fonda çalan midi: senden başka

 

2005'in ilk güneşini karşılarken, ilkokuldayken parkta kaybedip, sonsuza kadar unutamayacağım bir pötikare ceketin öyküsünü yazmıştım: http://www.ergir.com/potikare_ceket.htm

 

Bir süre sonra kapım çalınmış, bu öyküyü okuyan sevgili Gül Sürmen, ceket diktirebilmem için nefis bir pötikare kumaş getirmişti. Ben de 22 senedir ilk defa bir terziye gitmiş, daha sonra her davet edildiğim konuşmada okul forması gibi o ceketi giymiştim.

 

Geçenlerde de "Yandım Ayşe'm; Bu Yastık Bizim Değil mi" yazısıyla, aslında doğru insanla nasıl da paha biçilmez olan bir yaştığa baş koyma - sarıla sarmalaya birlikte kocama duygularımı yazmıştım.

 

Bugün Cumartesi'ydi ve okullar tatil olduğu için dişleri telli turnalara çok uygun bir kontrol günüydü. Kendimi iyice kaptırmışken, odanın kapısında birisinin beni beklediğini fark ettim; bu sevgili hastam Burcu Köleli'nin babası Mehmet Köleli'den başkası değildi ve elinde eşi Canan Köleli'nin gönderdiği kocaman, yüzü kanaviçeli bir yastık duruyordu.

 

Canan Hanım komşularının da elbirliğiyle sevgili annesi Gülvade Hanım'ın geçmiş bir  yüz yılda işlediği yastık yüzü için yeni bir yün yastık yapmışlar ve yazımdaki özlemi pötikare cekette olduğu gibi büyük bir mutluluğa dönüştürmüşlerdi.

 

 

 

 

 

Belli olmuştu;

dostlarımdaki bu gönülle, bundan sonraki yazımın konusu mutlaka "motosikletle Sahra Çölü'nün geçilip - Timbuktu'ya varılacak ekspedisyon için bir sponsor bulma" olmalıydı.

 

Uyumaya can atan gözler

ve kucak dolusu teşekkürlerimle...

 

düş hekimi yalçın ergir   http://www.ergir.com

 

PANO'YA DÖNÜŞ