3 KIZ, 1 ANA

bir halk türkümüzün ham (ama tam) kaydı

 

http://youtu.be/Cn4Kj9POHU0

 

 

 

 

 

 

3 KIZ, 1 ANA

bir halk türkümüzün ham (ama tam) kaydı

 

 

- Sabahattin yaa, muayenehaneden çıktığımdan beri “Üç Kız Bir Ana”yı dinliyorum; dokunsan ağlayacağım, keşke sana da dinletebilseydim.

 

- Ne kadar buruktur onun sözleri, ezgisi; n’olmuştur da bu üç kızla anası bir dama çıkmış, yana yana ağlamaktadırlar?

 

- Biraz Güvenpark’ta oturalım mı?

 

** ** **

 

Bir gün Düş Hekimi Yalçın Ergir ve Sabahattin Sürmen; Halk Ozanı Kurbani Kılıç tarafından Kars’ta yakılmış bu türkünün öyküsünün peşine düşerler.

 

Ankara’dan trenle Kars’a gidip, Kurbani’nin köyünü bulacaklar, tanıyanlara sual edeceklerdir.

 

Tam Doğu Ekspresi tren biletlerini alırlarken, şu anda Bolu Vali yardımcısı olan Abidin Ünsal’dan haber gelir:

 

- Ben oğlu Halk Ozanı Ali Feza Kılıç’ı tanıyorum; kendisi Ankara’da yaşıyor…

 

** ***

 

1940’lı yılların sonunda, Sarıkamış’ın Iğdır Köyü’nden Halk Ozanı Kurbani Kılıç tarafından yakılmış olan bu Kars türküsünün, dinlemekte olduğunuz kaydı, bir stüdyo kaydı değildir.

 

Babasının sazıyla, sözüyle büyümüş Ali Feza Kılıç’ın -

yani Kurbani Kılıç’ın oğlunun, odamda çalıp söylediği, basit bir cihazla kaydedilmiş ham bir kayıttır.

 

Muzaffer Sarısözen’in 1950’de Kars’ta 373 ezgi derlediği 14. derleme gezisi ertesi,

22 Mayıs 1951 tarihinde, Ankara Radyosu Türk Halk Müziği Repertuarı’na: “Yaylasından İnmişler” ismiyle kaydedilen ve Kurbani türküsünde yer almayan sözleriyle, orijinal vurgularıyla tam bir kayıttır.

 

düş hekimi yalçın ergir

 

(Halk Ozanı Ali Feza Kılıç, türkü aşıkları Sabahattin Sürmen ve Abidin Ünsal’a teşekkürlerimle)

 

 

 

TÜRKÜNÜN ÖYKÜSÜ:

 

Bin dokuz yüz kırklı yılların sonları;

Kars’ın Sarıkamış ilçesinin Iğdır Köyü.

 

Her sene temmuz ayında bütün köy halkı iki aylığına yaylaya göç eder. Büyük ve küçükbaş hayvanlarıyla, çadırları, kovanları, kazanları, kızanları, ocaklarıyla, yolda yemek için hazırlanmış katmeri, peyniri, ketesiyle muhteşem bir göçtür bu. Bu yiyecekler yolda rastlanılanlara da ikram edilir. Varılan gece büyük bir ateş yakılıp, halay çekilir.

 

Kekikli otlarla beslenen, çevresi nane kokan sulardan içen hayvanlardan sağılan sütten, peynir, çökelek, kaymak, yoğurt yapılırken, kırpılan koyunlardan da yün elde edilir.

 

Şehirlinin hayatından çok farklıdır yayla hayatı, gün ışığında hep iş vardır yaylada. Sabah 4’te kalkılır, akşam 8 olduğunda idare lambaları söndürülmüş, herkes yer yataklarında uykudadır. Ertesi gün de sırtlarında Sazak Yeli, sac ekmeği pişirmekten, hayvan otlatmaya, kışlık erzak oluşturmaktan, yeşillik toplayıp kurutmaya - tadına doyulmaz bir çalışma vardır.

 

Tabii türküler de vazgeçilmezlerindendir yaylanın.

 

Güneş, Güneş gibiyken gündüzlerinde, Ay da Ay gibidir yayla gecelerinde,

türküler de türkü gibiyken Iğdır Köyü’nün yükseklerinde.

 

1 Temmuz 1923’te, Kurban Bayramı’nda doğmuş Kurbani Kılıç da köyün türkü yakanlarındandır.

 

Önceleri, “Süsem Sümbül Bitirmişem”:

 

Aman gızlar yar muhannet

Gökyüzüde halı

O mehi cemalı

Soldurur meni

 

gibi Azeri tarzda türküler üretirken, türkü yolculuğuna Sarıkamış havalı türküleriyle devam etmiştir.

 

Baba İbrahim Kılıç, Anne Adile Kılıç ve 9 kardeşiyle göçerler yaylaya.

 

Günümüzde yaylaya gidenler oldukça azalırken, o yıllarda yazın kimse kalmaz köyün taş üstüne taş konmuş hanelerinde. Hane reisleri arada köye dönse de, çoluk çocuk yaylaya gitmek yaşamsal bir zorunluluktur o devirde.

 

Köylülerinden bir hane reisi hastalanır o yaz. Üç kızı ve karısıyla yaylaya gidemeyecektir, ama yaylaya da gidilmelidir.

 

“Siz gidin…” der anaya. “Ben burada kalır, kendime bakarım; sizin dönüş yolunuzu gözlerim - ama ben gidemeyeceğim…”

 

Er kişinin sözü buyruktur. Üç kız, bir ana düşerler yayla yollarına. Akılları bir yaz boyu göremeyecekleri, köyde bir başına yaşayacak kocada - babalarında kala kala, giderler suları buz gibi yaylalara.

 

İmece usulüdür yaylada hayat. Hab olayında kertli çubuklarla ölçülen sütler birbirine ödünç verilir. Herkes yardım eder üç kız ve anasına.

 

Derken güz gelmeden, Alem Yeli esmeden, Iğdır Köyü’ne dönüş vakti gelir.

 

Döndüklerinde üç kız, bir anayı büyük acı beklemektedir. Dönmelerine çok az kalana kadar idare etmiş baba son nefesini tüketmiştir.

 

Yaylasından inmiş köy yolunu tutmuş üç kız, bir ana,

köylerine varıp, acı haberi duyunca, çıkıp dama,

“oooy, oyyy…” diye ağlamaktadırlar yana yana.

 

Köyün ozan delikanlısı Kurbani Kılıç da sokulmuştur yanlarına;

üç kız bir ana ağlarken yana yana, gözyaşları düşerken yanaklarına,

çanak tutmaktadır yüz yıllarca gönüllerden akacak bir türkünün ilk damlalarına.

 

** ** **

 

SONRASI:

 

Kurbani, Ziraat Bankası’na girmiştir; bu arada Ankara Radyosu’nda “Yurttan Sesler”i yapan, bu ülkenin halk müziğine sonsuz gönül ve emek vermiş Muzaffer Sarısözen Kurbani’yi de, Üç Kız Bir Ana’yı da keşfetmiştir.

 

Sarısözen’in 1950’deki 373 ezgi derlediği 14. derleme gezisi - Kars ziyareti ertesi Kurbani’nin türküsünü derlemiş, 22 Mayıs 1951 tarihinde 1144 sıra numarası ile Ankara Radyosu Türk Halk Müziği Repertuarına: “Yaylasından İnmişler” ismiyle kaydettirmiştir.

 

 

 

Bu arada oğlunun saz ile söz ile uğraşmasını istemeyen o dönem yörenin söz sahibi isimlerinden, baba İbrahim Kılıç da var gücüyle oğlunun bu gidişine engel olmaya çalışmaktadır.

 

Yıllar sonra bu öyküyü torunu Ali Kılıç’a: “onu neredeyse vuracaktım” diye anlatacaktır.

 

Kurbani her şeyi bırakır; bir elinde sazı, gömlek cebinde Yenice cigarası, alıp ailesini gelir Ankara’ya, Bahçelievler 1. Caddeye. Çok uzaklarda Sarıkamış, Iğdır Köyü, kekikli yaylalar, gözü yaşlı ana - kızlar, yeni yaşamının başındadır.

 

Daha sonra Radyoevi’nde çok sevilir Kurbani. Muzaffer Sarısözen’le başlayan radyo yolculuğu Nida Tüfekçi’yi tanımasıyla devam eder.

 

Radyoda bu kadar sevilince, halasıyla Ankara’ya göçmüş Ali Ekber Çiçek’i de alıp götürür ve Muzaffer Sarısözen ile tanıştırır. Daha sonra “Haydar Haydar” gibi unutulmaz eserler bırakacak halk ozanı Ali Ekber Çiçek için de yepyeni bir dönem başlamaktadır.

 

Aşık Daimi de (İsmail Aydın), Kurbani’nin çok yakın dostudur. Aşık Daimi’yi halk müziğine gönül vermişlerin hepsi bilse bile, bir başka bin yılın çocukları kendisini Sezen Aksu’nun söylediği Daimi eseri: “Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım” sayesinde tanır.

 

  

 

Kurbani Kılıç 26 Nisan 1996 tarihinde, sazla, sözle, aşkla geçmiş bir yaşamın ardından aramızdan ayrılmıştır.

 

 

 

** ** **

 

ŞELPE TADINDA BİR GECEDE

 

Bir türkünün peşinden koşarken, “ooof, offf” çekip trenle Kars’a gidecekken, türkü gelip bizi bulmuştu.

 

Okyanus sığacak toprak havuza, bir damla daha katılmasına neden olmuştu.

 

Ne yazarsam yazayım eksik kalacak bir “gönül”lü yolculuğun bitiminde,

zeybeğimizin, tekemizin, kaşığımızın, horamızın,

barımızın, halayımızın, horonumuzun,

gelecek kuşaklara aktarılacak kültürel borcumuzun

bu ülkeye aşkımızın, coşkumuzun eksik olmaması dilekleri

ve hep sevgilerimle…

 

düş hekimi yalçın ergir   http://www.ergir.com

 

 

 

 

 

 

 

 

  Düş Hekimi Yalçın Ergir

Facebook Paylaşım Sayfası

https://www.facebook.com/dushekimiyalcinergir