fonda çalan: sarı zeybek / fahir atakoğlu

(ActiveX denetimlerinin çalışmasına izin vermeniz gerekebilir)

 

 

yine;

ya da hep...

 

 

Sevgili Pano;

 

ben seni özledim, hem de çok özledim.

 

Çünkü sen olmayacak da olsa, düşlerimi anlatırken (- ki olmayacak düş yoktur; sadece zaman, sadece ömür yetmemiştir) aynı heyecanla, aklının dev aynasında miniminnacık kar-zarar hesapları yapmadan

dinleyecek bir avuç koca kulaktan, elimde kalmış bir avuç sıcak kucaktan birisin.

 

Ve kendimi "Evet; Sevdik..." müzikli sunumuna müthiş bir aşkla  kaptırmışken seni çok ihmal ettim.

 

Ama nasıl etmeyebilirdim?

 

Biz sevgili Leyla Çolakoğlu'yla birlikte senaryoya, şarkılara söz yazmaya, beste yapmaya, yorumlamaya, grafik + görsel hazırlamaya, bankından bisikletine dekor bulup, duvar kaplamaya, provalardan, sunumlara, giysi boyamadan, teknik arızaların üstesinden gelmeye kadar çok şeye müthiş emek harcadık.

 

Oyunun başlamasına 45 dakika kala, ikiye ayrılmış ayna dekorunu koli bandıyla emaneten tutturuyorduk,

 

30 dakika kala, başlangıçta çalması gereken bir ses dosyasının çalınamadığını anlayıp, elimizde boş CD'yle Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin koridorlarında koşa koşa, patinaj yapa yapa, kayıt yapabileceğimiz bir bilgisayar arıyorduk.

 

Oyun başladığında Yedikule Zindanları'ndan daha karanlık sahne arkasında gitarımı arıyordum, çıkamama 3 saniye kala da el yordamıyla bulabiliyordum,

 

Leyla'nın mikrofonu bozulunca şarkısını koca salona Opera sesiyle söylüyordu,

 

o zindan karanlığında, benim başıma takılacak mikrofon ters takılmıştı, Uzay Yolu dizisinden fırlamış gibi sahnenin ortasındaydım.

 

** ** **

 

Ama hiçbir emek boşa gitmezdi,

bu yemeğimizin belki tuzu, belki biberi imkanlar ölçüsünde eksik kalmıştı;

ama yüreğimizi, sevgimizi fazlasıyla katmıştık ve bitimde tek kişilik yer kalmamış salonda sımsıcak kucaklanmıştık.

 

Daha ne isteyebilirdik; büyük jüriden onay almıştık.

 

İşte böyle sevgili Pano,

artık yine sana yazma yine yollara düşme zamanı geldi;

 

18 Aralık haftasında "5 Dakika Ara" verecek olsam bile,

yarın yine uzun süredir ilk defa futbol maçına gidebileceğim.

 

Pencereme asılmış bir beyaz tişörtü kaldırdım;

yine kimini iki saattir, kimini iki yüz yıldır sevip saydığım konuklarla birlikteyim.

 

Bu bir değişmez yazgı; elbette "Pek Yakında",

yine gün doğarken Polatlı'da çorba içebilecek,

yine Tuz Gölü'nde yürüyebilecek,

yine Ürgüp'e bisikletle gideceğim.

 

Elbette;

yine düşleyecek,

yine ümitlenecek,

 

evet; yine,

ya da,

evet; "hep" seveceğim...

 

 

düş hekimi yalçın ergir   http://www.ergir.com

 

PANO'YA DÖNÜŞ