fondaki koro: or'da, bir köy var uzakta (bir dağ masalı filminden)
münir ceyhan çocuk korosu / söz: ahmet kutsi tecer
(ActiveX denetimlerinin çalışmasına izin vermeniz gerekebilir)
Az önce TED İstanbul Koleji'nin davetiyle gerçekleştirdiğimiz sunumdan Ankara'mıza döndük. Bir süre yazamayabileceğim, görselleri koyamayabileceğim için bir an önce:
hem bizi büyük bir sevgiyle kucaklayıp mükemmel ağırlayan başta "öykücü" Can Özoğuz (mütevelli) ve Müzik Bölümü başkanı Mualla Çolak olmak üzere TED İstanbul Koleji camiasına, salonu dolduran, bizimle gülüp, bizimle ağlayan - bizimle söyleyip, bizimle heyecanlanan muhteşem izleyicilere, desteğini esirgemeyen Aclan Acar'a ve Erhan Adalı yönetimindeki Garanti Emeklilik'e ve gelemese bile yüreği sevgiyle, birliktelikle ve paylaşmayla çarpan tüm sevgi'li yüreklere, çok - pek çok teşekkürler ediyor, hem de şimdilik aşağıdaki kareleri paylaşıyoruz.
hep sevgilerimizle leyla çolakoğlu & düş hekimi yalçın ergir
foto: oya özoğlu
hisseli şen anadolu kumpanyası
Gelecek Sunumlar:
Devlet Opera ve Balesi - Operet Sahnesi
6 Nisan 2010 Pazar saat: 16:00 Devlet Opera ve Balesi - Operet Sahnesi
** ** **
Duyurusu:
OR’DA, BİR MAHALLE VAR UZAKTA…
Nasıl öğrenmenin yaşı yoksa, genç olmanın da, hatta çocuk olmanın da yaşı yoktur.
Bazı insanlar ağarmış ya da kalmamış saçlarıyla, onca sağlık sorunuyla, onca geçim sıkıntısıyla, yine de sonsuza kadar üretip, sonsuza kadar paylaşıp, yine de sonsuza kadar ümit edip, sonsuza kadar genç kalırlar.
Bazı insanlar ise hangi yaşta olurlarsa olsunlar, tüketmeye, bencilliğe, karamsarlığa kodlanmış ezeli ihtiyarlardır.
Elbette kalıtım burada da önemlidir, ama asıl belirleyici unsur, yaşanılan ortamlar, yaşanılan dönemlerdir.
Bazı insanlar “ihtiyarlar evi”nde doğar; ama bu bir “huzur evi” değildir.
En sağlıklı yılları, bir ekrandan ötekine, bir takım şifreler yazarak, kullanacağının bin misli formülleri ezberleyerek geçebilir. Hiçbir hadiseye kılı kıpırdamaz, mükemmel bir tüketicidir; bu satırlara bile tahammülü yoktur, çünkü onun hızlı trenine “okumak” binememiştir.
Yaşamının merkezi AlışVerişMerkezleri’dir. Alışsız, verişsiz, hesapsız, kitaplı birliktelikler, or’da - duymadıkları bir seste, gitmedikleri bir yolda, or’da - görmedikleri, varmadıkları, yatmadıkları, kalkmadıkları bir evde, onların olmayan bir mahallede, onların olmayan bir köydedir.
Bazı insanlar ise çok güzel bir ülkenin, para hariç, en zengin döneminde doğmuştur.
Okulların sanki asırlar süren toz toprak içerisinde yaz tatilleri vardır. Bir yüz defterine eklenivermiş yüzünü bile görmediği beş yüz arkadaşı olmasa da – kimisi sarı, kimisi sulugöz, kimisi çilli, kimisi kısa, kimisinin sesi çatallaşmış en az beş gerçek dostu vardır.
Tabanında gizli pençe de olsa, iki ayak bir pabuçta değildir. Düş kuracak geniş zamanlar vardır. Evde o bütçeyle emek emek pişebilecek en lezzetli yemek, sofrada ekransız, genetiğiyle oynanmamış sohbetler vardır.
İki ipli topun çarpıştırıldığı “laklak”, iki pilli teneke araba, kuyudaki bir köstek misket bile, “bütünleşmiş devreler imparatorluğu”nun oyuncaklarından daha paha biçilmezdir.
Lambalı bir radyodan unutulmayacak şarkıları cızır cızır, taze taze dinleyerek büyümüşlerdir. Müzik, “dinleyen” için yapılır. Farkında mısınız; artık onlarca sene sonra da aynı zevkle dinlenebilecek parçalar hiç çıkıyor mu? Dinleyiciler değişirken, dinleticilerin değişmemesi mümkün mü?
Film odanıza gelmiyordur, hep birlikte sinemaya gidiyorsunuzdur. Dostlarla gidilen filmin bir önemi olabilir mi; o “hep birlikteliğin” tadına doyulabilir mi? Hiç üç boyutlu bir film, konusu basit, siyah beyaz, içimizden bir Yeşilçam Filmi’nin sonsuz renklerinde olabilir mi?
Siz hiç yandaki mahalleyle maç aldınız mı? Rakip takımı yendikten sonra dayak yememek için koşa koşa geri kaçtınız mı?
Ya kızlarıyla erkekleriyle ve bin bir düşleriyle mahallece, sanki hiç bitmeyecek gibi, sanki sonsuza kadar sürecek gibi yakan top oynadınız mı? O anket defterine baş ve son harflerini yazdığınız sevdiğiniz size bakarken, en artistik hareketleri yaptınız mı?
Bazı duygular, hele bunları yaşamışların duyguları değişebilir mi; bu insanlar yıllar geçse de, acıları öğrense de, belleri bükülse de, ortamını bulamasa da, gösteremese de, hiç büyüyebilir mi?
Biz maç aldık;
Belgin Doruk ile Zeki Müren’in Kırık Plak filmindeki: “Hisseli Şen Anadolu Tiyatrosu” gibi, yanımıza bir dönemi, “evet; sevdik…” müzikli sunumumuzu da alıyoruz,
20 Şubat 2010’da yatmasak da, kalkmasak da o eve, “Ah; Güzel Ankara”dan - “Ah; Güzel İstanbul”a, Atlantis gibi kaybolmuş bir komşu mahalleye geliyoruz.
O muhteşem dönemden, o engin okyanustan bir damlayı, kendi sesimizle, kendi sözümüzle, bir masum Yeşilçam Filmi havasında paylaşabilmeyi diliyoruz.
Ve bu sonsuz saklambaçta, yeniden ortaya çıkabilmek, yeniden hep birlikte olabilmek için, utanmayı büyüklerin küçük dünyasına bırakıp, sonunda şarkımızı bağıra bağıra söyleyebilmek için, her yaştan bütün mahalle çocuklarını bekliyoruz…
soprano leyla çolakoğlu – düş hekimi yalçın ergir
BILETIX: http://www.biletix.com/event.htm?id=LTTED
ne yapacağımızı kestiremeden çıktığımız bu yolda: “Mahallenin Koca Çocukları Korosu” http://www.ergir.com/mahallenin_koca_cocuklari_korosu.htm
** ** **
Sunum geliri TED İstanbul Koleji Burs Fonu’na aktarılacaktır. Desteği için Garanti Emeklilik’e ve bu birlikteliğimizin anısına, mahallenin çocuklarına gönülle yaptırdığı “evet; sevdik…” tişörtlerini armağan edecek sevgili “Öykücü” Can Özoğuz’a teşekkürlerimizle…
|