Türkiye'de "ilk defa" bir fil doğdu;

İzmir Doğal Yaşam Parkı'nın filleri Begümcan ve Winner'ın

110 kiloluk dişi bir yavrusu oldu.

 

 

 

 

 

Yavru filimize bir isim aranıyor:

http://www.izmir.bel.tr/IsimAnket.asp

 

 

Türkiye'nin ilk fili, Hindistan'dan gelen Mohini -

Ankara'nın son fili, Afrika'dan gelen Şirin'den sonra,

 

adı "Minik" olsun bence.

 

Şimdi müthiş bir heyecan var İzmir'de.

 

60 sene önce,

Türkiye'ye ilk defa fil geldiğindeki gibi;

Taksim Cumhuriyet Anıtı'na çelenk koymuş bir fil ile,

hep birlikte İstiklal Marşı söylenen günlerdeki gibi.

 

Bir masal var şu anda İzmir'de;

tabii ki bakıp da görebiline,

yüreği heyecanla çarpabilene...

 

düş hekimi yalçın ergir

 

** ** ** ** ** **

 

 

Bir başka yüz yılda;

herkes görürken,

yürekler heyecanla çarparken:

 

Mohini;

Seni Şekersiz Bırakmayacağız…

 

Uzak diyarların olmamış masallarını anlatırız çocuklarımıza;

gerçekten yaşanmış, büyüleyici masallar dururken yanı başımızda.

 

Şimdi sizlere, özellikle saçı sakalı ağarmış küçüklere bir masalımızı anlatacağım.

 

Mütevazı bir ülkede, aynı “Beyaz Balina Aydın” masalındaki “balinamız”(http://www.ergir.com/balina.htm)  gibi, çoluk çocuk onunla yatılıp - onunla kalkılmış, tek yürek olunup, hep birlikte coşkuyla bağra basılmış ve ardından gelen kuşaklara tek satır bırakılmayıp mazide kalmış “yavru filimizin” masalı, çıkmak üzere olduğunuz yolculuğun her taşı gerçek kilometre taşları, konaklayacağınız hanın gözleri nemli duvarları.

 

** ** **

 

Bir varmış bir yokmuş; evvel zaman içinde, masmavi bir gezegende, adı 1949 konmuş bir senede, ikinci kocaman savaşın hemen sonrasıymış. Gezegenin insanları, sevdiklerini, elindekileri, evlerini, düşlerini kaybetmenin ne demek olduğunu - bir kuşak sonra unutulacak da olsa - çok iyi bilirlermiş.

 

Dünyanın bir ucunda, pek çok yaşıtı mantar bir bulutun dibinde kağıt gibi yanmış, ama artık şeker de yiyebilmek isteyen Japon çocuklar varmış.

 

Hindistan diyarının da, çocukları çok seven Pandit (Panditji) Nehru isimli bir başbakanı varmış. Bugüne kadar atom bombasını iki defa görmüş ama hayatlarında hiç fil görmemiş Japon çocuklar, Nehru Amca’larına bir mektup yazmışlar. Nehru Amca’ları da onlara daha sonra Hindistan’ın üçüncü başbakanı olacak kızı Indira Gandhi’nin ismini verdiği bir dişi yavru fili, “Indira”yı Tokyo’nun Ueno Hayvanat Bahçesi’ne hediye etmiş.

 

Japonlar bu yavru filin gelişinden o kadar etkilenmişler ki, fil günlerce sokaklarda dolaştırılıp çocuklara tanıtılmış, yaralı ülke onunla yatıp, onunla kalkmış. Hatta Indira’ya elini değen çocuklardan Yoshiro Mori, ileride büyüyüp Japonya Başbakanı olduğunda, dünyayı etkileyecek kararların alındığı bir zirvede, o zamandan beri Hindistan’ı ne kadar çok sevdiğini açıklayacakmış.

 

Güneş imparatorluğundaki çekik gözlü çocuklar filli rüyalarla; masumiyet ülkesi Türkiye’deki çocuklar da 23 Nisan 1945’te Kazım Taşkent’in kurduğu “Doğan Kardeş” çocuk dergisindeki yazılar, Cemal Nadir Gürsoy’un öğrencisi ilk Türk kadın karikatürist Selma Emiroğlu’nun ve Hikmet Duruer’in çizgi romanları, Suna Kan kardeşin şiirleri, altı yaşındayken derginin marşını da bestelemiş olan İdil Biret kardeşin mektuplarıyla düşlere dalıyorlarmış.

 

Bir gün, 2 Şubat 1950 günü Doğan Kardeş’in on beş kuruşluk 175. sayısında Nehru Amca’nın dünya çocuklarına mektubu yayınlanmış.

 

“Asıl masal ve hikayenin kendisinin, bu üstünde yaşadığımız dünya olduğunu; onları görebilecek göze, işitebilecek kulağa ve anlayabilecek kafaya sahip olunması gerektiğini yazan sıcacık mektup, “büyüklerin kendi kendilerine dünya üstünde daireler, hudutlar çizmeleri ne gariptir. Büyükler onun dışında yaşayanları kendilerine yabancı sayarlar. Onları sevmemeleri lazım geliyor sanırlar. Allah’a şükür ki çocuklar bu engelleri bilmezler. Beraberce oynarlar ve eğlenirler. Yalnız büyüdükleri zaman bu engellerin farkına varmaya başlarlar. Bunu da kendi başlarına değil fakat büyüklerinin yaptığı telkin ve nasihatlerle öğrenirler…” diye devam ediyormuş.

 

Satırlar, “Japon çocuklarının mektupla kendisinden bir fil isteyişlerini, Mysore doğumlu bir yavru filin gemiyle Japonya’ya gönderilişini, ömürlerinde ilk kez bir fil görmüş yüzlerce çocuğun fili nasıl görmeye gittiklerini, kurulan dostluk bağını, başka memleketlerde yaşayan çocukların da olduğunu bilmemiz gerektiğini” anlatarak devam ediyormuş.

 

Bir hafta sonra da 9 Şubat 1950’de Doğan Kardeş’te bu sefer çocuklardan Hindistan Başbakanı’na hitaben bir mektup yayınlanıyormuş:

 

Sevgili Pandit Nehru Amca;

 

Dünya çocuklarına gönderdiğin mektubu Doğan Kardeş’te okuduk. Verdiğin güzel öğütleri kulağımıza küpe yaptık. Bir çok işlerin arasında bizleri düşünmeye vakit ayırmandan anlıyoruz ki, sen çocukları çok seviyorsun. O kadar ki, Japon ve Amerikan çocuklarına birer fil yavrusu bile hediye etmişsin. Biz Türk çocukları ömrümüzde daha canlı bir fil görmedik. Onun için biz de senden bir fil yavrusu istesek, acaba büyük bir ayıp işlemiş olur muyuz? Eğer ayıpsa, Doğan Kardeş mektubumuzun bu parçasını basmasın.

Türk çocukları büyük dostlarının elini saygı ile öperler.

 

Yüzden fazla imza ile aldığımız bu mektubu aynen bastık. Pandit Nehru Amca’mız, Japon ve Amerikan çocuklarına karşı gösterdiği cemileden Türk çocuklarını herhalde mahrum bırakmak istemeyecektir. Doğan Kardeş dergisi, sayın Pandit Nehru tarafından gönderilecek fil yavrusu ile meşgul olmayı memnuniyetle kabul ettiğini şimdiden bildirmekten zevk duyar!

 

** ** **

 

Ve masumiyet ülkesindeki masal başlıyormuş. Önce Doğan Kardeş dergisi, yine bir Perşembe günü yayınlanmış 2 Mart 1950 sayısında:

 

“Ya bir fil gelirse!...” başlığıyla fil yavrusu isteme hikayesinin ağızlarda dolaşışını, büyük - küçük herkesin gelecek filden bahsedişini yazıyor ve iki çocuğun:

 

“Gelecek fili İstanbul sokaklarında, önünde bando mızıka ile dolaştırmalı. Göğsüne de “Ben Hindistan Başbakanı Pandit ‘in Türk çocuklarına hediyesiyim” diye bir levha asmalı”

 

ile,

 

“Gelecek filin Türk çocukları tarafından nasıl karşılanacağını anlatan bir yarışma açsana Doğan Kardeş!”

 

diyen mektuplarına yer veriyormuş.

 

Doğan Kardeş dergisi de “fil gelsin, gelmesin” böyle bir karikatür yarışması açmaya karar veriyor, beyaz kağıt üzerine çini mürekkebi ile yapılarak en geç 15 Nisan’a kadar idare evlerine gönderilmiş karikatürlerin en güzellerini basıp, küçük çizerlerine birer kitap hediye edeceğini ilan ediyormuş.

 

Artık bir fildir gidiyormuş; bütün çocuklar her sayıyı, o sayıda yayınlanacak fil karikatürünü, fil öykülerini merakla bekliyormuş.

 

Önce 4 Mayıs 1950’te yayınlanan Doğan Kardeş’in kapağı “Hintli Fili Böyle Karşılayacağız” diye:

boynu çiçekli, tepesi “Doğan Kardeş” kurdeleli fil yavrusunun sırtına oturmuş “hoş geldin fil kardeş” yazısı tutan çocuklarıyla,

hortumunda “hoş bulduk Türk çocukları” yazısı tutan filiyle,

“Karakedi Çetesi”nin çizeri Selma Emiroğlu ablanın karikatürüyle basılıyor;

 

ardından da her hafta Doğan Kardeş dergisinin 3. sayfasında beğenilmiş bir karikatür yayınlanıyormuş.

 

Kimi karikatürde fil çocukların önündeki çocuk bandosuyla İstiklal Caddesi’nden geçerken,

kimisinde de:

sırtındaki çocukların “yaşa Nehru Amca” yazan konuşma balonuyla,

ya da Doğan Kardeş kitap sergisi gezerken,

Yeşilköy Hava Meydanı’nda uçaktan inerken,

Galata Rıhtımı’nda vapurdan iner, altına halılar serilirken,

yıllar sonra Tarkan’ı, Bizimkiler'i çizecek Sezgin Burak kardeşin karikatüründe İstanbul sokaklarında gezerken,

sınıf tahtasında, öğrencilere Hindistan’ı gösterirken,

Beyazıt Havuzu önünde hortumuyla su fışkırtırken,

İstanbul sokaklarını temizlerken,

Florya Plajı’nda banyo yaparken,

çocuk sinemasında bir fil filmi seyrederken,

izci kardeşlerle yürürken,

Üsküdar’da balık avlarken,

Doğan Kardeş müsameresinde konser verirken,

çantasıyla okula giderken,

hortumuyla yangın söndürürken çiziliyormuş.

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İdil Biret kardeş, Paris’ten gönderdiği mektubunda, fil karikatürlerin çok hoşuna gittiğini, hele bir tanesini çok beğendiğini, filin köprüye indiği karikatürde tıpkı “sahici bir fil hali”nin olduğunu yazıyormuş.

 

Bu arada yaz tatilinde Hindistan’ın Türkiye elçisi Bay Jha, İstanbul’da yaşayan Hintli çocuklarla Doğan Kardeş’in sanatkar okuyucularını Yeniköy’deki Salahaddin Adil Paşa yalısındaki Hindistan elçiliğinde bir çay toplantısıyla tanıştıracakmış. 16 Ağustos 1950 Çarşamba günü ileride Devlet Sanatçısı olacak 10 yaşındaki Gülay Uğurata kardeş ve Arın Karamürsel kardeş ve Ayşegül Sarıca kardeş piyano, Gönül Gökdoğan kardeş ise keman çalarlarken, Hindistan Elçisi’nin eşi de sitarla Hint ezgileri çalacakmış.

 

Yaz sonu okullar yeniden açılıp siyah önlüklü, beyaz yakalı çocuklar sınıfları yine doldurduğunda, karikatür yarışması sonlanıyor ama fil heyecanının arasına acı bir haber giriyormuş:

 

Orhan Veli Amca’mız Öldü

 

Hani bize La Fontaine’nin masallarını tercüme eden, Nasrettin Hoca’nın hikayelerini, manzum olarak yazan bir şair Orhan Veli Amca’mız yok muydu? İşte o, 15 Kasım Çarşamba günü, genç yaşında öldü. Üzüntümüz çok büyüktür. Onun ölümsüz eserlerini okudukça onu daima rahmetle anacağız. Allah rahmet eylesin…

 

Gün oluyor; çocukların Orhan Amca’sı yelkovan kuşlarının peşi sıra, alıp başını gidiyormuş.

 

Derken kara kış gelip kapıyı çaldığında Hikmet Feridun Es’in geçtiği Kore Savaşı haberlerinin arasında Yeni Delhi kaynaklı müjdeli bir haber patlıyormuş:

 

MÜJDE!  MÜJDE!  MÜJDE!

Fil Geliyor!...

 

Haberde, Hindistan Başbakanı Nehru’nun Türk çocuklarının ricasını memnuniyetle kabul ettiği, Başbakan Adnan Menderes’e mektupla bildirdiği; beş yaşındaki, bir ton ağırlığındaki yavru fil Mohini’nin (Şirin), Indira’nın da dadısı olan Sultan Muhammed ile Hindistan’dan gemi ile yola çıktığı, yakında İstanbul’da olacağı yazıyor;

altında da Nehru’nun Türk çocuklarına gönderdiği mesajı yer alıyormuş:

 

“Aziz çocuklar;

 

size bir Hindistan fili gönderiyorum. Bu benim hediyem değildir; fakat daha çok Hint çocuklarının sizlere gönderdiği bir hatıradır. Fil ile beraber bütün Hindistan çocuklarının sevgi ve iyi temennileri de beraber gelmektedir.

 

Fil gayetle büyük ve kuvvetli bir hayvandır, fakat cüssesi kadar da zeki ve iyi tabiatlıdır. Eğer iyi muamele görürse çocuklarla oynamasını sever. Gönderdiğimiz filin Türkiye’de dostlar kazanacağını ve orasını ev gibi telakki edeceğini ümit ediyorum

 

sevgilerimle

Jawaharlal Nehru."

 

Derhal kollar sıvanıyor, heyecan doruktayken Tokyo’daki Indira’dan, yoldaki Mohini’ye mektuplar yazılıyormuş. Kısa bir süre önce milyonların son nefeslerini verdiği, birbirinden acayip bombaların atıldığı mavi gezegende, çocuklar nefeslerini tutmuş birbirlerine mektuplar atıyormuş.

 

Doğan Kardeş dergisi de ümit gemisinin şirin yolcusu beklenirken, Mohini’ye bir Türk soyadı arıyor; en güzelini gönderecek olan kardeşe, Yapı ve Kredi Bankası’nın ev şeklinde bir radyo hediye edeceğini yazıyormuş.

 

Indira, Doğan Kardeş’te yayınlanan Mohini’ye yazdığı ilk mektubunda ise:

“Japonya’da şeker az, vesikaya bağlamışlar; Türkiye’de ise her köşe başında bir şekerci, bir muhallebici dükkanına rastlanırmış. Senin dişçiden korkun yok tabii; fil dişi şekere bile dayanır” diyor, Florya Plajı’na götürürlerse, fazla derine girmemesini öğütlüyormuş.

 

 

Mohini gemide iki metre yüksekliğinde, sağa sola dönemediği bir kafes içinde geliyormuş. İtalyan gemiciler yol boyunca uğurlu maskotları haline gelen Mohini’ye “Sinyorina Mohini” diye hitap ediyorlarmış.

 

Derken büyük gün, büyük yolcu, gerçek büyükelçi 25 Aralık’ta İstanbul’a geliyor, gemi Dolmabahçe Rıhtımı’na yanaşıyormuş. Gemiden vinçle kafesinin içinde indirilen Mohini, önce dadısı Sultan Muhammed ile Dolmabahçe Stadyumu’na getirilip geceyi orada geçiriyormuş.

 

26 Aralık 1950 günü saat 14:00’de genç bir gelin gibi süslenmiş Mohini stadyumun kapısında görülüyormuş. Alnındaki ay-yıldızın dışında, gerisi Hint adetlerine göre boyanmış, yanaklarında kırmızı çiçekler, sırtına örtü konmuş Mohini kendisini heyecanla bekleyen halka ve kordiplomatiğe gösterilmek üzere Dolmabahçe Meydanı’na getiriliyormuş.

 

Çocuğu, genci, ihtiyarıyla binlerce kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk fili Mohini’yi görmek için akın ederken, Beyoğlu ve Beşiktaş ilçelerinin sevinç içindeki ilkokul öğrencileri de ellerinde:

“Mohini, safa geldin”,

“Mohini seni şekersiz bırakmayacağız”,

“Pandit Nehru Amca’ya teşekkürler”,

“Fil kardeş; senin kara boncuk gibi gözlerinden öper, hoş geldin deriz”   yazılı levhalar taşıyormuş.

 

 

 

  

 

 

Önce Hindistan Büyükelçisi Jha, Mohini’yi, nasıl Güney Hindistan’da annesiyle dolaşırken yakalandığını anlatıyor; ardından söz alan İstanbul Valisi aynı zamanda da İstanbul Belediye Başkanı olan Profesör Dr. Fahrettin Kerim Gökay kendisini dinleyen kalabalık kitleye, Pandit Nehru tarafından Türk çocuklarına hediye edilen filin milletler arasındaki ilişkilerin sadece protokollerle sınırlı kalmayıp, sevgi esasına da dayandığının bir tezahürü olduğunu söylüyor, Ganj diyarındaki Tagore’un çocuklarına teşekkür ediyormuş.

 

İki çocuğun ve Doğan Kardeş ailesi adına Vedat Nedim Tör’ün konuşmalarından sonra Nilüfer Hatun ve İnönü ilkokulları öğrencileri Boğaziçi kıyılarından sevgilerini Hint Denizi’ne gönderiyor, Mohini çocuklar ordusunun arasında yokuştan çıkarak Taksim’e götürülüyormuş.

 

Cumhuriyet Anıtı’nda sanki tüm bir ulus hep bir ağızdan coşkuyla İstiklal Marşı söylerken, minik Mohini de “Hazır ol”da duruyormuş.

 

Ardından Mohini alkışlar, gözyaşları arasında hortumuyla “Hint çocuklarından Türk çocuklarına Mohini eli ile sevgiler” yazılı çelengi koyuyormuş.

 

Daha sonra minik Mohini, Spor ve Sergi Sarayı’ndaki Sümerbank Pavyonu’nda kendisine tahsis edilmiş elektrik sobalı özel alana götürülüyor, orada 25 kuruş karşılığında o sıralarda kanayan bir başka yara olan, Bulgaristan’dan gelen göçmen çocukları yararına ziyaretçilere gösteriliyormuş.

 

Bakkallar çuval çuval pirinç, teneke teneke yağ gönderirken, Hacı Bekir Amca’dan kutu kutu lokum, şeker gelirken, o gece Spor ve Sergi Sarayı’ndaki güreşlerden dönenler Mohini’yi görmek ona şeker vermek için kapıyı vurarak onu uyandırıyor, o da telaşından kapıyı kırıyormuş.

 

Türkiye’de o sırada Ankara’dan başka bir şehirde Hayvanat Bahçesi olmadığı için 28 Aralık akşamı özel Sıhhiye Vagonu’na bindirilen Mohini, dadısı Sultan’la beraber Ankara’ya doğru yola çıkarılıyormuş. Trene bindirilirken direniyor, hortumuyla demir sütuna sarılıyormuş.

 

Timur’un savaşcı Mohini isimli filinden o yana ilk kez bir fil 29 Aralık Cuma sabahı, 07:30’da önce Ankara Garı’nda bekleyen yüzlerce çocuk tarafından coşkuyla karşılanıyor, ardından aynı trenle Atatürk Orman Çiftliği istasyonuna götürülüp trenden indiriliyormuş. Biricik filimiz, ağır adımlarla bir ömür geçireceği müdürü Necdet Pençe’ye teslim edilmek üzere Gazi Hayvanat Bahçesi’ndeki yuvasına yürüyormuş.

 

Aynı gün, 8 Nisan 1950’de Hindistan’la Liaquat-Nehru dostluk paktını imzalamış olan Pakistan’ın Büyükelçilik Basın Ataşeliği’nden de bir açıklama yapılıyor; Pakistan Hükümeti’nin Türk çocuklarına Azadi (Hürriyet) isimli bir dişi yavru fil hediye ettiği, filin Aralık ayı başında Doğu Pakistan’ın (günümüzdeki Bangladeş’in) Chittagong Limanı’ndan Asiria gemisiyle hareket ettiğini, Hindistan’ın Madras (günümüzdeki Chennai), Yemen’in Aden ve Mısır’ın Port Said limanları yoluyla İstanbul’a gelmekte olduğunu duyuruyormuş.

 

Bu arada Mohini Ankara’da anjin oluyor, boğazına tentürdiyot sürülüyormuş.

 

Derken Doğan Kardeş 11 Ocak 1951’deki dergisini tamamen Mohini’ye ayırıyor, kapağına da Selma Emiroğlu’nun çizimiyle kendisini karşılamaya gelmiş çocuklara gemiden bakan Mohini’yi altına da “Hoş Geldin Mohini Kardeş” yazısını koyuyormuş.

 

12 Ocak 1951’de önce İstanbul Dolmabahçe Rıhtımı’nda, ardından Samsun Postası’na bağlanan özel bir vagonla Atatürk Orman Çiftliği istasyonunda indirilen Azadi’nin de gelmesiyle, bir anda iki file kavuşan Ankaralılar çoluk çocuk her hafta sonu Hayvanat Bahçesi’ne akın ediyormuş.

 

Azadi, hep Mohini’nin önünde durup ziyaretçilerin bütün şekerlerini, portakallarını ön ayağı ile önce ezip kendisi yerken, bir süre sonra durum dengeleniyormuş.

 

Ayşe Abla, Doğan Kardeş’deki satırlarında Mohini’nin her yağı yemeyip, ancak tereyağ istediğini; Tur Yağ’ın da Mohini’nin aylık yağ gereksinimini üstlendiğini yazarken,

bir canlı oyuncağa kavuşmuş bir ülkenin çay takımlarına kadar giren Mohini desenleri yok satıyormuş.

 

Mohini’ye aranan soyadı da bulunuyor; Doğan Kardeş’e gönderilen beş yüz soyadından Sevin Nart’ın önerdiği “Birtanem” soyadı seçiliyormuş.

 

Mohini soyadına kavuşur, adresini yazmayı unutmuş Sevin Nart kardeş de Yapı ve Kredi Bankası’nın ev şeklindeki radyosunu kazanır,

onlar muratlarına ererken, çocuklar kerevetine çıkıyormuş.

 

** ** **

 

Masalın sonunda;

çocukların sevgilisi Hindistan Başbakanı Nehru Amca, çocuklara ve eğitimlerine adanmış bir yaşamın, gerçekleştirdiği köklü sosyal reformların ardından 1964’de ölüyor,

1972’de bir Afrika fili olan yine dişi Şirin de Mohini ve Azadi’nin yanına geliyor; Ankaralılar artık bir ziyarette üç file kavuşuyormuş.

 

 

 

Bir süre sonra Azadi ölüyor,

1983’de Tokyo’dan Indira’nın ölüm ve Japon ulusunca tutulan yas haberleri geliyor,

1994’te bir ülkenin sevgilisi olmuş masal kahramanı Sinyorina Mohini ya da Mohini Birtanem, sessiz sedasız gemisine binip demir alıyor,

 

2006 sonbaharında ise yapayalnız kalmış Şirin, çocuğundan büyüğüne Ankaralılar ayakta uyurken, kendilerine “elveda” diyormuş.

 

Gökten üç elma düşer,

giden üç filin ardında kocaman bir boşluk kalırken,

aynen yaşanmış bu masal da burada bitiyormuş.

 

** ** **

 

Bu gece çocuğunuza hangi masalı anlatacaksınız,

yarın sınıfta hangi parlak gözlere, kimin satırlarını okuyacaksınız bilemiyorum.

 

Ama az sonra Hindistan Başbakanı’na aşağıdaki mektubu göndereceğimi çok iyi biliyor,

bayramlıklarını giymiş, alnı ay-yıldızlı bir yavru filin Dolmabahçe’den, ülkedeki tüm çocuklara ve çocuk kalmışlara yeniden hortumunu sallayacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum…

 

düş hekimi yalçın ergir – 05.11.2006 / Ankara

 

** ** **

Sevgili Hindistan Başbakanı Sayın Manmohan Singh;

 

1950’de Hindistan Başbakanı Sayın Pandit Nehru’nun Türk çocuklarına armağan ettiği filimiz Mohini uzun süre önce, son filimiz Şirin ise geçen hafta öldü.

 

Her yaştan Ankaralı çocuklar olarak şu anda hiç filimiz yok.

 

Onun için biz de sizden bir fil yavrusu istesek, acaba büyük bir ayıp işlemiş olur muyuz?

 

Bir çok işlerin arasında bizleri düşünmeye vakit ayırırsanız çok seviniriz

 

ve yavru fili hiç şekersiz bırakmayacağımıza söz veririz…

 

her yaştan çocuk adına

saygılarla

düş hekimi yalçın ergir

dushekimi@ergir.com

http://www.ergir.com

 

** ** **

 

Dear Prime Minister Mr. Manmohan Singh of India;

 

elephant Mohini, which Prime Minister Mr. Jawaharlal Nehru of India donatated to Turkish children in 1950 died long time ago and our last elephant Sirin died last week.

 

As children of all ages from Ankara, we don’t have any elephants at the moment.

 

Therefore, would it be asking too much if we want a baby elephant from you?

 

We will be very happy if you can spare some time among all your hard work

 

and we promise never to leave the baby elephant without candy…

 

in the name of children of all ages

sincerely

dream weaver yalcin ergir

dushekimi@ergir.com

http://www.ergir.com

** ** **

Hindistan Başbakanı'na Gönderilen Mektup:

http://www.ergir.com/hindistan_basbakanina_mektup.htm

 

 

Tamamen bize özgü bir başka masal olan

“Beyaz Balina Aydın”ın da bulunduğu,

diğer düş hekimi belgeselleri:

http://www.ergir.com/belgeseller.htm

adresindedir.