Hele bir ikindi olsa;
hastalarım
biter bitmez basket topumu alıp, fırlayıp çıkacağım,
sonra da eve kan ter
içinde dönüp yemeğe oturacağız.
Dün bütün öğleden
sonra bunu düşleyerek çalışıyorum,
ama o ikindi
geldiğinde işler bitemiyor
ve hava kararıyor;
olsun, yine de
gideceğim.
Lozan Park'taki
potaların tabii ki yine çemberleri yok;
olsun, yine de şut
çekip turnikeye gireceğim.
İkindi demek, sevgi
demek o anda;
deli gibi yağmur yağsa
da, yer yarılsa da,
biraz azim, tarifsiz spor
sevgisi -
basketimi oynayıp
eve döneceğim.
Orada karanlıkta,
çembersiz potaya top atarken de,
karanlık yollardan eve
dönerken de, aklımda hep güzel işler,
inadına ümit,
hep yeni düşler.
Yol boyu kulağımda
"boksör ve dövüşçü"nün şarkısı,
ertesi sabah gözlerimi
açtığımda bile büyük dolaşımımda hep o sözler:
...
şimdi yıllar benimle geçip gider,
acımasızca sarsarken,
bir zamanlar olduğumdan daha yaşlı -
olacağımdan daha gencim.
bu alışılmadık değil;
hayır, bunca değişim üzerine değişimden sonra,
aşağı yukarı yine aynı oluşumuz da tuhaf değil;
onca değişimlen sonra,
(rağmen)
aşağı yukarı yine aynıyız...
Ve elimde, ya da
kalbimde olmayanlar;
nefretten değil, sevgi fazlasından
yaşananlar.
Hep sevgi kendimi
bildim bileli,
ona da büyük bir
sevgi,
çok olsam bile ona da,
özür dilerim ama ona
da,
ona da, ona bile
hatta.
** ** **
Hele bir ikindi
olsa;
|