Tutukevindekiler dışarı çıkamıyorlar, dışarıdakiler de içeri giremiyor. Elbette bu çok kötü; ama bazen insan içeri kimsenin girmemesini de isteyebiliyor.
Sanki burası Kaliforniya Oteli, yani buraya gelen herkes "almak" için programlı; çıkış işlemlerini yaptırabiliyor, ama burayı asla terk edemiyor.
Bu yüzden herkesin uyuduğu gün doğumu saatlerinde, herkesin evine gitmek zorunda olduğu şu andaki gibi akşam saatlerde inimde huzurla iş yapabiliyor, önemsiz de olsa iki satır yazabiliyor, tadını çıkarta çıkarta Hotel California'yı dinleyebiliyorum.
Bu yüzden: Yalnız kalabilmek - dilediğinde Kavuşabilmek - özlediğinde
mısralarıyla bitiriyorum bir şiir yazmaya kalktığımda -
ve yıllar önce o şiiri yazdığımda, dilediğimde nasıl yalnız kalabildiğimi, özlediğimde nasıl kavuşabildiğimi düşünüyorum bir Eylül'ün 16'sında, canım babamın ölümünün tam 7. yılında.
Sanırım yarından sonra, iş saatleri dışında Güneş'e, kan ter içinde yürümeye, Yağmur'a, arka sokaklarda iliklere kadar ıslanmaya, zahmet edilmeden gidilemeyecek güzelim patikalarda ıslık çalmaya, yere yatmadan çekemeyeceğim fotoğraflara, uzaklardaki çorbacıya eskiden ayırabildiğim zamanları ayırabileceğim.
** ** **
Eğer daha önce yazmamış olsaydım, şu anda tam kendim gibiyken, yine eğri de olsa, yine aynı kelimelerle, aynı virgüllerle yazardım aşağıdaki kendim gibi satırları.
Gözlerim kapalı biliyorum; hayat aşağıdaki satırları yazdıran duygularla, o satırları yazabilmek için elinden alınmamış zamanla, özlediğine, özletene bu satırları okutmakla, hatta dokunmakla, sesinden dinletmekle, dinlerkenki gözleri görmekle çok güzel.
Buradan çıkmadan önce gözlerimi kapıyorum.
Hotel California çalıyor.
Duyabiliyorum, dinleyebiliyorum, hissedebiliyorum;
ne güzel...
düş hekimi yalçın ergir - 16 eylül akşamı |
fondaki on iki telli gitar:
düş hekimi yalçın ergir
Bm - F# - A - E - G - D - Em - F#
(capo: 1. perde )
|
|
|
Kaliforniya Oteli
Sabah.
Kıpkırmızı ışıkta bir çobanın sarıyı yakmasını bekliyoruz. Arabalarda el kol hareketleri, dikiz aynalarında nefret, eğri dişlerde küfürler. İşe gidiliyor; bugün de işe gidiyoruz – tutmayın bizi, çalışacağız.
Şu ışık sarı oluncaya kadar bir kestirsem n’olur? Şöyle güzel bir rüya görsem, rüyamda karanlık bir çöl otoyolunda saçlarımda serin rüzgarla gitsem? Ama ya şimdi böyle bir rüya yerine kabus görüverirsem? En iyisi ben rüyanın keyfini beklemeyeyim; gözlerim ışıkta, kendi rüyamı göreyim.
Kahretsin; sarının da hemen yanacağı tuttu; arkamda sinirli kornalar. Şuradan sağa döneceğim; orada beni “dün”, “evvelki gün”, “bir önceki gün” bekliyor.
Al işte sola kıvırdım direksiyonu, n’olacaksa olsun; beni şimdi “yarın” bekliyor.
Şehir arkamda kaldı; dikiz aynamda kırlar, ovalar, açık camımdan saçlarıma gelen serin rüzgar.
** ** ** Nerdeyim ben? Şu çöl otoyolunda bütün gün direksiyon salladım. Hava karamaya, gözlerim de ağırlaşmaya başladı. Şuradaki palmiyelerin arkasında titrek ışıklı, kubbeli bir otel var, ismi de enteresan: “Kaliforniya Oteli”; geceyi burada geçirmeliyim.
Ne garip bir yer burası, cennet de olabilir, cehennem de. Beni kapıda karşılayan görevli hatun mum ışığıyla odamı gösteriyor. Bir yandan da “arkadaşlarım” dediği bir sürü heriften bahsediyor. Koridorda gaipten “Kaliforniya Oteli’ne hoş geldiniz” sesleri duyuyorum; hafiften korkuyorum – ben şu direksiyonu sola kırmakla iyi mi yaptım acaba?
Bu hatun biraz kafayı yemiş herhalde, vücut hatları da Mercedes’e benziyor. Tavanda aynalar; duşumu alıp aşağıya iniyorum.
Kimisi hatırlamak, kimisi de unutmak için dans ediyor. Galiba buradaki herkes cinsel dürtülerinin esiri. Ben değil miyim sanki; hangimiz bu tutsaklıktan kurtulabilmiş ki?
Şarap istiyorum. Ne güzel bir yer, ne güzel bir yüz...
** ** **
Şimdi de buz üzerinde pembe şampanya geliyor. Uzun zamandır içmemiştim böylesini. Ziyafet için toplananların ellerinde çelik bıçaklar; hayvanı öldürmeye çalışıyorlar ama başaramıyorlar.
Benim burada kalmamam lazım. Geldiğim yeri bularak çıkmak için kapıya doğru koşuyorum. Gece görevlisi “sakin ol” diyor. “Burada hepimiz ’almak’ için programlıyız; çıkış işlemlerini yaptırabilirsin ama burayı asla terk edemezsin”.
Ve terk edemiyorum...
... bambaşka 16 eylül akşamı, bir daha açabilme umuduyla, gözlerimi kapatıyorum;
hepimize iyi geceler... |