TARPAN'I ARARKEN
Şehrin ve şehir dışının en olmadık yerlerinde arıyorum çalınmış aşkımı.
Bazen sol diyez'e giden piyano tuşları gibi merdivenlerde: http://www.ergir.com/2012/yuruyen_merdiven.htm bazen de camları buğulu kuytu yerlerde, alnında bıçak yarası, kapkara dişlilere soruyorum; ne yalan söyleyeyim, dostluk da görüyorum.
Bilmediğim yerlerdeyim. Yokuşun başında iki yaşlıya soruyorum:
- Bu yol nereye gider?
- Aşağıya gider... yanıtını alıyorum.
Aklımda Çingeneler Zamanı filmi; filmdeki Perhan ile hasta kız kardeşi Danira’nın kırmızı minibüsteki halleri.
Danira’nın arka camın karanlığında gördüğü, ölmüş annesinin gelinlikli hayali ve yola düşen duvak sahnesi. Hırsızlığa giden yolda, arkada kalmış masumiyet, fonda iç parçalayan Hıdırellez müziği.
Bazen de şehri çerçeveleyen yollarda, uçurum diplerine baka baka pedallara basıyorum; yine viyadüklerde - yine tek başınayım: http://www.ergir.com/2012/viyadukte_tek_basina.htm
Geçtiğim yerlerde anılar canlanırken, çöplük civarından kokudan nasıl kaçacağımı bilemiyorum; oradan daha çabuk geçmeye çalıştıkça, halime kargaların güldüğünü duyuyorum.
İnatçı Aşk şarkısındaki "acı duymak, hiçbir şey duymamaktan iyidir" sözündeki gibi, o berbat kokuyu duysam bile, bir kış günü,başımı kaldırdığımda: "day light" bir ampule, parfüme bulanmış öfkeye değil - gökyüzüne baka baka pedal basabildiğim, yolda bir sincaba bile rastlayabileceğim için şükrediyorum...
düş hekimi yalçın ergir
|