KÜÇÜK MUTLULUKLAR

(Bir Video Öyküsü)

 

 

Hafta sonunda,  Kızılcahamam'da doktor arkadaşların bir sempozyumunda konuşma yapmak üzere davetliydim. Otele girdiğim anda gözlerim ne lobideki avizeleri, ne koltuk takımlarını, ne de halıları görüyordu -

herkesin algısı kendisine göre seçiciydi; uzakta turuncu bir balon duruyordu:

 

Daha geçen gün penceremden otoparktaki küçük derelere bakarken, birbirine aşık iki balonu kavuşturmuş;

büyük nehre biraz daha yaklaştıran küçük bir mutluluk duymuştum.

 

Hemen turuncu balonun fotoğrafını çektim; onu bizimkilere gösterecek, selamını getirecektim. O sırada bir ses duydum:

 

- Yalçın??

 

2. kitabımdaki "Küçük Mutluluklar" şiirimi: "İkbal Gürpınar - 2" CD'sine ve "İçimden Geldiği Gibi" kitabına koyan,

daha sonra da "İkbal'le Küçük Mutluluklar" isimli televizyon programı yapan sevgili İkbal Gürpınar aniden radyoda karşıma çıkmış bir şarkı gibi bana bakıyordu.

 

İstanbul'a taşınmıştı ve  yıllardır görüşmemiştik. Onun algısı da koca lobide balon fotoğrafı çeken adamı seçmişti.

 

Kucaklaştık; fotoğrafını çektiğim turuncu balon, ısırılmaması gereken 2,5 yaşındaki oğlu Efe'ye aitti.

 

Efe'ye ilk fotoğraf makinesi bilgilerini verirken, bir yandan da  İkbal'le hain bir plan yapacaktık. Ben konuşma yapmak üzere kürsüye çıktığımda, lafı önce sevdalı balonlara, ardından da küçük - küçücük mutluluklara getirecektim.

 

Tam o sırada, ne cicili bir kıyafeti, ne kuaförden çıkmış saçı, ne de makyajı olan İkbal - eğer Efe'yi uyutabilmişse - gelip "Küçük Mutluluklar" şiirini okuyacaktı.

 

** ** **

 

Ben kürsüde konuşmaya başladığımda karanlıktan salondakileri göremiyordum, ama İkbal'in salonda olmadığını, odasında Efe'yi uyutmak için büyük bir mücadele verdiğini biliyordum.

 

Konu dönüp dolaşıp "Küçük Mutluluklar"a gelince, orada olup olmadığını bilmeden şansımı zorlayıp İkbal Gürpınar'ın anonsunu yapıyor, bir konuk olarak kendi sürpriz konuğumu sahneye davet ediyordum.

 

Ve karanlıklar içinden, İkbal'in odasındaki savaşı kazanmış olarak, siyah sade bir elbiseyle kürsüye gelişini görüyordum.

 

Sahnede özlediğinde kavuşabilmiş iki dostun kucaklaşmasından sonra, İkbal şu ana kadar dinlediğim "en" güzel okuyuşuyla Sevgi Çiçeği'nin şiiri: "Küçük Mutluluklar"ı okuyor, salonda müthiş bir alkış kopuyordu.

 

Daha sonra konuşmam bittiğinde ve salon ışıkları yandığında, İkbal'in kalamadığını, kim bilir nasıl koşarak elini sımsıkı tutacak minik elin yanına gitmiş olduğunu görüyordum.

 

Dönmem gerekiyordu; o sevgimle, o sırada çiçek veremiyordum;

 ama neler çektiğini bildiğim bir dost için,

dünyanın en değerli çiçeği olan ve sadece Ankara /Gölbaşı'nda bulunan

Sevgi Çiçeği (Centaurea Tchihatcheffii) görüntüleriyle bu videoyu hazırlıyor:

 

http://vimeo.com/3441442

 

bırakılmış milyonlarca boş satırımdan birini daha dolduruyordum...

 

düş hekimi yalçın ergir    http://www.ergir.com