müzik: bülbülüm altın kafeste / çağrıhan erkan
siyah beyaz tuşlarda türküler / doğu müzik)
(ActiveX denetimlerinin çalışmasına izin verilmelidir)
evet; sevdik… Müzikli Sunum (mahallece) ANKARA PALAS’ta eskilenmiş – düncellenmiş olarak 1950’lerde, 60’larda çocuk olmak; siyah beyaz bir yerli film anlatımıyla o masumiyet yılları - soprano leyla çolakoğlu & düş hekimi yalçın ergir 3 mart 2012 cumartesi / saat:17:00 – Ankara Palas sınırlı sayıdaki yer için detaylı bilgi: http://www.ergir.com/evet_sevdik.htm * T.C. Dışişleri Bakanlığı / DMEDD - eğitim projelerine destek amaçlı *
** ** **
(çoğu “ilk kez” yayınlanan fotoğraflarıyla) ANKARA PALAS bir Ankara Sarayı’nın ilk yılları
Cebinizde bir 20 lira varsa çıkartıp arkasına bakar mısınız?
O her gün gördüğünüz, alıp verdiğiniz paramızda yer alan bıyıklı, düzgün taranmış saçlı portre, Mimar Ahmet Kemaleddin’e (1870-1927) aittir.
Mimar Kemaleddin’in pek çok önemli eserinden bir tanesi de Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra 2. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin tam karşısında yapılan Ankara Palas’tır.
1924 yılında Mimar Vedat (Tek) Bey ile yapımına başlanan Ankara Palas, daha sonra 1926’da Mimar Kemaleddin ile devam etmiş, bitime çok az kala 13 Temmuz 1927’de Mimar Kemaleddin Ankara Palas’ın şantiyesinde beyin kanamasından ölmüştür.
29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildiğinde Taşhan artık yoğunlaşan Ankara trafiğinde konaklama olarak yetersiz kalmıştı. Yeni, modern (asri) bir otel yapılmalıydı ve bu otel yeni T.B.M.M.’ne yakın olmalıydı.
T.B.M.M., 23 Nisan 1920’den beri kullandığı binasından, 18 Ekim 1924’de İstasyon Caddesi (şimdiki Cumhuriyet Bulvarı) üzerindeki, mimarlığını Vedat (Tek) Bey’in yaptığı yeni binasına taşınmıştı (27 Mayıs 1960’a kadar). İki meclis binası arasındaki boş alana 1930’da müteahhitliğini Arif Hikmet Koyunoğlu’nun, mimarlığını ise Ernst Arnold Egli’nin yaptığı Divan-ı Muhasebat Reisliği (Sayıştay) binası inşa edilecekti.
Sıhhiye Vekili Dr. Rıza (Nur) Bey’in talimatıyla 2. T.B.M.M.’nin tam karşısına inşa edilecek vekalet konuk binası için “Mili Mimarlık Akımı”ndan ikinci meclis binasının mimarı Vedat (Tek) Bey görevlendirilmişti.
1924’de inşaat başlamış, iki sene sonra Sıhhiye Vekaleti, genişliğinden ötürü: “buraya uçak mı inecek?” diye sorulan Gazi Caddesi (şimdiki Atatürk Bulvarı/ Sıhhiye) üzerinde mimar Teodor Jost’a yaptıracağı “Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti” binasına ağırlık verip, İstasyon Caddesi’nde inşa halindeki binayı Evkaf (Vakıflar) İdaresi’ne devredince, para ödenmesinde bir aksaklık yaşanmış – bu küskünlükle Vedat Bey işten çekilmişti. Evkaf da inşaatın bir otel olarak devamına karar vermiş, Vedat Bey’in yerine yeni bir mimar arayışına girilmişti.
Yine “Mili Mimarlık Akımı”ndan, “eski Türk sanatının incelik ve temizlikle millî ruh doğuran eserlerinin takdir edilmediğine; batı tesiri altında, batının bakış açışıyla kabalaşma başladığına…”, “batının seri imalatçılarının karınlarını şişirdiğine, ama aklımızın başımıza gelmediğine - hatta onların memleketimize döktüğü ruhsuz tek tip yapıların, gözümüze güzel görünmeye başladığına…” inanan ve o sıralarda Kudüs’teki Mescid-i Aksa ve Hazreti Ömer Camii restorasyonu çalışmalarında bulunan mimar Ahmet Kemaleddin Bey, ANKARA PALAS’ın yapımına devam için görevlendirilmişti.
Vedat Bey işten çekildiğinde, yapıya projesiz devam edilmiş, bu arada rivayete göre merdivenlerin yapılması da unutulup, sonradan yapılmıştı.
Mimar Kemaleddin de, Ankara Palas (Ankara Vakıf Oteli) inşaatını tamamlayamayacak, 13 Temmuz 1927’de şantiyede geçirdiği beyin kanaması sonucu vefat edecekti. (İstanbul Karacaahmet’teki mezarı daha sonra yol geçmesi dolayısıyla kaldırılınca, Bayezid Camii mezarlığına taşınmıştır)
Ankara Palas bunca emeği geçmiş mimarlarından yoksun olarak, 17 Nisan 1928’de Ankara’nın güzelim dokusuna dahil olacaktı.
Otuz kaloriferli konuk odası, Viyana damgalı gardıropları, her birinde de Ericsson marka geyik boynuzuna benzeyen telefonlarıyla (o sırada Ankara’nın 267 telefon abonesi vardı ve telefon numaraları 4 haneliydi – abone sayısı bütün sokakların elektriğe kavuştuğu 1933’de 2489’a çıkacaktı – Ankara Palas’ın telefon numarası da 3400’dü), susuz Ankara’da sıcak su banyolu odalar, perukar salonu, kütüphanesi, barı, mukarnaslı sütün başlıkları, girişteki büyük kemerin köşelerinde çinileri ve kapı alınlıkları - altı buçuk basamaklı merdivenleri, ön cephedeki sivri kemerli pencereleri, ahşap kırma çatısıyla artık başkentin bir vakıf otelinden daha çok, bir sarayı vardı.
19 Mayıs 1928’de Afganistan Kralı Amanullah Han ve refikası Kraliçe Süreyya, Ankara Palas’ın ilk konukları olacaktı.
Ankara Palas’ın Şeref Defteri’nde yazıları bulunan diğer konukları arasında, İran Şahı Rıza Pehlevi, Ürdün Kralı Abdullah, İngiltere Başbakanı Anthony Eden, A.B.D. Başkanı Dwight Eisenhower, Yunanistan Başbakanı Ioannis Metaksas, Lübnan Cumhurbaşkanı Beşara El Huri, Batı Almanya Başbakanı Konrad Adenauer, İsveç Veliahtı Prens Gustav Adolf, Irak Kralı Fasal - Naibi Abdülillah, 29 Teşrinisani (Ekim) 1933’deki 10. yıl kutlamalarına gelen (Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda da yer alan) S.S.C.B. Mareşali Kliment Voroşilov sayılabilir.
Hemen karşısında bulunan T.B.M.M. binasından çıkanlar, soluğu Ankara Palas’ta alırlarken; inkılaplar dahil pek çok yasaların meclis dışındaki münazaralarına devam ederlerdi. İstanbul’un Pera Palas’ı varsa, başkentin de Ankara Palas’ı vardı. Ankara’da bir kadın ve bir erkek, çarpışa çarpışa da olsa ilk defa Ankara Palas balolarında dans edebilmişti.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ankara kitabında (1934), çamurlu yollardan parkeye geçilirken kurulan Ankara Palas’taki bir baloda, Ankara Palas’ın önünü anlatacaktı. Kapının önünde beyaz eldivenli polislerden, balo giysileriyle gelenleri izleyen yerliden ve köylüden mürekkep bir sokak kalabalığından bahsedecek - bir tezat olarak, Taşhan’da kendisine yer bulamayıp Ankara Palas’ın ışıklarına gelen ve kapının dibinde yorganıyla uyuyan bir köylüyü anlatacaktı. Köylünün kalkıp, Ankara Palas’a girenleri seyreden bir köy imamına:
- Bu koca konak kimin? Aha deyiver bana gözünü seveyim…” diye soruşunu,
hocanın da:
- Tövbe Yarabbi, tövbe Yarabbi… Burası otel, otel be. Hani, senin anlayacağın alafranga han…
diye cevaplayışını yazacaktı.
Atatürk’ün de katıldığı Cumhuriyet Baloları, yabancı devlet adamı - devlet başkanı konukları, politikacıları, şairleri, yazarları, sanatçıları, gazetecileri, törenleri, önünden yapılan geçitleri, yanına kurulan tribünleri, burada hazırlanan siyasi anlaşmaların avan projeleri, teknik donanımı, Avrupa eğitimli üstat aşçı ve servis personeli, “Yaşa Gazi Paşa Halk Pasta Salonu”, yazları caz orkestralarının çaldığı yan bahçesi, mutfak dairesinde kurulan 1533 metre uzun dalgadan yayın yapan ilk Ankara radyosu stüdyosu, 1934 Nisan ayındaki izdihama yol açan “Hanımlar Moda Bayramı”, Hakimiyet-i Milliye gazetesinde sık sık yer alan sanatsal etkinlikleri, 1940’dan sonra bir ekle büyütülen lokantası, “Centilmen Dansı”, revü yıldızı sansasyonları, haber bekleyen gazetecileri, aşkları, büyük düğünleri ile Ankara’nın sosyal ve kültürel tarihinde derin izler bırakacaktı.
Bodrum katta ise koca bir dünya daha vardı. Mutfağın olduğu bu katta bir yandan Ankara Radyosu yayınları yapılırken, müthiş bir müzik dünyası da nefes alıyordu.
Biri tam kadro: Halil (Onayman) Bey 1. keman, Nuri (İrun) Bey 2. keman, Edip (Sezen) Bey viyolonsel, Zülfü (Kınayman) kontrbas, Sadri (Özozan) Bey piyano, Hulusi (Karsel) Bey keman; diğeri de Oda Müziği Orkestrası: Halil Onayman, Nuri İrun, Hulusi Karsel, Edip Sezen olmak üzere, iki ayrı orkestra Ankaralılar’a icraat yapıyordu.
Bu bilgileri sağlığında aktaran Hulusi Bey’in keman öğrencisi 1917 doğumlu Reşit Mazhar Ertüzün, Ankara Palas’ta 11 yaşındaki yaşıtı Süha ile Gazi Mustafa Kemal’e keman çalışları, Divan-ı Muhasebat Reisliği’nin ardındaki muhterik (yanmış) matbaanın baktığı Baruthane Caddesi’nde basılan “Hakimiyet-i Milliye” (daha sonraki Ulus) gazetesinde, Harf inkılabına denk gelen o zamanda, Latin harfleri ile yer alacaktı.
Latin alfabesine geçilen bu dönemde Ankara Palas’ın Hakimiyet-i Milliye (Taşhan / Ulus) Meydanı tarafındaki komşusu Belediye Bahçesi’nde (Osmanlı zamanındaki adı: Millet Bahçesi) ve şehrin pek çok yerinde yeni harfleri tanıtılıyordu. Zafer Anıtı’nın arkasında - Karaoğlan Caddesi girişinde, Kontuvar Elektrik tarafından fener alayındaki gibi lambalarla yapılmış: “Sedasız Harfler” ve “Sedalı Harfler” yer almaktaydı.
Belediye Bahçesi’nin Bankalar Caddesi’ne (Necatibey Caddesi) bakan tarafında, eski Kızılbey Camii’nin üzerinde tiyatro, Ankara Palas cephesinde ve iç kısımda ise yazlık sinema vardı. Ne yazık ki 1. T.B.M.M.’nin tam karşısında, Ankaralılar’ın soluk aldıkları bu bahçeden de, Ankara Palas’ın istasyon tarafındaki komşusu İstiklal Caddesi’ne (Yozgad Tarığı / Yolu)(şimdiki İstanbul Caddesi) bakan güzelim Evkaf Evleri’nden de günümüze eser kalmayacaktı.
Ankara için nazım planı hazırlanacağında, Herman Jansen, Atatürk ile ilk buluştuğu zaman masasının üstüne belediye mühendislerinin bir proje taslağını koymuştu. Bu taslak Ankara Palas Oteli, Belvü Oteli ve Ziraat Bankası arkasındaki üçgeni ana caddeye bağlayan yolları gösteriyordu – bundan sonra böyle yollar değil tek bir yol olmalıydı. Avrupa şehirleri hep motorun icadından önce kurulmuştu ve motor eski anlayışları ve nizamları alt üst etmişti. Ankara motordan sonra kurulan ilk başkentti, bu büyük bir fırsattı ve Çankaya yönüne gelişecek yeni şehirin yolları Ankara Palas’ın arkasındakiler gibi olmayacaktı. Ama yıllar, (çoğu zaman trenle Almanya’dan gelen) bu planlardan da, uygulamalardan da çok şeyler alıp götürecekti.
** ** **
Bir Ankara Sarayı’nın, 20 liraların arkasında yer alan Mimar Kemaleddin’in Ankara Palas’ının yükselişini Kılıç Ali’nin “Atatürk’ün Hususiyetleri” kitabından bir öyküyle noktalayalım:
1933 yılı akşamı Ankara Palas’ta Hariciye Vekaleti’nin bir balosu olacaktı. Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa, daha önce Maarif Vekili Dr. Reşit Galip, Kılıç Ali, Nuri (Conker), Afet (İnan) ve başyaveriyle birlikte Ankara Erkek Lisesi’ne (Taş Mektep), bitirme (bakalorya) sınavlarına gitmişti.
Sınav salonunda lisenin tarih muallimi (öğretmeni) Samih Nafiz (Tansu) ve muhtelif yerlerden gelmiş mümeyyizler (ayırtmanlar) bulunuyordu. Ellerinde tezleri ile sınav salonuna giren öğrencilere ilk soruları muallimler soruyordu. Bir muallime, İtalyanlarla ilgili sorduğu bir sorudan dolayı kızınca, başka bir öğrenciye dönüp bizzat kendisi sormuştu:
- Timur ile Bayezid arasındaki harbin sebepleri nedir? Kumandanlık vasıflarında hangisi daha üstündür?
Aydın isimli öğrenci, harita üzerinde izahatlı ve son derece olgun cevaplar verince başka sorular da soracak yine mükemmel cevaplar alacaktı. Aslında su mühendisi olmak isteyen Aydın’ın tarih bilgisine hayran kalınca kendisine tarihçi olmasını öğütlemiş, Dr. Reşit Galip’e de bu çocuğa sahip çıkılmasını, takdirname ötesinde eğitim için Amerika’ya gönderilmesini öğütlemişti.
Akşam saatlerine kadar elliye yakın öğrenciye sorular sormuş, aldığı başarılı cevaplardan ötürü Samih Nafiz Bey’e iltifatlar ederek Ankara Erkek Lisesi’nden ayrılmış ve Ankara Palas’a – Hariciye balosuna gitmişti.
Atatürk bu okulda aldığı cevaplardan birkaç gün sonra, İstanbul’da Darülfünun’u da ziyaret etmiş ve üniversitenin öğrencilere sorular sormuştu. Sorular cevapsız kaldıkça, üniversite öğrencilerinin bilgilerinde, Ankara Erkek Lisesi ile kıyas kabul etmeyecek derecede kültür ve bilgi zaafı görülmüştü. Çok geçmeden 1933 Temmuz ayında çıkarılan 2252 sayılı yasa ile Darülfünun lağvedilecek, yerine İstanbul'da Maarif Vekâletine bağlı yeni bir üniversite kurulması öngörülecekti.
Bu iki okuldaki sorular –cevaplar sonucunda; Darülfünun ’un yerine 1 Ağustos 1933’de yeni bir kadro ve yapı ile İstanbul Üniversitesi açılmıştır.
Ankara Erkek Lisesi’ndeki Aydın’a gelince; işte, o bitirme sınavında Ata’nın bu kadar takdir ettiği, daha sonra üniversite eğitimi için A.B.D.’ne gönderilen, doktorasını Harvard Üniversitesi’nde tamamlayıp Türkiye’ye dönen, Bilim Tarihi alanında Dünya’nın ilk doktora derecesini alan öğrenci, Ordinaryüs Profesör Dr. Aydın Sayılı’dır
ve Aydın Sayılı, 20 liralarımızın arkasında yer alan Mimar Kemaleddin gibi - her gün elimizden geçen 5 liralarımızın arkasında yer alan bilim adamıdır…
düş hekimi yalçın ergir - http://www.ergir.com 16.02.2012 - ankara
“Saraya Mahalle Kaçırma” 3 Mart’ta, Ankara Palas’ta, “evet; sevdik…”müzikli sunumunda, tanık olunmuş yıllarda: http://www.ergir.com/evet_sevdik.htm bir arada olabilme dileğiyle... * T.C. Dışişleri Bakanlığı / DMEDD - eğitim projelerine destek amaçlı *
çoğu “ilk kez” yayınlanan görsellerini paylaşan sevgili dostum, Ankara koleksiyoneri Dr. Koray Özalp’e şükranlarımı sunarım.
** ** **
bu yazının ortaya çıkmasında başvurduğum aşağıdaki kaynaklara da, teşekkür ve hep sevgilerimle:
ümit deniz - milliyet gazete arşivi yakup kadri karaosmanoğlu – ankara kılıç ali – atatürk’ün hususiyetleri falih rıfkı atay - çankaya mimar yalçın oğuz reşit mazhar ertüzün merkez bankası – özgeçmişler milliyet yayınları - 50 yıllık yaşantımız 1923-1933 asrileşmenin talimhanesi – yeni şafak koleksiyoncular derneği - cumhuriyet devrimi'nin yolu suavi aydın, kudret emiroğlu, ömer türkoğlu, ergi özsoy – küçük asya’nın bin yüzü: ankara kitabı halil makaracı mehmet ertüzün – benim bildiklerim bu kadar nejat akgün - burası ankara ozan sağdıç - once upon a time in ankara vekam - ankara: kara kalpaklı kent vikipedi – özgür ansiklopedi
** ** ** bir başka tarihi “evet; sevdik…” ortamı: *T.C. Kültür Bakanlığı - Resim Heykel Müzesi (Türk Ocağı Binası)* http://www.ergir.com/2012/turk_ocagi_binasi.htm
bir Ankara Atatürk Bulvarı Belgeseli: Piknik http://www.ergir.com/Piknik.htm
bir Ankara Belgeseli: http://www.ergir.com/2012/Tashandan_Ciktik_Yola.htm
bir başka Ankara Atatürk Bulvarı Belgeseli: Büyük Sinema http://www.ergir.com/2011/buyuk_sinema.htm
bir başka Ankara Belgeseli: http://www.ergir.com/dogum_yili_1917.htm
& diğer DÜŞ HEKİMİ BELGESELLERİ: http://www.ergir.com/belgeseller.htm
|