(+ müzikli)

 

uzaklardaki - hiç olmamış  masalları anlatırız birbirimize;

çok daha güzelleri durur, görmemizi beklerken dibimizde...

dhye

 

 

Bu masalı 21. yüzyılda bana anlatan

o masalın kahramanı çocuklardan

Yargıtay üyesi Mustafa Demirdağ’a

 

ve beni masalın peşinde karda kışta

Eskişehir yollarına düşürdükten sonra,

o sokaklara, artık olmayan o köprüye,

artık olamayan o günlere götüren

çocukluk arkadaşı emekli Gelir Müdürü İsmail Topçu’ya

 

bir çocuk kalbi dolusu sevgi ve teşekkürlerimle…

 

düş hekimi yalçın ergir

 

 

26 (Eskişehir) Ocak 2012

 

BİR ESKİŞEHİR MASALI

Al Götür – Oku Getir

(sıcak sular’da & kitapbank)

 

Bugün sizlere bir masalım var; bir Eskişehir masalı.

 

Masalın kahramanları 1960’ların -1970’lerin Eskişehirli çocukları,

bir de yaşlı kitapçı Muhiddin Amca’ları…

 

** ** **

 

SICAK SULAR’DA

 

Bir varmış bir yokmuş;

eski bir şehirde, mahalleler –

o mahallelerde gelirleri dar – gönülleri geniş,

birbirlerini çok seven, küçük mutluluklardan dünyalar kuran,

öğrenmeye, okumaya, paylaşmaya doyamayan çocuklar varmış.

 

O eski şehirde,

altında doğal sıcak su kaynakları olan,

altın olmayan çeşmelerinden sımsıcak sular akan

bir bölge varmış = SICAK SULAR.

 

Bu Sıcak Sular mevkiinde bir akarsu,

akarsuyun üzerinde de eski bir köprü varmış.

 

Birbirini hiç tanımayan farklı mahallelerin çocukları,

her Pazar günü bu köprüde toplanırlarmış.

 

Kimisi paramparça, kimisi gıcır gıcır:

Teksas, Tommiks, Karaoğlan, Tarkan, Tenten, Red Kit, Fatoş gibi çizgi romanları,

İki Sene Mektep Tatili, Robinson Crusoe, Tom Sawyer, Define Adası, Uyuyan Güzel,

Lafonten gibi dünya çocuk klasiklerini,

Doğan Kardeş, Miki, Yuki, Tina, Hayat, Ses gibi haftalık dergileri,

kapağında oturan bir astronot olan Resimli Bilgi gibi ansiklopedileri,

Kongo’suyla, “Beşeri”siyle Orta Atlasları,

kırmızı ya da mavi kaplanmış Hayat Bilgisi, Aritmetik,

Tarih, Gatenby gibi ders kitaplarını,

 

   

DİĞER FOTOĞRAFLAR YAZININ BİTİMİNDE YER ALMAKTADIR

o gökkuşağı gibi köprüde alır – verir,

okumak için koşa koşa evlerine dönerlermiş.

 

Acaba Resimli Bilgi’nin kapağındaki dünyada,

hatta Anadolu Yıldızı hariç tüm uzayda -

Sıcak Sular’daki o köprüdeki gibi,

“çocukların kendiliğinden kurdukları”

bir başka “kültür pazarı” daha var mıymış?

 

Ceplerde sarı 25 kuruşlar, 1 liralar, ellerde okunmuş dergiler, kitaplar -

çocuklar eski şehrin dört bir yanından, yürüye yürüye gelirmiş Sıcak Sular’a.

 

Kimi beli lastik - kısa pantolonuyla, cebinde burun silmekten taşlaşmış mendiliyle,

tabanı delik Raf’ı, Venüs’ü, Sümerbank kundurası, soğuk kuyusuyla,

kimi arka cebinde dişleri dökülmüş tarağıyla,

kimi de üç numara tıraşlı kafasıyla -

çocuklar, çocuklar, Anadolu çocukları,

bir ağaca konmuş yüzlerce serçe gibi,

köprübaşında buluşurmuş o yıllarda.

 

Develer tellal, pireler berber iken,

ancak iki üç kitap satın alabilecek imkandaki bir çocuk,

onlarca kitabı okuyabilme şansına sahip olurmuş Yunus Emre diyarında.

 

Sanki zaman hiç geçmeyecek gibiyken,

sonsuza dek her Pazar o köprüye gidilecek,

hep paylaşılacak, okumaya hiç doyulmayacak sanılırken -

Çarşı Cami şadırvan çeşmelerinden akan sıcak suların

dumanı göğe yükselirmiş…

 

** ** **

 

KİTAPBANK

 

Hafta içinde ise bu çocuklar, tavana kadar eski kitaplarla dolu bir dünya kurmuş Muhiddin Amca’nın küçük dükkanında soluğu alırlarmış.

 

Muhiddin Bayazıt Amca’nın Hacı Ali Bey Mahallesi’nde, Sakarya Caddesi’ni kesen Ülkü Sokak girişindeki, bazen önünde kuyruk olan dükkanının gönüllerde derin izler bırakacak bir adı varmış = KİTAPBANK.

 

Bu mis gibi bilgi kokan kitap labirentlerinin arkalarında, elinde kurşun kalemiyle bir şeyler yazan Muhiddin Amca, kitap okuma arzusuyla yanıp tutuşan çocuklara küçük bir okuma ücreti keserek kitap ödünç verirmiş.

 

Zaten dükkanın girişinde bir tabela karşılarmış:

 

AL GÖTÜR – OKU GETİR

 

Kitapbank’a gelen çocuklar bir kitabı “okumak” istediklerinde eğer kitap 8 lira ediyorsa, Muhiddin Amca’ları kitabın arka sayfasının içinde kurşun kalemle 7 yazarmış.

 

8 lira verip kitabı alan çocuk, okuyup geri getirdiğinde arka sayfasında yazan 7 lirayı geri alırmış.

 

Bazı haylaz çocuklar kurşun kalemle yazılmış 7 lirayı silip değiştirseler de, o 7 lira gibi orijinal yazılmış geri ödemeler asla şaşmazmış.

 

Muhiddin Amca küçücük kazançlarla bu sistemi yürütmeye çalışırken, çocukları hep kitap okumaya teşvik ederken, onlara koca adamları karşısına almış gibi şiirler okur, şiirle tanıştırıp sevdirirken yıllar birbirini takip eder – o çocuklar da harçlıklarını alabilecekleri değil - okuyabilecekleri kadar kitaba dönüştürürlermiş.

 

Bazı dar gelirli çocuklar, portakal sandığıyla gelip alabildikleri kadar kitap, çizgi roman alıp, mahallelerine götürür; orada o kitapları 5 -10 kuruşa arkadaşlarına ödünç verir - hem paralarını çıkartır, hem de daha bol kitap okuma şansına sahip olurlarmış.

 

Çoğu zaman önünde kuyruk olan dükkan, her sabah şaşmaz şekilde sekizi on geçe açılırken, kime söylense bilirmiş “Devrim Ortaokulu’nun ardındaki kitapçı” dendiği zaman.

 

Okumada, sporda kuyruklar oluşan bu Anadolu şehrinde, (sonradan profesör olacak) Fethi, Nihat, Ender topu o imkansızlıklarda filelere gönderirken - Kitapbank sayesinde, maddi yetersizlikteki öğrenciler de alamayacakları ders kitaplarını alıp, okuyup, geri getirmek üzere evlerine götürebilirlermiş.

 

Bu okuma aşkıyla o mütevazı eski şehir, ülkenin okuma yazma oranı en yüksek ikinci şehriymiş.

 

Muhiddin Amca eski şehirli çocuklara çok sayıda kitap okuyabilme şansını sunarken, o tavana kadar kitapların, dergilerin yerlerini tek tek bilir; kitap almaya gelen çocuk “hadi sen gençsin”lerle merdivene çıkarak işaret ettiği yerden alırmış.

 

Acaba günümüzde bir çocuk, bir A.V.M.’deki dev bir kitapçıya girse,

o kitapçıda yaşlı bir adam onlara elindeki kurşun kalemle şiirler okur mu?

 

P.O.S. cihazlarının arkasında: “Satılan Ürün Geri Alınmaz!” levhası beklerken,

onlara: “Okuyun, okuyun, alın götürün, okuyun getirin…”   der mi?

 

** ** **

 

Hayatı boyunca üç kere kapatmak zorunda kaldığı Kitapbank’ın camına,

üçünde de kendi yazdığı bir şiir asılır Muhiddin Bayazıt’ın Kitap Etiliği’nde*

 

1- Memleketi Kahramanmaraş’a giderken yazdığı: İZİNNAME

 

2- Hastalanıp ameliyat olması gerektiğinde: ZORAKİ İZİNNAME

 

3- Rahmetli olduktan sonra asılmasını vasiyet ettiği: VEDANAME

 

** ** **

 

BİLGİ ÇAĞI

 

Derken gelir çatar “bilgi sizsiniz!” çağı. Yalnızlık - sayısal, korkunç bir yalnızlık karşılar bir kuşağı;

Sıcak Sular’ın şortlarının beli don lastikli, saçları 3 numara tıraşlı,

okumaya, paylaşmaya doyamamış çocuklarını.

 

Bir ağaca doluşmuş serçeler, kırmızı şimşeklerin çaktığı bir gece uçaar giderler;

giderlerken ağacı da, o köprüyü de beraberlerinde götürürler.

 

Bir beton mikseri devrilir akarsuya,

bıçaklar satılırken dükkanlarda.

 

Muhiddin amca vefat eder 20. yüzyılın sonlarında,

Hacı Ali Bey Cami’nde, Ramazan ayında bir teravih namazında,

Ülkü Sokak’taki ikinci dükkanının karşısında.

 

** ** **

 

Kitapbank’ın hemen karşısındaki cenaze törenine, kimisi profesör olmuş,

ülkenin dört bir yanından serçeler uçar gelir, bir ağacın yaprakları ve gözyaşlarıyla.

 

O gün geri gelmiştir masumiyet ve vefa.

 

Esnaf, yeni öğrenciler,

eski “alıp götürmüş - okuyup getirmiş”ler,

sığamaz Hacı Ali Bey Cami’nin avlusuna -

taşarlar Ülkü Sokak’a, Dumrul Sokağı’na,

yeni Atatürk İlköğretim Okulu’na (eski Devrim Ortaokulu’na).

 

Yaş’lanmış gözlerin,

neler okumuş, neler öğrenmiş ve öğretmişlerin:

 

“HELAL OLSUN…”   sesleriyle inler Sakarya.

 

 

** ** **

 

Ve aradan yüzyıllar değil,

ışık yılları geçer.

 

Muhiddin Amca’nın kızları Kitapbank’ı üçüncü dükkana taşır Ülkü Sokak’ta;

ama artık insanlar, değerler değişmiş, serçeler çok uzaklara gitmiş,

çoook sıcak sular akmıştır betonların altında.

 

Artık devam edemez Kitapbank o yıldızda ve kapanır;

kitaplar, dergiler bağışlanır –

görünmez:

AT ATIŞTIR

TAK TAKIŞTIR

KOPYALA YAPIŞTIR

tabelaları asılıyken yaldızlı dükkanlarda.

 

** ** **

 

Karlı bir Ocak 26’sında,

bir düş hekimi düşer

26 plakalı yeni şehrin yollarına -

 

bir eski uygarlığın kalıntılarını bulmaya,

aslında suları, o çocukların ısıttığını anlatmaya;

üzerinde çocuk sıcaklığı kalmadığından beri,

sürekli soğumakta olan sularda elini yıkamaya.

 

Muhiddin Amca’nın ruhuna bir Fatiha okuyup,

bir masalı ve Tommiks’in silahındakinden daha kurşun

bir kalemle yazılmış: “izinname” şiirinden son mısraları,

her yaştan kitap sevdalısı çocuklarla paylaşmaya:

çocuklarla kardeş, büyüklerle haldeş olduk

kitap aldık, kitap verdik

bir köşede banka kurduk

isteklerin sonu yoktu

bir baktık ki vade doldu

bahaneler bitince de

gayri yola düşer olduk

kızsanız da, küsseniz de

hoş görüp de gülseniz de

hemen gidip dönmek üzere

bir haftacık izin aldık…

 

Muhiddin Bayazıt

(Özgür Topyıldız’ın Eskişiir kitabından)

** ** **

 

Bu satırları alıp götürmeniz,

okuyup, okutmanız dileği

ve hep sevgiyle…

 

7 (kurşun kalemle)

 

düş hekimi yalçın ergir –

düşbank / ankara

http://www.ergir.com

 

(Etiliği’nde* = Beyliği'nde)

 

bilgi notu: 3 Mart'ta - "evet; sevdik..."

müzikli sunumunda da yer alacaktır

http://www.ergir.com/evet_sevdik.htm

** ** **

(fotoğrafların büyük halleri için üzerlerine tıklanabilir)

 

 

** ** **

öteki dibimizdeki "olmuş" masallar:

http://www.ergir.com/mohini.htm

http://www.ergir.com/beyaz_balina_aydin_sunum.htm

http://www.ergir.com/onlugun_vedasi.htm

 

 

düş hekimi belgeselleri:

http://www.ergir.com/belgeseller.htm

 

 

http://www.ergir.com