yazarken (bin defa) çalan müzik:
... and ride that highway in the sky
gökyüzündeki otoyolda yalnız yürüyenlere;
hayatın geldiğini görmeyip - geçip gittiğini düşünenlere...
** ** **
Ne Gerek Var?! :((
EVE DÖNÜŞ YOLUNDA
Ne yemyeşil bir orman yolu, ne şelaleler, ne sarp yamaçlar; geçen pazar günü atlayıp Esenboğa'ya gitmiş, sonra da gri asfaltta yürüye yürüye Ankara'ya dönmüştüm.
Yere yatıp tabela, bulut, uçak fotoğrafları çekerek, banklarda çaylı, portakallı molalarda dinlenerek, araçlarından: "Helloooo..." diyenlere selam vererek, dünyanın en güzel döneminin müziklerini dinlemiştim.
** ** **
KADIN OLMAK
Utanmıştım; en basit düşlerde, tek başına yollara düşmede, sırtında çanta bisiklete binmede, kulağında müzikle yürümede, müziğin tam ortasında gözleri kapatıp, kolları açabilmede, çalı diplerinde çiş gelişinde bile, bir kadın olmanın ne kadar zor - ne kadar tutuklu, nasıl eşitsiz olduğunu düşünmüştüm.
Ama bu yürekle bir kadın olarak doğsaydım da, o pazar yürüyen merdivenlerin sağında durarak değil, o ömür erkeklerin insafa gelmesini bekleyerek hiç değil, yine kulağımda müzik, yine aklımda bin iki güzellik, kilometrelerce ta kendimle yürüyeceğime emindim.
** ** **
KEBAP 49'DA
Yeni açılan tünellerden, aşağı bakarken korktuğum viyadüklerden, yaşlı ve engellilerin asla geçemeyecekleri üst geçitlerden geçerek, tam 7 saat kanat çırpmıştım.
Ve "Ne olacaksa...." Ankara'ya, Bülten Sokak 5 numaradaki Kebap 49'a varmış, büyük ödülüm Ezo Gelin çorbama kalp şeklinde biber dökmeye başlamıştım.
Otururken, otururken kaslarım soğumaya başlamış, takır takır olup taşlaşmıştım - feci durumdaydım.
Yaşayan efsane Hamza Özbeyoğlu masama oturmuş, halime acımış, hem para almamış, hem de eve götürmem için sütlaç hazırlatmıştı.
Sonuçta, Bülten Sokak'ta, 8 bina ötedeki muayenehaneye gidecektim; ama masadan kalkamıyordum - Rodin'in heykeli gibi kalakalmıştım.
** ** **
DAYAĞA 1 KALA
Kapının önündeki taksi durağında, belki de saatlerdir müşteri bekleyen taksiye binebilirdim.
Şoför keyifle marşa basarken:
- Abiii; ner'den böyle? sorusuna: - Esenboğa'dan yürüdüm... diye cevap verebilirdim.
- Nereye gidiyoruz? sorusuna: - Dur, geldik... deyince, levyeyi kapıp:
- Öyle gelinmez; işte böyle - böyle - böyle gelinir!... diye dövmemesi için: - Valla istersen Esenboğa'ya gidelim... diyebilirdim.
** ** **
KIVRANARAK YATAKTA
Herkes mışıl mışıl uyurken, ayaklarımı nereye koyacağımı bilemiyordum. Çok insanın "Ne gerek var?! :((" diyeceği bir kış pazarı geçirmiştim.
Ama hayatımın, dayatma: "Gerekenler Listesi!"yle değil, el yazısı: "Çok gerek var..."larımla güzelleştiğinin farkındaydım.
Sıfır kilometre Pazartesiler, Çarşambalar, Cumalar kapıdaydı.
Görebilmek için gözlerimi kapadım; şu tek kullanımlık yaşamda anlık faizli kredimi, gerektiği kadar değil, dibine kadar kullanacaktım.
"Acı duymak, hiçbir şey duymamaktan iyidir" der "inatçı aşk" şarkısı - güzel ağrılarımla, heyecanla ve bu inatla yeni haftaya, armağanlarına, gökte aramayıp, yerde bulacaklarıma hazırdım...
düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com 8 mart 2013
\o/ <3 ˄
(büyütmek için tıklanabilir)
|