fonda çalan: canon in D major/pachelbel (keith emerson)

(ActiveX denetimlerinin çalışmasına izin vermeniz gerekebilir)

 

 

 

 

 

Çocuk Çocuk Hekimleriyle

 

...

Bahtiyar Demirağ Amfisi'ndeki sırık fasulyenin dibinde görüşmek üzere...

 

diye bitirmiştim, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi - Cebeci Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nın Çocuk Hekimleri'yle 15 Nisan'da paylaşılacak masalların duyurusunu:

http://www.ergir.com/2009/ankara_tip_konferans.htm

 

Hiç laf olsun diye yazı yazılır mıydı; madem söz vermiştim bir kere,

o masallar artık mutlaka sırık fasulyenin dibinde anlatılacaktı o amfide.

 

Şimdi Nisan ayında sırık fasulye de bulunmazdı;

iyisi mi, 14 Nisan gecesi muayenehanede bir sarmaşığa sera fasulyeleri sıcak silikonla yapıştırıla yapıştırıla gökyüzündeki Dev'e ulaşacak sırık fasulyesi yapılacaktı.

 

Kocamaaan sırığı arabadaydı; Ankara Tıp'a vardığımda çıkartacaktım, bu yüzden sarmaşığı odadaki salıncağın halkalarına bağlamıştım.

 

Televizyonda dizilerde o ona, öteki de ona tokat atar, teki feci surat asar, ötekisi unutulmaz bir ders vermek için "o çok sevdiğine" bombok bakarken, ben Pachelbel'in Canon'u sonsuza kadar dinleyecekmiş gibi, çıktığım yeşil sandalyede, fasulye fasulye çay bardağımdan uzaklaşıyor, gökyüzüne yaklaşıyordum. Sanırım masaldaki Jack'ın yerinde olsaydım, Dev'in sapsarı altınlarını değil gökyüzünün masmavisini çalar, Orhan Veli'ye iş bırakmazdım.

 

 

15 Nisan günü asistanım sevgili Eda'yla, Prof. Dr. Emel Cabı Ünal'ın, Cebeci'deki odasına varmıştık. "İleriye git, oradan sağa dön..." gibi duran parmağımın kırık olup olmadığı, "boş ver, iş görüyor işte" sohbetlerinden sonra, çocukken annemlerin götürdüğü Bahtiyar Amca'nın adının verildiği Bahtiyar Demirağ Amfisi'nde, hepsi çocuk Çocuk Hekimleri'nin karşısında fasulyemle yerimi almıştım.

 

Beyaz bir dünyada, kimini yıllardır tanıdığım,

kimini ilk kez gördüğüm dostların arasındaydım.

 

 

 

 

 

 

 

 

Eskiden ciddi bir yemeğe davetli olduğum zaman, yiyeceklere saldırmamak için önceden apartmanın altındaki ASPAVA Kebapçısı'nda karnımı doyurur, sonra yemekte gayet olgun, iştahım normalmiş gibi davranırdım.

 

Söyleşiden sonraki muhteşem yemeğe de:

"keşke amfideki fasulyeleri pişirip yapıştırsaymışım" diye düşünerek başlayacaktım...

 

düş hekimi yalçın ergir    http://www.ergir.com

 

PANO'YA DÖNÜŞ