fonda çalan: les parapluies de cherbourg / andre rieu

(ActiveX denetimlerinin çalışmasına izin vermeniz gerekebilir)

 

 

 

 

Sunay Akın, Düş Hekimi,

3 Liseli & 1 Masal

 

 

 

 

Şimdi size Peter Pan’ın Varolmayan Ülke’sinden değil,

Bülten Sokak’tan küçük bir “düş”ü,

içinde her yaştan çocuğun yer aldığı

bir masumiyet masalını anlatacağım.

 

Nasıl küçük nehirlerse büyük nehirleri oluşturan;

küçük düşler de, küçük - küçücük derelerdir,

büyük nehri ararken üzerinden atladığımız,

çoğu kez arkaya dönüp de bakmadığımız…

 

** ** **

 

 

Bir varmış bir yokmuş;

 

çok güzel bir ülkede, biri Datça’dan, diğeri Polatlı’dan, öteki de Tosya’dan Ankara’ya, bir Öğretmen Lisesi’nde okumaya gelmiş üç öğrenci varmış.

 

Bu üç liselinin bir düşleri varmış: “Hayal Ötesi” adını verecekleri bir Edebiyat Dergisi çıkarmak istiyorlarmış.

 

Zeynep, Neslihan ve Melis, bin bir engeli aşıp sonuçta çıkarabilmişler “Hayal Ötesi”ni ve bir Şubat günü ellerinde güzelim dergileriyle, soluğu söyleşi yaptıkları Düş Hekimi’nin yanında almışlar  http://www.ergir.com/2009/hayal_otesi.htm

 

(27 şubat 2009)

 

Hepsi tarifsiz mutluymuş ve kim bilir bir daha ne zaman görüşmek üzere ayrılmışlar.

 

** ** **

Bir Mayıs sabahı, bir telefon gelmiş Düş Hekimi’ne

 

- Yalçın ağabey; sizin kuşaktan bir yazarın 22 Mayıs Cuma akşamı Şinasi Sahnesi’nde sunumu olacak ve biz ona sizinle birlikte gidebilmeyi çok istiyoruz…

 

- Kim o yazar?

 

- Sunay Akın.

 

- Geliyorum…

 

- (sevinç çığlıkları…)

 

** ** **

 

Bu sanki bir öğretmen ve öğrencilerin kültür etkinliğiymiş ve Düş Hekimi bunun için bir sürpriz düşünmüş; bu üç liselinin düşü, ileride torunlarına anlatacakları bir masala dönüşebilirmiş.

 

Düş Hekimi hemen Sunay Akın’ın asistanı Can Adıgüzel’i aramış:

 

- Sevgili Can; böyle bir durum var. O akşam Sunay Akın onlardan önce bizim muayenehaneye gelse, onlar kapıyı çalıp içeri girdiğinde aniden karşılarına çıksa, sohbet edip, hep birlikte Şinasi Sahnesi’ne gitsek nasıl olur???

 

- Muhteşem olur; hemen Sunay Ağabey’e iletiyorum.

 

- Tamaaam; şimdi onları arayıp “tam 19:05”te gelmelerini söylüyorum…

 

Dünyaya eşsiz bir “Oyuncak Müzesi” armağan etmiş bir yazar,

hiç böyle bir mutluluk yaşatmaya uzak kalabilir miymiş?

 

Bazı insanlar sonsuza kadar genç,

hele bazıları sonsuza kadar çocuk değil miymiş?

 

** ** **

 

22 Mayıs akşamı gelmiş çatmış.

 

3 Liseli, apartmanın az ötesinde oyalanıyor, heyecanla kendilerine kapıyı çalmaları için söylenmiş “tam 19:05” saatinin gelmesini bekliyorlarmış.

 

(22 mayıs 2009)

 

Bu arada o heyecanla, bütün sokağın gördüğü sevgili Sunay Akın’ın muayenehaneye girişini göremiyorlarmış.

 

Derken tam saat 19:05’de kapı çalınmış; 3 Liseli, düşlerini gerçekleştirmek, Düş Hekimi’ni o çok sevdikleri Sunay Akın’a götürebilmek için içeri girmiş.

 

O sırada yan odada Sunay Akın’ın aniden karşılarına çıkmak üzere içeride saklanıyormuş.

(fotoğrafları büyütmek için üzerlerine tıklanabilir)                

 

 

Ve Sunay Akın ağabeyleri birden karşılarına çıkıp:

 

- Hoş geldiniz çocuklar bana mı gelecektiniz?   demiş.

 

 

 

Anlatılmaz bir heyecan koridordan sokağa, oradan da gökyüzüne ve evrendeki öteki çocuk gezegenlerine yükselmiş.

 

3 öğrencinin gözlerin taa içlerinde böyle bir mutluluğu hangi servet satın alabilir, onların yaşamındaki hangi karşılaşma ruhlarına silinmez iz bırakıp, gelecekte Sunay Akın’dan bahsedildiğinde özlemle anımsanabilirmiş?

 

 

 

 

 

Her yaştan bütün çocuklar sohbet ediyor, bu çok güzel Mayıs akşamını ölümsüzleştirmek, bu masumiyet masalını belgeselleştirmek için fotoğraflar çekiyorlarmış.

 

 

 

 

 

Şinasi Sahnesi’nin önünde onca Sunay Akın hayranı, içeri girecekleri saati beklerken, o sırada bir apartmanın zemin katındaki her

yaştan çocuk salıncakta sallanıyor, milyon renk sohbete doyamıyorlarmış.

 

 

 

Artık geç kalmak üzerelerken hep birlikte Şinasi Sahnesi’ne gidiyorlar – orada seyircilerin arasından bir sevgi denizini aşar gibi geçip prova yapılacak sahneye varıyorlarmış.

 

 

 

3 Liseli, Düş Hekimi ve sevgili kızı Ece artık kuliste bekleyen seyircilermiş

ve gonk sesini, muratlarına ermeyi, Sunay’ın kerevete çıkar gibi sahneye çıkmasını bekliyorlarmış.

 

 

 

Az sonra da sahnede yaşayan bir kültür abidesini, bizim Chaplin’inizi, değeri ileride çok daha fazla anlaşılacak Oyuncak Müzesi’nin Geppetto’sunu izliyorlar, sevgiyle dolu yelkenleriyle bilgi okyanusunda yolculuk yapıyorlarmış.

 

 

 

Gösteriden sonra salonu doldurmuş 7’den 77’ye tüm çocuklar, Sunay Akın’ı bir okul müsameresi sonrasındaki sınıf arkadaşları gibi alkışlıyorlarmış.

 

 

Masalımızın kahramanları da sahne arkasındaki sohbet sonunda,

sımsıcak bir 22 Mayıs gecesi sevgi’yle vedalaşıyor,

 

 

 

balkabağından araçlarla, pastadan evlerine,

kilometrekarelerce genişliğinde yataklarına,

ancak cesaret edilirse,

ancak yola çıkılırsa gerçekleşecek,

ancak paylaşılırsa güzelleşecek,

yepyeni düşlerine dönüyorlarmış.

 

düş hekimi yalçın ergir   http://www.ergir.com

 

bu masalın bütün çocuklarına;

başta Sunay Akın ve Can Adıgüzel olmak üzere,

Zeynep Melis Güzel, Neslihan Kavak,

Nilgün Büyükkebeli, Eda Ayan ve Ece Ergir’e

yıldızlar kadar sevgi ve teşekkürlerimle.