tertipli bir masada kalıp sosyalleşmişken,
bir
kaya kopup da düşmez kolunuzun üzerine;
ama
bir sürü pelikan da görmezsiniz başınızı çevirdiğinizde
Varamasanız da -
Dönemeseniz de
GİDİN
Önce bir soru:
“127 Saat” filmini seyretmiş miydiniz?
Karşımda aynı dünyanın insanı
vardı - kendimi seyrediyorum sandım.
Film, mühendis ve outdoor insanı Aaron Ralston’un
inanılmaz öyküsünü anlatır. Hafta sonunu iple çeken
Ralston, telaşla hazırlanıp arkasında bisiklet asılı
aracıyla Utah’daki kanyona doğru yola çıkar. Mavi
kanyonda yapayalnız bisikletiyle ilerleyip, kayadan
kayaya atlayarak kilometrelerce yürüyeceği alana gelir.
Ancak onu bir sürpriz beklemektedir. Bir kaya ile birlikte bir yarığa düşer; yarığın dibinde
sağ kolu, duvar ile düşen kaya arasına sıkışır. Ona
yardım edecek sadece sol kolu ve dişleri vardır. Başını yukarı
kaldırdığında incecik aralıktan geçen günlere, gecelere,
kuşlara, yağmura tanık olur.
Evden termosunu doldurup, arayan annesinin telefonuna
dahi bakmadan telaşla çıkarken asıl (Leatherman)
çakısını unutmuş, yerine fener aldığında promosyon
olarak verilmiş Çin malı çakısını almıştır. O kör
çakıyla kolunu sıkıştıran kayayı oymaya çalışır, o bir
günlük suyuyla günlerini geçirmeye çalışır.
Değil telefon, GPS’in bile ulaşmadığı o yarıkta mahsur
kaldığından, çıkarken kimseye haber vermediği için
kimsenin haberi yoktur. O yarığın dibinde bir yandan da
sol eliyle kendi videosunu çekip, annesine, tüm
sevdiklerine kendisi gibi veda eder.
Çok acayip duygularla izledim bu çekimleri de, bütün
filmi de. Çünkü daha en baştaki telaşlı hazırlanış
sahnesinden, turuncu tişörtüyle kızıl topraklarda
pedallara basarken aldığı zevke. Bisikletini
kilitledikten sonra kayaların arasında yalnız yürümeyi
tercihinde hep kendimi görmüştüm. Belki bu yüzden hep,
“ben olsam da böyle yapardım” diye izledim tüm filmi,
nefesim tutulmuşken.
Buraya kadar ruhunuzun çok uzaklarına düşmediyse
anlattıklarım YouTube’dan yedi milyona yakın insanın
izlediği bu kareleri izlemenizi önerebilirim:
http://www.youtube.com/watch?v=OlhLOWTnVoQ&feature=fvwrel
Özellikle kendini kaydederken, o çaresizlikte 2. sessiz
“Ooopps”u fısıldasa bile duyacağınıza eminim.
** ** **
Filmi izledikten sonra telaşla çantanıza kamera, termos,
keskin çakı, turnikeyi atıp yollara düşebilirsiniz.
Artık nereye yalnız giderseniz (karşınıza çıkan balıkçılara da olabilir)
mutlaka iki kişiye haber verin.
Aracınız varsa bisikleti arkasına asabilirsiniz; yoksa
ve Ankara’daysanız, Etlik Garajları’ndan otobüse
binebilirsiniz (garajdaki salaş lokantadaki yemekler muhteşem
lezzetlidir).
Artık Curiosity’desiniz;
Mars’a -
uzak derseniz Utah’a,
o da uzak derseniz Çayırhan’a gidebilirsiniz.
Yerli Mars’ın kızıl topraklarda,
balıkçıllar,
(kayaların arasında dolaşırken - başınıza bir
şey gelirse yardıma çağırmanız için telefonunu veren,
dönüşte tuttukları balıkları paylaşmak isteyen)
balıkçılar,
(o çoook ihtiyacınız olan)
garantili huzur bekler sizi.
Yol kimi zaman ömür bitmeden
biter,
o tertipli masada, o şeffaf kafes
içinde,
yollar,
yolcular beklemeyin.
Çemberin dışında başınıza her şey gelebilir,
kolunuza kaya da düşebilir -
karşınıza pelikanlar
da çıkabilir;
varamasanız da, dönemeseniz de,
üstünüzdeki kara toprakları silkeleyin.
Göçmeden önce gidin -
Afrika kara leyleklerini
izleyin;
yeter ki hala isteyebilirken isteyin,
yeter ki hala gidebilirken gidin.
Dışarıda bir çocuk bekler;
ardına dek açın kolları,
kaynamış kanatları,
kendinizi bu kadar özlemeyin...
düş hekimi yalçın ergir
http://www.ergir.com
(Yardıma 40 yıllık dost gibi hazır Çayırhanlı balıkçılar
Akın Kırankaya ve Mustafa Çatal’a sevgi’li
teşekkürlerimle)
|