Nerdeee, o eski 1 Dakika’lar?..

 

 

Sabit kur uygulanıyor 1 Dakika’da.

 

Bir zamanlar 1 Batı Alman Markı aslında kaç Türk Lirası ediyorsa, değer eşitliği değişse bile, kur ayarlaması yapılıncaya - yeni parite belirleninceye kadar, gerçek olmayan eski değerinden işlem görmeye zorlanırdı.

 

Şu anda zamanın “1 Dakika” olarak belirlenmiş süresi de artık eski 1 Dakika kadar değil. Bizim 1 Dakika adı altında geçirdiğimiz süre belki de 0.42 “eski 1 Dakika” değerinde.

 

Paradan sıfır atılması gibi, dakikadan saniyelerin, yaşamdan yılların atılması gerekiyor.

 

Mevsimler bilmiyorlar 1 Dakika’nın formülünü, ama bir Formula pistinde gibi kışlar bitip, ilkbaharlar geliyor - yaz’ı atlayıp, son’a devam ediyor.

 

Okullar tatil olduğundaki o yaz tatilleri, sofrada hep birlikte yenmiş bir akşam yemeği, özlemle haberleşme, hatta birlikte yolda yürüme bile sanki asırlar sürermiş gibi geliyor yeni tik taklarda –

tabii sayısal dünya, duyulabilecek sanal bir tik tak taktiği sunmuşsa.

 

Bileğe saat değil, yıl hanesinin başına 0’lar eklemiş hassas takvimler takmak gerekiyor belki de.

 

Bir dostuma: “Sana yavaş bir sene diliyorum…” yazmıştım geride kalıveren bu yılbaşında.

 

“Kolaylıklar diliyorum…” diye biten yazışmalardaki gibi -

ama insan sıcaklığında “Yavaşlıklar diliyorum” size de.

 

Festina Lente diyorum;

en acele işlerinizde bile, hep artan sevgiyle…

 

düş hekimi yalçın ergir  -  http://www.ergir.com

 

 

** ** **

yazıdan daha uzun dip not:

 

aşağıdaki satırları okumayın,

bu müziği dinlemeyin işiniz aceleyse -

1 Dakika’nız dalgalanmış,

yine değer yitirmişse:

 

YILMAZ PEŞREV (düş hekimi yalçın ergir) - YouTube:

http://youtu.be/13FmaJv9Ox4

 

 

Uzak, siyah denizlerde çalınmış parça: Yılmaz Peşrev;

Yeni Türkü’nün Akdeniz Akdeniz albümünde yer alan,

arkadaşları Yılmaz Aysan’a ithafen yaptıkları bir Selim Atakan bestesi.

 

Yazı yazarken dinlediğim müzikleri, yani o satırları yazdıran ortamı da paylaşmaya çalışırım;

ama bu sefer, eğri de olsa “Nerdeee, o eski 1 Dakika’lar?.." yazısını yazmadan önce çaldığım bir müziği paylaşıyorum.

 

Belki yalnızken, çalarken ve yazarken;

öğrenci bir arkadaşın darmadağın evini,

bantla yapıştırılmış kopmuş bir kaseti,

aramızda gitar çalan birini,

ithaf edilmeyi,

nasıl özlediğimi anlatabileceğini -

içimdeki tarifli hüznü hissettirebileceğini umuyorum…

 

düş hekimi yalçın ergir