HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
DİŞ HEKİMLİĞİ
FAKÜLTESİ'NDE
ÖĞRENCİLERE KONFERANS
(fotoğrafların büyük halleri için üzerine tıklanabilir)
Tüm hazırlıklar tamamdı; kendi
mikserimi de getirmiştim,
ses işi kontrolümdeydi.
- Ve sıra
çalıştayımızın en merakla beklenen konuşmacısında: düş
hekimi yalçın ergir;
önce özgeçmişini
okumak istiyorum...
Dr. Esra Fırat'ın bu takdiminden
sonra kürsüdeydim.
30 sene önce bu fakülteden mezun
olmuş; mezun olurken de:
...
ve mezun olunur;
çürük dirsekler, yorgun yüreklerle biter “Tüm Bir Yaşam”
kitabının ilk cildi.
2. cilt, bir kitap değil, boş bir defterdir aslında;
“doldur işte” diye bir kurşun kalem ile birlikte
verilmiştir sana,
o test maratonunun, o testere üzerindeki amansız koşunun
ardında…
** ** **
...
Tüm dostlarıma sıkı sıkı doldurulacak bir boş yaşam
defteri,
bir tükenmez kalem
ve nüfus kağıdından bağımsız, kronik bir gençlik
dilerim...
diye ahkam kesmiş birisi olarak:
- Gel
bakalım; anlat !... diye kitabın
birinci cildinin sonuna gelmişlerin huzuruna çıkmıştım.
Bugüne kadar üniversitelerde,
kongrelerde, liselerde hatırlayamadığım kadar çok
konuşma yaptım;
ama sanırım en çok bugünkü konuşmadan
bu kadar keyif alıp,
alınan keyfi ve ilgiyi konuşma
boyunca gördüm, işittim,
yemek saati geldiği halde çıkılmayıp
sorulan sorulardan hissettim.
Akşam sevgili Prof. Dr. Nur Hersek'in
telefonunda:
- Öğleden
sonra okulda herkes seni konuşuyordu, gelemeyenler bin
pişman... deyişi,
bitimde Tıp Fakültesi'nde de konuşma
yapmak için davet edilişim,
elime bir şiir tutturup, adını dahi
söylemeden kaçarak giden o gizemli dinleyici,
yazın yanımda çalışmak isteyen
öğrenciler, vefakar Gülen'in yorumları ve yanında
oturanlardan duydukları,
bu gece yatağıma yattığımda:
- iyi ki,
iyi ki... dedirtecek.
Konuşma yapmak çok kolay, konu bir
dostuna anlatmak istediklerin olduğunda;
zaten yazmak zorunda kalmak da, bu
sohbeti yapacak dostların azalmasından dolayı değil mi?
Borsadan şu kadar anlamazken,
biriktirmeye çabaladıkların maddi bir değeri yokken,
konuşmak istediklerin sadece üretmek,
düşleyip gerçekleştirmek üzerineyken,
paylaşmayı, güvenmeyi, çok, hem de
çok sevmeyi,
çok, hem de çok severken.
Her insanı mutsuz edecek onca neden
var. Ama bunları çözerken başkalarını da mutsuz etmenin,
olumsuzluktan sürekli canlı yayın yapmanın alemi yok.
Mikroskobik bile olsa ümitler, düşler hep paylaşılmalı;
her paylaşım bir ekimdir - ve ne paylaşırsan onu
biçersin. Başına gelenlerin, şikayet ettiklerinin ya da
sevinçlerinin çoğu rastlantı değildir. Sürekli
güvensizlik de baş mutsuzluk nedenlerindendir.
Güvensizlikten dolayı başına gelecekler, mutsuzluktan
dolayı geleceklerden daha beterdir.
Geçen gün bu konferansı konuştuğum
bir dostum:
- Ya 2.
cildin ortasını geçmişler?...
diye sormuştu bana.
Kaç yaşında olursan
ol,
her güneş doğumunda
kalemine yeniden mürekkep dolar
ve ikinci
cilt her gün yeniden başlar... demiştim.
Ve bu sözlerle bitti,
“büyümek”, artık çocukluk düşlerinin peşinden koşmamak
mıdır?
sözleriyle başlayan konferansımız.
(fotoğraflar: rabia ergir & eda ayan)
Bugünkü genç arkadaşlara da, Prof.
Dr. Celal Tümer'e de, Prof. Dr. Nur Hersek'e de, Doç.
Dr. Hatice Doğan Buzoğlu'na da tüm kalbimle teşekkür
ederim.
Sanırım yakında yine görüşeceğiz,
bu sefer yanımda bütüün öğrencileri
de götüreceğim;
ama hepsinden önce az sonra:
- iyi ki;
iyi ki... diyeceğim...
hep sevgi'lerimle;
düş hekimi yalçın ergir
http://www.ergir.com
http://www.ergir.com/ortodonti.htm
|