fonda çalan midi: to go beyond

     

 

 

 

Baba; ben geldim…

 

 

Bu ne garip bir duygu böyle; engel olamıyorum bu akşam. Mutlaka gitmem gerek oraya.

 

Asansörü beklemeliyim zemin katta; beklerken de 23 numaralı posta kutusuna bakmalıyım merakla.

 

- Acaba Anita’dan mektup geldi mi? Bir zarf varsa içinde, iki küçük parmağımla kutudan çıkartırım düşürmeden; bana değilse de yine atarım içeri.

 

Asansör geldiğinde 6. kata basarım. Artık büyüdün; öyle asansörün içinde soyunup, don gömlek 6. katta inmek yok - saçmalama oğlum.

 

İşte geldiiim; kapının önündeyim.

 

* * * * * * *

ZIRRRRR….

 

Babaaa; n’aapiyosuun??? Televizyon mu seyrediyodun –

yoksa film mi kaydediyodun? :))

 

Annem n’apıyo? Ütü mü yapıyo içerde? Siz yediniz mi??

 

Baba yaa; bak bütüüüüün arkadaşlar sinemaya gidicez yarın akşam, haftalığımı n’oolur şimdi versen?            Aslan babaaaa :))

 

Anne? Tamam yaa, bi şey yok, biraz lafladık arkadaşlarla.

 

Müziğin sesini kısıyım Hülya, ama sen de hep ders çalışıyosun? Ben ne zaman açıcam şu sesi??? Televizyonun sesini de kıssınlar o zaman.      N'aaptın bugün?

 

Baba yarın 4’te kaldırır mısın? Ders çalışıcam.

Allah rahatlık versin…

Aman unutma kaldırmayıı, mahhvolurum yoksaa…

 

* * * * * * *

 

Bu 7’şer, ya da milyonlarca yıldız arasındaki konuşmalar incir çekirdeğini doldurur mu?

 

İncir çekirdeğine değil; koca evrene sığmaz:

birilerine; o sizi en çok sevmişlere tarifsiz özlem duyup, atlayıp gitmişken,

ama o kapının ardında hiç tanımadıkların varken – kapı bile değişmişken

ve zili çalamadan geri dönmüş - bu satırlar kendi kendini yazarken…

 

düş hekimi yalçın ergir   http://www.ergir.com

yüzyıllaar sonra bir haziran akşamı

 

 

 

  Düş Hekimi Yalçın Ergir

Facebook Paylaşım Sayfası

https://www.facebook.com/dushekimiyalcinergir