fonda çalan: delikan film müziği - yeni turku

(ActiveX denetimlerinin çalışmasına izin vermeniz gerekebilir)

 

 

 

“Eski Süt”laç

 

 

Çok heyecanlıyım;

az sonra “çağ dışı” bir sütlaç yiyeceğim.

 

** ** **

 

Bülten Sokak’ta; geleceğin “bir Ankara efsanesi” Kebap 49’da oturuyorum ve sevgili Hamza Özbeyoğlu’yla sohbet ederken, bir - iki gün ömürlü sütlaçlarını, kendi çiftliklerindeki ineklerden sağdıkları sütü Pastörize ederek yaptıklarını öğreniyorum.

 

Acaba en son ne zaman ömrü uzatılmamış “eski süt”lerden yapılmış bir sütlaç yedim?

 

2 ay saklayabilmek değil,

2 gün içerisinde, ama doya doya içebilmekken derdim -

en son ne zaman 1910’daki, ya da 1957’deki,

ya da 1970’deki lezzette bir bardak süt içebildim?

 

O lezzet ki, çocukken nefret ederdim -

asıl o “yardım” diye gönderilmiş süt tozundan nefret etmem gerekirken.

 

O zamanlar, şişenin tepesinde bana göz akı gibi gelen bir parmak kaymağı olan,

içmek zorunda bırakıldığımda:

gözlerimi yumup, burnumu parmaklarımla kapattığım,

kaymak gelmesin diye alüminyum kapağı kurşun kalemle süzgeç gibi deldiğim,

bazen de kakao döküp zar zor bitirebildiğim, bardakta izi kalan  “eski süt”ler -

asırlar sonra özlediğim.

 

Sofradaki domatesin bir kokusunun (hatta çekirdeğinin) olduğu,

evleri kaynayan sütün, ya da yapılmakta olan reçelin mis gibi kokusunun sardığı,

hafif ekşi kaymaklı yoğurdun çabuk bozulduğu, kaşığın sütten ak çıktığı “eski gün”ler –

bir yavaş trene atlayıp dönmek istediğim.

 

Artun Ünsal’ın, “Süt Uyuyunca” kitabında okumuştum:

Kaşgarlı Mahmut’un, Divanu Lügati’t Türk’ünde, “süt kayuklandı”, “sütün kaymaklandığı” anlamına gelirmiş. “Süt öpüldü” de, “süt içildi” demekmiş. “Su içirmeyene, süt ver” de, “sana iyilik yapmayana bile iyilik yapmayı sürdür” anlamında bir atasözüymüş.

 

Normalin anormal olduğu bir hormonal değişimde,

hızlı beslenen, gazlı içeceği ayrana tercih eden,

hangi zamane çocuğu bir bardak “eski süt”ü bitirebilir,

hatta 2. yudumu öpebilir?

 

** ** **

 

Ne garip;

yıllar sonra ne bir pastanede, ne de bir tatlıcıda –

ama dünya klasmanında pidesiyle ve kebabıyla ünlü bir ortamda,

o kayuklu “eski süt”ten yapılmış,

bir “eski sütlaç” tadacağım.

 

Ve cebimde delik bilet,

camı ay-yıldızlı bir kompartımanda,

Muhiddin Abdal’ın 16. yüzyıldaki divanından:

 

yolcu geldi uzaktan

süt süzüldü süzekten

dil gamdan azad oldu

can kurtuldu tuzaktan

 

diye başlayıp –

“eski bal”landıra, ballandıra,

bunu tüm yolculara anlatacağım…

 

düş hekimi yalçın ergir    http://www.ergir.com

 

            çok; çook uzaklardan:

sadece “eski süt”ün tadını bilenler için:

http://www.youtube.com/watch?v=xdw0Vfbh1Sc

 

sadece “eski gün”ün tadını özleyenler için:

http://vimeo.com/26611814

 

sadece “eski önlükler”i giyebilmişler için:

http://www.ergir.com/onlugun_vedasi.htm

 

sadece “eski yastıklar”a baş koyabilmişler için

http://www.ergir.com/yandim_aysem.htm

 

** ** **