fonda çalan müzik: don't leave me now - supertramp

(ActiveX denetimlerinin çalışmasına izin vermeniz gerekebilir)

 

 

 

 

 

Yağmurlu pazar;

kapüşonumu çekmiş Maltepe, Neyzen Tevfik Sokak'a, bence Ankara'nın hala en güzel sokağına yürümüşüm. Hala yıkılmamış eski evleri, bahçesinde meyve ağaçları, iki tarafında iki ayrı parkı olan sokağa.

 

Yağmur altında parkta oturan bir tek ben varım. Benim işime geliyor istediğim bankta oturmak, kimse "n'apıyor bu adam?" demeden gözlerim kapalı, yüzümü yukarı çevirip gökyüzünün gözyaşlarıyla ıslanmak -

ama merak etmiyor da değilim, milyonlarca kişilik bir şehrin, binlerce kişinin oturduğu bir semtinin parkında, hem de bir pazar öğleden sonrasında, yağmur altında bir parkta oturmak isteyecek bir kişinin daha olmayışını.

 

Sanki o bomboş parkta yapayalnız bir de kadın duruyor karşımda. Yağmurdan anlayamıyorum ağlayıp ağlamadığını.

 

- Gel, otur yanıma... diyorum usulca.

- Gel, otur; hiç tanımasam da...

 

2007'nin Aralık ayında yazıp, bir tek Sibel'e anlattığım yazı: "Beni Şimdi Bırakma" ve

2009'un Ocak ayında Sibel'e "yayınlayacağıma verdiğim söz" geliyor aklıma...

 

düş hekimi yalçın ergir - maltepe

8 şubat 2009

 

 

Beni Şimdi Bırakma

 

Akşam; devlet dairelerinin ve okulların dağılma zamanı.

 

Saatlerdir şakır şakır yağmur yağıyor ve ben saatlerdir o yağmurun altında yürüyorum.

 

Şehrin caddelerinde trafik kilitlenmiş, direksiyon başında eğri alt dişlerin küfürlerini görüyor, işitemiyorum.

 

O kadar ıslanmışım ki blucinimi on ton hissediyorum.

 

Bahçelievler’in ara sokaklarına dalıyorum; artık yapraktan bir halının üzerinde, hüngür hüngür ağlayan gökyüzünün gözyaşları arasında bomboş sokaklarda ilerliyorum.

 

Bir mahalle berberinin önüne geliyorum. Berberin camına "Ali Ali" yazıyor; içerdeki berber sanki 1942'de başladığı bir tıraşa devam ediyor. Müşterisi de zamanda, mekanda kaybolmuş, başını öne eğmiş geçmişin değil belki de 1950’lerin hesabını yapıyor. Şakır şakır şakıyan bir makas görüyor, işitemiyorum.

 

Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında kardan değil yağmur adam olmuş, uzun uzun seyrediyorum.

 

Bahçelievler’de kaybolmuş, başımı yukarı kaldırmış, yağmur damlaları yüzüme düşmeye devam ederken, geleceğin değil 2000’lerin hesabını yapıyorum.

 

“Beni şimdi bırakma…” bir yandan Supertramp’in “Don’t Leave Me Now” şarkısını dinliyordum:

 

“Beni şimdi bırakma” – bu kadar basit: “beni şimdi bırakma…”

 

Karşımda kestikçe uzayan ağarmış saçlar bembeyaz bir önlüğe dökülüyor ben şarkının sözlerini dinliyorum:

 

beni şimdi bırakma

dışarıda yağan yağmurun altında

sırtım duvara dönük bırakma

beni şimdi bırakma

beni şimdi bırakma

dışarıda, hiç gidecek yerim yokken

gölgeler düşmeye başlamışken bırakma

beni şimdi bırakma

beni şimdi bırakma

dışarıda, bu yalnız yolda

rüzgar uğuldamaya başlamışken bırakma

beni şimdi bırakma

beni şimdi bırakma

bu en karanlık gecede yapayalnız

yaşlı ve soğuk ve ağarmış hissederken

beni şimdi bırakma

beni şimdi bırakma

dışarıda, perde kapanırken

boş bir kalple bırakma

beni şimdi bırakma

beni şimdi bırakma

bu çılgın dünyada yapayalnız

yaşlanmışken ve soğukken

 

ve ağarmışken

 

ve zaman bitmişken…

 

(sözler: richard davies & roger hodgson)

 

Aynaya bakıyorum. Aynada bembeyaz bir önlük üzerinde kesilmiş ağarmış saçlar görüyorum.

 

Dışarıda yapayalnız, dışarıda huysuz bir kadın duruyor ıssız sokakta,

alev alev yanıyor bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında.

 

Nasıl terk edebilirim, nasıl terk edebildim?   diye düşünüyorum;

hiç tanımasam da.

 

İlk görüşüm de olsa, yeniden, yeniden,

sırılsıklam küllerinden aşık oluyorum ona…

 

düş hekimi yalçın ergir - bahçelievler

5 aralık 2007