FONDA ÇALAN: faciaya ve hayatını kaybedenlere ithafen, dönemin Türk Halk Müziği sanatçısı Kazım Birol tarafından bestelenip seslendirilmiş mani şeklinde çok ilginç bir taş plak bulunmaktadır. Teması bu kazaya dayanan fonda dinlemekte olduğunuz ağıt tarzındaki bu türkü, facia sonrası olayın vahametiyle yazılıp, bestelenerek dönemin Türk Halk Müziği sanatçısı, KAZIM BİROL tarafından seslendirilmiştir. Orijinali 45’lik plağa okunan ve varlığı bilinmeyen bu nadir eseri benimle paylaşan Türkiye’nin önemli plak koleksiyonerlerinden, Sn. Ercan İmre’ye (www.recordtürk.com) sonsuz teşekkürler ederim. Sn.İmre’nin ifadesine göre, teması bu kazaya dayanan ve “Suşehirli Ali Şahin” tarafından seslendirilmiş, “Ankara Uçak Kazası Ağıtı” adıyla ikinci bir tarihi plak daha bulunmaktadır. Firuz Altıngöz
|
Maltepe Neyzen Tevfik Sokak'tan baktığımızda
simsiyah dumanı görüyorduk;
büyükler oradan oraya koşuyordu:
Ulus üzerinde iki uçak çarpışmıştı,
şimdi ne olacaktı?
1 ŞUBAT 1963;
ULUS ÜZERİNDE HAVADA ÇARPIŞAN İKİ UÇAK
Düş Hekimi - 4 kitabında bir yazı vardı:
Bu yazıda son kuşlardan, Cumhuriyet Ankarası'nın ilk çocuklarından koca çınar Halil Makaracı'nın anlattıklarıyla:
ANKARA - 1920’ler ve Ötesinden Beriye
http://www.ergir.com/Ankara.htm
yazısı yazılmış; gelecek kuşaklara bir tatlı kaşığı bilgi sunulmuştu.
Bu yazıda yeni Ankaralıların pek haberinin olmadığı, ancak eski kuşağın zihinlerinin bir köşesine kazınmış, ürpererek hatırladıkları bir kaza vardı:
"havada çarpışan iki uçak, en işlek saatte; Ankara'nın en işlek semti Ulus'a düşmüştü".
Nedense bu faciadan belleklerde kalanlar belgelere yansıyamamıştı.
ANKARA - 1920’ler ve Ötesinden Beriye yazısını okuyanlar, aşağıdaki yeşil satırları geçip,
Firuz Altıngöz'ün kaleminden 12 Kasım 2006'da:
http://www.wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=22826&postdays=0&postorder=asc&start=10
adresinde gün yüzüne çıkmış müthiş satırlarıyla baş başa kalabilir.
ULUS ÜZERİNDE HAVADA ÇARPIŞAN İKİ UÇAK
Halil Makaracı’nın Cumhuriyet’le başlayan Ankara anılarına yer verirken nispeten yakın bir tarihte olmuş olsa da, 1 Şubat 1963 günü saat 15:30’da, pırıl pırıl bir havada iki uçağın çarpışarak Ulus’a düştüğü kazaya yer vermeseydim olmazdı.
Ramazan ayında meydana gelen bu kaza Ankaralıların belleklerine kazınmıştı, ancak günümüze ulaşan bir yazılı kaynak olamamıştı. Halil Makaracı, Anafartalar Caddesi’nde o zamanki Adliye Sarayı’nın karşısındaki Adalet Han’ın 3. katındaki bürosunda otururken penceresinden Hisar üzerinde iki uçağın çarpıştığı görülüyordu. Kör uçuşu yapan bir keşif uçağı ile Lübnan Havayolları’na ait Esenboğa’ya inişe geçmiş bir yolcu uçağı havada çarpışmışlardı. Esenboğa Havalimanı’ndan çok önceleri, Türkiye Cumhuriyeti daha yeni kurulurken bez kanatlı, alüminyum kanatlı uçaklar şimdi Tandoğan Meydanı olan Tayyare Meydanı’na inerlerdi. Daha sonra Etimesgut Havaalanı, en sonunda da Esenboğa hizmete girmişti.
Lübnan Havayolları’na ait uçak, deposunda bir ton yakıt kaldığından Esenboğa’da yakıt ikmali yapacaktı. Yani on dört tonluk deposu tam dolu olsaydı, yaşanan facianın boyutları çok daha büyük olacaktı. Uçak, Zencirli Cami’nin az yukarısında Hükümet Caddesi’ndeki Kuyulu Kahve’nin yerine yapılmış olan Ticaret Han’ın üzerine düşmüştü. Eğer Zencirli Cami’nin üzerine düşmüş olsaydı, ikindi namazını kılmakta olan cemaatle birlikte yüz yirmi olan ölü sayısı çok daha artmış olacaktı.
Ortalık ana baba günüydü. Alev topu, yoldan geçenleri, önünde kaçan yayaları, ayakkabı boyacılarını yakalayıp yutuyordu. Yükselen kara duman tüm Ankara’dan görülüyordu. Şimdiki Abdi İpekçi Parkı’nın yerinde bulunan Amerikan Yardım Heyeti’nin PX itfaiyesi de, İtfaiye (Hergelen) Meydanı’ndan Ankara İtfaiyesi’ne yardıma gelmişti. Ankaralılar bir yangına “köpükle müdahele”yi ilk defa bu yangında görmüştü. Zencirli Cami’den aşağılara doğru oluk oluk köpük akıyordu.
Hükümet Caddesi’nin köşesindeki Gazi Orman Çiftliği Süt Ürünleri Satış Mağazası’nın yerine açılmış Gima, yanındaki Raşit Efendi’nin apatmanı ile Ticaret Han arasında uçak enkazından çukur oluşmuş, yanık bedenlerin kokusu ortalığı sarmış, uçağın bir tekerleği, yanmış döşeme parçaları diğer metalik aksam çevreye dağılmıştı. Diğer tekerlek ise Hal’de peynir satan Ulaşan Kardeşler'in önce çatısına sonra da lastik top gibi sekerek dükkanlarının önüne düşmüştü.
Caddeler kamyonetlerle hastanelere taşınan ve“bazıları hala yanar vaziyette” ya da tütmekte olan yaralıların haykırışları ile inliyordu. Şimdiki Oğultürk Hanı’nın olduğu yerdeki iki katlı binada hizmet veren İstanbul Bankası’nın şubesinde demir pencerelerden çıkamayan pek çok kişi yanarak ya da boğularak ölmüştü. Kuşlarını kurtarmaya çalışırken yanan Fahrettin Ayvaz’da yıllarca şifa bulamayanlardandı.
düş hekimi - 4 kitabından
http://www.ergir.com/Ankara.htm
** ** **
ve Firuz Altıngöz'ün kaleminden:
ŞUBAT’I SEVMEYEN BİR BAŞKA VISCOUNT VE HACI BAYRAM UÇAK KAZASININ ANATOMİSİ
Tesadüfün bu kadarı olmaz dedirtecek cinsten olan ve seneler evvelinde başkent Ankara’nın göbeğinde meydana gelmiş korkunç bir şubat ayı havacılık kazasını daha tüm ayrıntı, belge ve hikayeleriyle birlikte ilk defa burada paylaşıyorum… Elli yaşın üzerindeki Ankara efradının bilinç altına yerleşmiş hafızalarından bir türlü silemediği, yakınlarına çocuklarına ve torunlarına nefeslerini tutarak defalarca anlattığı, dinleyenlerin de tüylerini hakikaten diken diken edip, insanın kanını donduran bu korkunç facia, ne tuhaf bir rastlantıdır ki, yine şubat ayında yaşandı.
Bundan tam 43 yıl önce, takvimlerin 1 Şubat 1963’ü gösterdiği bir cuma günü öğleden sonrasında, Orta Doğu Havayolu şirketi MEA / Middle East Airlines’a ait 265 sefer sayılı ve OD-ADE tescil işaretli VISCOUNT-754D tipindeki yolcu uçağı,
4 mürettebatı ve 11 yolcusuyla birlikte
Beyrut-Lefkoşe-Ankara seferini
tamamlamak üzere olduğu saat 16.04 sularında, güney istikametinden 8000 Feet
(2438m.) irtifa (Non Directional Beacon/Radyo
Frekansı) NDB üzerinde Ankara
semalarına girmiş, akabinde de Esenboğa kule ile telsiz teması sağlayarak, kule
görevlisi İhsan Tavşangil’e,
"Normal uçuyoruz, Ankara
üzerine temas ettik ve 6500 Feet'e alçalıyoruz…” mesajıyla saat 16.10’da
durumunu rapor etmişti. Uçuş ekibi, NDB’ye
yöneldiğini ve durumunu bildirmek için kule ile tekrar temas kuracaktı ancak bu
mümkün olmadı. Son temasın hemen ardından saat 16.25’te Esenboğa
RWY03’e
(Sıfır-Üç Pisti) NDB yardımıyla
güneyden planlanan (IANK 213 Right Heading)
iniş için 6500 Feet irtifaya alçalma başlatan ve
(Initial Approach/İlk Yaklaşma) INA
safhasına giren VISCOUNT,
tesadüfen o bölgede eğitim uçuşu yapan
Türk Hava Kuvvetleri
Etimesgut 12'nci Hava Ulaştırma Üs Komutanlığı'na
ait "Çubuk 28" isimli
DOUGLAS C-47
tayyaresiyle Ulus’a çok yakın bir mesafedeki Altındağ sırtlarıyla Hisar tepesi
arasında kalan vadi üzerinde, takribi 7000 feet irtifada karşılaşmış,
birbirlerini görmemeleri neticesinde de, saat 16.12’de yakın temasa girip,
çarpışarak meskun mahal üzerine düşmüşlerdi...
VISCOUNT‘un, 135
Knots’lık (250Km/h) bir hızla, 280
derece başa, yani Esenboğa RWY03’e ilk
yaklaşma yaptığı sırada,122 Knots (225Km/h)
süratle Etimesgut RWY29 pisti, 240 derece
başa seyir halinde bulunan ve (Instrument Flight
Rules/Aletle Uçuş Kuralları) IFR şartlarda uçuş planı olan
C-47 tayyaresinin,
aletli uçuş eğitimini tamamlayıp o bölge üzerinden dönüşe geçtiği sırada görüşün
açık olmasından istifade ederek uçuşa (Visiual
Flight Rules/Görerek Uçuş Kuralları) VFR şartlarda devam etmesi, ancak
durumunu Esenboğa ATC’ye
(Air Traffic Control) bildirmemesi,
kazaya davetiye çıkaran en büyük ana nedendi. Kaza raporlarından ve kule
kayıtlarından anlaşıldığı üzere, Esenboğa’nın
C-47'nin o bölgedeki
mevcudiyetinden haberdar olmaması, dolayısıyla da
VISCOUNT’u
bilgilendirmemesi, sonun başlangıcı olmuştu. İkinci büyük neden ise;
VISCOUNT’un da,
IFR uçuş planı olduğu halde, kazanın
olduğu dakikalarda uçuşun (İlk yaklaşma) INA
safhasına VFR şartlarda, yani
görerek devam etmesi gafletiydi… Kanımca her iki tayyarenin de uçuş ekibi,
havanın pırıl pırıl ve görüşün açık olmasına aldanıp rehavete kapılmışlar,
IFR şartlarda devam etmeleri gereken
uçuşlarına, pozisyonlarını rapor etmeden ve tedbir almadan kural ihlalinde
bulunup, VFR koşullarda devam etmişlerdi.
VISCOUNT pilotları,
C-47'nin o bölgedeki
mevcudiyetinden haberdar olmadığı için sağ ön taraflarında yaklaşık 7000 Feet
irtifa altında seyreden Türk
Hava Kuvvetleri tayyaresini ilk etapta görmemiş, alçalma başlattıkları
sırada daha hızlı gittikleri için
C-47’ye yetişip, sol
arka kuyruk tarafından çarpmışlardı. Pilotlar, son anda gördükleri
C-47’den kaçmak ve
kurtulmak için olanca güçleriyle levyelere asılarak tayyareyi yukarı çekmeye
çalışmış, ancak bunda başarılı olamamışlardı. Yüksek süratte seyir halinde
olmaları, her şeyi bir anda olup bitirmiş ve ne yazık ki 120 kişinin hayatına
mal olan kaçınılmaz çarpışma meydana gelmişti…
OD-ADE tescil işaretli
MEA’a ait
VISCOUNT,
C-47’ye burnunun alt
tarafı ve sağ kanadıyla,
C-47’nin gövde sol tarafında bulunan arka kapısıyla, arka kuyruk
arasındaki bölümden sol arka tarafına göre 40 derecelik bir açı ve de yaklaşık 5
ila 10 derecelik, yukarı doğru bir açıyla çarpmıştı. Çarpışma anında,
VISCOUNT’un sağ iç
taraftaki 3 numaralı motor pervanesi, C-47’nin
sol arka yatay stabilizesini (Arka kuyruk
kanatçığı) doğramış, çarpmanın etkisiyle bu esnada
VISCOUNT’un sağ
gövdesinde de yırtılma ve parçalanma meydana gelmişti. Parçalanma sonrasında
gövdede açılan büyükçe bir delik, tayyarenin kabin tazyikinin dışarıya ani
deşarj olmasına neden olmuş ve ön tarafta bulunan bazı yolcular ile 2 hostes bu
sırada dışarıya emilmişlerdi. Lübnanlı hosteslerden
Tchopanian Ampanisa’nın
cesedi, yakınlardaki bir binanın balkonunda bulunmuş, Suudi Arabistan’ın Ankara
Büyükelçisi’nin eşi, Hannazianvani Mukhtar’ın
cesedi Anafartalar Hastanesi yanındaki Benli Apartmanı’nın çatısına, çocukları
İssam Rida Mukhtar’ın cesedi ise Berlin
Oteli önüne düşmüştü. Diğer hostes,
Bayan Arpenisli’nin
cesedi ise, bir rivayete göre uzak mesafe olmasına rağmen koltuğuyla beraber
Gençlik Parkı’nda bulunmuştu!
Çarpışma sonrası, İngiliz Kaptan Pilot
Stil Well Maurice ve
Lübnanlı Mesul Kaptan Pilot
Abizrit Naki idaresindeki
VISCOUNT tayyaresi,
sağ kanadının gövdeden ayrılması sonucunda, 135 Knots’lık
(250 km/h) seyir süratiyle kontrolden
çıkıp, yaklaşık -40 derecelik bir burun açısıyla yalpalayarak pikeye geçmiş ve
Hacı Bayram Camii’ne çıkan Hükümet (Karaoğlan)
Caddesi üzerindeki Ticaret Han’ın ön cephe üst köşesine çarptıktan sonra
parçalanarak yerde infilak etmişti. Hv.Plt.Yüzbaşı
Necati Sunay ve
Hv.Plt.Teğmen
Fikret Tartar idaresindeki
Türk Hava Kuvvetleri'ne
ait Çubuk 28 isimli
C-47 tayyaresi ise,
Bendderesi Yenihayat Mahallesi, 3’ncü sokaktaki 116 ve 117 numaralı evlerin
üzerine düşmüş, buralarda oturan 5 kişi yaşamını yitirmiş, 2 çocuk ta ağır
şekilde yaralanmıştı. C-47
tayyaresinin Telsiz Operatörü, Astsubay
Kıdemli Başçavuş Hüsamettin Çelik
ise, çarpışma sonrası paraşütle atlamaya teşebbüs etmiş ancak, Yenihayat
Mahallesindeki 26 numaralı evin üzerine düşerek yaşamını yitirmişti.
C-47’nin kopan
kuyruğu ise, Bendderesi’nin karşısındaki Hıdırlık tepesinde bir evin üzerine,
diğer bir başka parçası da Bendderesi pazar yerine düşmüş,
VISCOUNT
Kaptan Pilotu,
Stil Well Maurice’nin
parçalanmış cesedi de Ticaret Han’ın 4’üncü katında bulunmuştu.
MEA tayyaresinde, Ankara cemiyetine
mensup bazı önemli kişilerde vardı; Konya Mebusu
Ahmet Gürkan’ın 23 yaşındaki oğlu,
Mustafa Gürkan, Jet Turizm’in sahibi,
Zeki Bayraktaroğlu, Siyasal Bilgiler
Fakültesi öğretim üyelerinden Prof.Dr. Alex
Dragnich’in 20 yaşındaki Robert Kolej öğrencisi oğlu,
Paul Dragnich, Ankara Üniversitesi
Kütüphanecilik Okulu öğretim üyelerinden Prof
Dr. Ralph Hopp’un, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji öğrencisi kızı,
Caroline Hopp, Suudi Arabistan’ın Ankara
Büyük Elçisi Rıza Mukhtar’ın eşi,
Hannazianvani Mukhtar, çocukları,
İssam Rida Mukhtar,
Maha Rida
Mukhtar ve küçük bebekleri
Mukhtar da, uçak yolcuları arasında
bulunmaktaydı.
Ankara’nın en kalabalık semti Ulus üzerinde meydana gelen bu talihsiz kazanın
Ramazan Ayı’nın birinci günü ve ay başı olması dolayısıyla ortalığın ana baba
günü olduğu dakikalara rastlaması, yerdeki yaralı ve can kaybı sayısını
arttırmıştı. Ayın biri olduğu için kaza mahallinin merkezinde bulunan İstanbul
ve Garanti Bankaları’nda maaş almak için sıra bekleyip işlem yaptıran çok sayıda
banka mudisi ve çalışanıyla birlikte, ramazan alış verişi telaşında olan mahşeri
kalabalığın ortasındaki insanlar dehşet verici bu hadise sırasında yanarak feci
şekilde can vermişlerdi. Şubat ayının dondurucu soğuğunda hiç beklemedikleri bir
anda üzerlerine düşen parçalanmış uçaklardan etrafa yayılan ve zor tutuşan,
tutuştuğu zamanda kolay kolay söndürülemeyen tonlarca JP-4 jet yakıtının alev
topu haline dönüşüp ortalığı bir anda cehenneme çevirmesiyle, arabalarıyla
yoldan geçenler, yaya olan vatandaşlar ile Hacı Bayram Camii’ne çıkan Hükümet
Caddesi üzerindeki yol boyunca sıralanan ayakkabı boyacıları alevlere ilk teslim
olanlardı. Kaza sonrasında çarpma ve infilakın etkisiyle havagazı boruları da
patlayarak alev almış, sağa sola saçılan yanmış pembeleşmiş ve kömürleşmiş
tanınmaz haldeki insan cesetlerinden etrafa yayılan ağır et kokusuyla manzaranın
boyutları dehşet verici bir hal almıştı. Ulus ve çevresini kaplayan kesif duman,
Ankara’nın her yerinden görülmüş, başkent tarihinde ilk defa yıllar yılı
hafızalardan silinmeyecek korkunç bir faciaya tanıklık etmişti...
Uçağın düştüğü noktadaki İstanbul ve Garanti Bankaları’ndan hiç kimse
kurtarılamamıştı. Hükümet Caddesi üzerinde bulunan Gima, Büyük Eczane, eczane
üzerinde bulunan işyerleri, Musiki Sevenler Cemiyeti, Suhulet Elbise ve Tuhafiye
Mağazası, yanındaki Tatlıcı dükkanı, bitişiğindeki Fotoğrafçı, Çay ocağı,
Ayakkabı mağazası ve tamircisi, Tekel bayii,
Fahrettin Ayvaz’a ait kuşçu dükkanı ile yolun karşı tarafındaki İstanbul
Tatlıcısı ve Pasta Salonu, Kuru kahveci, Gözlükcü, Elektrikçi, İmren Boğaziçi
Lokantası, Uğrak Lokantası, tayyarenin çarptığı Ticaret Han’da bulunan yirmiye
yakın Terzihane, Emlakçı, Doktor muayenehanesi ve Avukatlık yazıhaneleri tamamen
yanmıştı. Ankara İtfaiyesi’nin yanı sıra, o yıllarda Sıhhiye’de şimdiki Abdi
İpekçi Parkı’nın bulunduğu yerde olan Amerikan Yardım Heyeti PX İtfaiyesi de
yardıma gelerek yangına köpükle müdahale etmişti.
VISCOUNT tayyaresinin
arka tekerleklerinden biri, Ulus Hal’indeki peynirci Ulaşan Kardeşler’in
çatısına düşmüş, oradan da fırlayıp sekerek ciddi anlamda yaralanmalara sebep
olmuştu.
Facianın bizim aile eşrafı tarafından yaşanmış ve şahit olunmuş, bazı
enteresan, trajik bölümlerini de anlatmadan geçmek istemiyorum;
Ankara’nın en eski Tüccar Terzilerinden olan ve geçtiğimiz mart ayında
kaybettiğimiz rahmetli amcam,
Kadir Altıngöz de o
yıllarda kazanın meydana geldiği bölgenin birkaç adım ötesindeki Hacı Bayram
Mahallesinde ikamet etmektedir; Ramazan Ayı’nın birinci günü olması hasebiyle
hane halkı arasında tatlı ve heyecanlı bir telaş başlamıştır. Aile damağa düşkün
olduğu için tepsilerle baklava ve börekler hazırlanmış, iftar saatine
yetiştirilmek üzere mahallenin taş fırınına gönderilmeyi beklemektedir.
Tepsileri fırına götürmeye de o tarihte henüz İlkokul’a giden, en büyük hobisi
çok çabuk acıkmak ve atıştırmak olan sevgili abim
Erhan Altıngöz talip
olmuştur. Erhan, iki eliyle sımsıkı
kavradığı kocaman börek tepsisiyle büyük bir sabırsızlık içinde fırına gittiği
sırada, MEA tayyaresinin Ticaret Han’a
çarpması sonucu meydana gelen korkunç patlamayla bir anda irkilir ve olduğu
yerde donar kalır. Korkusundan hiçbir yere kıpırdayamaz! Oradan hemen uzaklaşmak
istemişse de kendisi için fevkalade önem arz eden börek tepsisini elinden
bırakmak istemez ve yaşadığı ilk şokun ardından, emanetiyle birlikte milli
atletleri gölgede bırakacak roket hızıyla hemen evin yolunu tutar. Tutmasına
tutar ancak, evlerinin bulunduğu Gaziantep Sokağı’na geldiğinde mahalleden
feryatlar yükselmektedir. Yengemin karşı komşusu ve yakın arkadaşı olan
Behiye Alkışlar’ın,
henüz 13 yaşındaki kızı Belma
kayıptır!.. Behiye Hanım, şuurunu
kaybetmiş bir vaziyette bilinçsizce oradan oraya koşmakta ve kızını aramaktadır.
Belma, bitişik evde oturan arkadaşının
Ulus Hal’inden aldığı Uskumru balığının çok taze olması üzerine kendilerine de
almak için arkadaşıyla birlikte tekrar Hal’e gitmiş, ancak geri dönmemiştir.
Ecel, Erhan’ı affetmiş ama, 13 yaşındaki
Belma Alkışlar’a şans
tanımamıştır… Belmacık, balık almaya
gittiği sırada Karaoğlan Caddesi üzerindeki
Gima’nın önünden geçerken oracıkta teslim olmuştur alevlere, arkadaşıyla
birlikte… Tüm bu gelişmelerin yaşandığı dakikalarda rahmetli amcam da kaza
mahalline 100-150 metre mesafede bulunan Toygar
Han’daki iş yerinde mahsur kalmış, korku dolu gözlerle endişe içinde
evdeki akibeti merak etmektedir. İlk fırsatta dükkanından dışarı çıkar ama,
çıktığına çıkacağına pişman olur. Han’ın giriş kapısı önüne düşmüş ve hala
titremekte olan kopuk bir kol gözüne ilişir. İnanılmaz bir halet-i ruhiye ile
polis barikatlarını aşarak panik içinde, o da eve ulaşmayı başarır ve herkesin
sağ olduğunu görünce derin bir nefes alır.
Emekli Öğretmen Sayın Oğuz ÖZEN'in paylaştığı bilgiler:
Sayın Firuz Altıngöz
öncelikle selam ve saygılarımı iletirim.Bir
ANKARA'LI olarak internette ANKARA ile ilgili konuları,eski olayları,
tarihin sayfalarında yitmiş,unutulmuş ve hatta bilinmeyen konuları
zaman zaman araştırırım.Aylar önce eski ANKARA arşiv belgelerini
taramak ve ANKARA'ya düşen uçak konusundaki anılarımı yoklamak için
araştırma yaparken tam yıl gün ve ay olarak çıkaramadığım bu olaya
hava kuvvetleri şehitleri ile lgili sitede tarihi tam olarak
saptamıştım.1 Şubat 1963 senesinde C-47 Dacota uçağı şehit personeline
ulaştım ve olayı gözümde yüreğimde yaşadım.Bugün de Etimesgut Meydanı
konusunu araştırırken sizin tafsilatlı yazılarınıızla karşılaştım.O
günler tekrar gözümde canlandı.Düşünün ANKARA'daki o olay şimdilerde
kaç kişi bilir,merak eder ve yaşar?Sanırım bu bir elin parmaklarını
geçmez.İstanbul Bankası,Garanti Bankası,Gima,Karaoğlan Caddesi,Hacı
Bayram,Ulus Hali ve olayın yaşandığı o çevredeki o hengameyi,kokuyu
unutmak mümkün mü?Ben de o zamanlar henüz ortaokul
çağlarındaydım.Komşumuz olan ve İstanbul Bankasında hayatını yitiren
rahmetli Selçuk Karafakioğlu hiç aklımdan çıkmaz.O zamanlar
öğretmen olan ve 2000 yılında Rahmetli olan babam da ayın ilk günü
maaş zamanı olması nedeniyle ANKARA'daydı..Malum eskiden ANKARA'nın
ticari odak noktası ULUS ve civarıydı.Rahmetli babam bize alışveriş
için gittiği ÇIKRIKÇILAR YOKUŞUNDAN dönüşte şimdi yanmış olan Modern
Çarşı ve Hal arsındaki sokaktan geçiyor olduğunu anlatırdı ve o
kazadan nasıl kıl payı uzak kaldığını bir TAKDİR-İ İLAHİ olarak
değerlendirirdik.Bugün seneler sonra bu anıyı bir kez daha
yaşadım.Sanırım arşivinizde o günlere ait gazete kupürleri de oldukça
vardır.Onları da detaylı olarak görürsek ne anlamlı olur.Bir de o
zamanlar ESENBOĞA KULEDE komşumuz İhsan Bey görevliydi. Sizin
belirttiğiniz yazıda İhsan Tavşangil kulede görevli olarak
görünüyor.Ben Komşumuz İhsan Dengiz'in kulede trafik kontrolörü
olduğunu biliyordum.Bu vesile ile tekrar selamlarımı iletir,Bir ANKARA
tarihine ışık tuttuğunuz için sizi kutlarım.
Oğuz ÖZEN (Emekli ÖĞRETMEN)
* * *
... ve 14 şubat 1963 tarihli Hayat dergisinden:
|
|
KAZANIN 45. YILINDA SEVGİLİ FİRUZ ALTINGÖZ'ÜN YENİ EKLEDİĞİ BELGELER:
Kazada yaşamını yitirenler için dönemin Başbakanı İsmet İnönü'nün talimatıyla yaptırılan Ankara Cebeci Asri mezarlığı, 194 Adada bulunan şehitlik
Olaya bizzat tanıklık etmiş bir çok kişiden hadisenin boyutları
hakkında yıllardır o kadar fazla hikaye dinledim ki, hepsi de benzer
trajedi ve dramatik sahnelerle dolu. Başkentin göbeğinde ve herkesin
gözü önünde vuku bulan müessif olay sırasında yaşananlar, bir
insanın hayatı boyunca yaşadığı ve gördüğü en acı sahneler, en acı
hatıralar olsa gerek...
Araştırmalarım sırasında rastladığım ve dikkate değer bulduğum konuyla alakalı bazı önemli linkleri de makaleye ilave etmiş bulunmaktayım.
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/01/17/585999.asp
45 yıl önce yaşanan bu olayı belgeleriyle ve bilinmeyen yönleriyle gün ışığına taşıyıp, merakları bir nebze olsun giderebildiysem, Türk havacılık literatürüne ve Ankaralılara, tarihe ışık tutacak bir doküman kazandırabildiysem ne mutlu bana. Kazasız günler dileklerimle sevgiler sunarım.
Firuz Altıngöz 1 Şubat 2008
|