ANKARA'DA CUMA AKŞAMI

(31 Ekim 2008)

 

 

Yıllar önce, İlker Ersil'e açılmış bir telefon:

 

- İlker, konsere gelsene; muayenehanede Süleyman Bağcıoğlu ve "Bluesman" Yiğit Top var...

 

O sıralarda Süleyman Bağcıoğlu, Bulutsuzluk Özlemi'nde çalıyordu ve o cumartesi öğleden sonra muhteşem bir dinletideydik. Sevgili İlker Ersil de gelmiş, ses düzeni için koşturup duruyordu.

 

 

 

 

Ve aylar önce İlker Ersil'in açtığı bir telefon:

 

- Yalçın, konsere gelsene; Anadolu Gösteri Merkezi'nde Chick Corea - John McLaughlin konseri düzenliyorum...

 

** ** **

 

İlker yıllar içinde "Vokaliz Organizasyon"u kurmuş, Elton John'un 23 Eylül 2007'deki Bakü / Azerbaycan Konseri'nin organizasyonu dahil olmak üzere çıtayı çok yükseklere çekmişti:

 

 

 

http://www.vokaliz.com/ks.php

 

 

** ** **

 

Şimdi sıra jazzın devleri Chick Corea - John McLaughlin'li Five Peace Band konseri organizasyonuna gelmişti.

 

"70'lerin" değil, "70'lerden beri" jazzın büyük ustalarından olan Chick Corea'yı

 

ve Carlos Santana'nın kadim dostu "Mahavishnu" John McLaughlin'i

dinlemeye, hatta dokunmaya adaydık.

 

Balon pilotu dostum İsmail Keremoğlu'nun armağan ettiği biletlerle Cern Gezegeni'nde değil, Ankara'daydık ve Jazz ile Rock'un füzyonundan oluşan büyük patlamanın tanıklarıydık.

 

"Beşi bir yerde"nin diğer altınları:

David Sanborn'la, George Benson'la, Chaka Khan'la, Sting'le yollara, turlara düşmüş Julliard mezunu Christian McBride'ı,

 

Miles Davis'den, Duke Ellington'a işlenmiş Pat Metheny'in kankası Kenny Garrett

 

ve Sting'in, Frank Zappa'nın davulcusu Vinnie Colaiuta ile birlikte öyle bir kaptırmışlardı ki, aramızdan ayrılıııp gitmişlerdi.

 

John McLaughlin'in, Paco De Lucia ve Al Di Meola ile birlikte "San Francisco'da Cuma Akşamı" isimli bir albümü vardı.

 

Biz de şimdi Ankara'da bir Cuma akşamında, "Ankara'da Cuma Akşamı" albümünün tam içine düşmüş, sanki dakikada 33⅓ devirle başımız dönüyordu.

 

O Cuma akşamı Süleyman Bağcıoğlu da dahil olmak üzere 2850 kişi, büyülenmiş olarak belki Ankara'da bir daha asla dinleyemeyeceklerimizi, Miles Davis'in, Herbie Hancock'un DNA sarmallarını dinliyorduk.

 

Konserden sonra Süleyman Bağcıoğlu'na sorduğum:

 

- Ne diyorsun?.. sorusunun yanıtı elbette:

 

- Ne diyebilirim ki?..  iken;

 

bu dinlediklerimiz - bu performans inanılır gibi değildi.

 

Bu "başka", kısaca bir: "şey"di

ve bu hissi tarif edebilen, Nobel Edebiyat ya da Kimya ödülüne aday gösterilebilirdi...

 

düş hekimi yalçın ergir   http://www.ergir.com

 

(fotoğraflar: ilker ersil, yalçın ergir)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

,

 

 

 

 

 

 

PANO'YA DÖNÜŞ