fonda çalan: blowing in the wind / peter, paul & mary
(ActiveX denetimlerinin çalışmasına izin vermeniz gerekebilir)
(http://www.ergir.com/aska_izin_cikinca.htm
yazısının devamı olabilir; ama sonu değildir)
YAŞAMDA (herhangi) BİR GÜN
Eğer esen rüzgara değil de, bana soruyorsanız; bir beyaz güvercin kaç deniz geçiyorsa kumda uyumadan önce, bir adam da o kadar yol yürümelidir, ona adam demeden önce.
** ** **
Belediye otobüsündeyim, telefonda usul usul sevgili Mehmet Ertüzün’le konuşuyorum:
- N’apıyorsun?
- Otobüsteyim; Sıhhiye’de banliyö trenine bineceğim. Kayaş’ta inip Ankara’ya yürüyeceğim; istersen sen de gel.
- Geliyorum…
Büyük Ankara Garı tam ortamızda yer aldığı için orada buluşacağız, banliyö treniyle son istasyona gideceğiz. Bilge Mehmet’i beklerken karşımda Eskişehir’e gidecek Yüksek Hızlı Tren’i görüyorum.
- Yoksa Eskişehir’e mi gitsek? Orada Porsuk boyu yürüsek, güzelim Eskişehir’de bir çay içip, Doğu Ekspresi’yle dönsek?
Başka sefere; Mehmet’in akşama Galatasaray maçı için sözü var, ben de kızımla Yeni Türkü konserine gideceğim. Atlıyoruz banliyö trenine.
Şansımıza eski banliyö tenindeyiz, çünkü yenilerin camları açılmıyor. Belime kadar sarkıyorum camdan ve yanaklarımdaki rüzgara soruyorum:
- Kaç istasyon daha geçmeli bir şehirli; o insafsız yazılımdan, o insansız makineden uzaklaşmak için?
Güneş sisteminin son gezegenine varıyoruz; başka duvarları, başka detayları görmek, havası ayrı hava başka türlü denizler geçmek, biraz daha adam olmak için yürüyoruz.
Kızılderililerden, uzaya konuşa konuşa; bazen de dinleye dinleye, Hatip Çayı boyunca, dünyalar yazılı duvarlar boyunca dönüyoruz Ankara'ya.
Bir fotoğraf için oyalanırsam “sen devam et, ben koşa koşa geleceğim” desem de, feci oyalanınca oradan geçen minibüsün önüne atlayıp, şoföre:
- Al şu 1 lirayı, 3 dakika sonra ineceğim… diyerek Mehmet’in önüne geçiyor, o durup geri dönmüş beni beklerken sessizce arkasından yaklaşıp, korkunç ciddi bir sesle:
- Bey’fendi, burda beklemek yassak!.. diyorum.
Asırlarca daha yürüyoruz; yaşam takviminin herhangi bir yaprağında, Göksu’da bakkaldan alınmış sucuğu yerken, 1947 "Salih Zeki Takvimi"nden sayfalar okuyoruz.
** ** **
Bu gece erken yatın; çünkü yarın bir dostunuzu arayabilirsiniz.
- N’apıyorsun? diye sorabilir - ardından sorunun yanıtını değil, kendinizi esen rüzgarda bulabilirsiniz...
düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com
|