fonda çalan midi: lucy in the sky with diamonds

     

 

 

TIRSMAK!..   (bu ne ki??)

 

 

“Şurdan bi kurtulsam…” dedirten kabuslar vardır;

bazıları gece uyurken görülür, bazıları da akşam olurken başınıza gelebilir.

 

“Kendini nehirdeki bir teknede düşle;

  mandalina ağaçları ve marmelat bir gökyüzünde…”

 

diye başlar The Beatles’ın: “Lucy in the Sky” şarkısı.

 

“Kendini ıssız dağda balçığa batmış bir motorda düşle;

  çam ağaçları ve delinmiş bir gökyüzünde…”

 

diye başlayabilir Düş Hekimi’nin: “Yalçın Yaylada” şarkısı.

 

** ** **

 

Ve devam et düşlemeye: “bir yaylaya tırmanıyorsun...”

 

31 Mayıs 2014

...

yüküyle 300 kiloya ulaşmış gergedan gibi bir motorun üzerindesin,

sürahiden boşalır gibi yağmur yağıyor, göz gözü görmüyor,

toprak yol bildiğimiz balçık gibi değil, Vietnam’da bir bataklık gibi, derin su olukları, derecikler,

arka yolcu yerinde duran çadır, uyku tulumu ve mat nedeniyle düşersen motordan ayrılabilme şansın yok,

cep telefonu çekmiyor (zaten yağmur azdığından beri torbanın içinde, arka çantada)

1 (Bir) kişi bile yok ortalıkta, ya da o 1 (Bir) kişi sensin, o sürahinin altında.

 

Ve saplanmışsın -

ne yan ayağı açabiliyorsun,

ne öne gidebiliyorsun,

ne arka arka yokuş aşağı salabiliyorsun.

 

Hayatının o sırada en büyük düşü Bolivya’ya gidebilmek değil;

hava kararmadan 180 derece dönebilmek.

 

Feci tırsmış durumdasın; sürekli söyleniyorsun:

“Şurdan bi kurtulsam…”

 

Aklında Çubuklu Ünal Kalaycı’nın sabah söyledikleri:

“Orada ayı var; sakın uzakta tek başına çadır kurma”.

 

Everest Ana Kampı’nda buzulda bile çadırların arasındaydım (hem de ayı yoktu).

 

Sevgili Nurdan ve Münir Mısırlıoğlu’nun öğütleri:

“Hafif cross motoru belki çıkabilir; ama o yolu sakın senin ağır motorla çıkma…”

 

- Keşke sevgili Can Erciyes’le gelseydim. Gerçi onun gözü benden kara, birlikte boka da saplanırdık, tam olurdu.

 

- A-ha; iki santim geri gidebildiiim - hadi simdi accık sağa, hoooop, ufffffff; yok yaaaa…

 

Ter gözlerime karışıyor; yağmur dışarıdan – ter içeriden. İnsanların başına, başına gelmesine izin verdikleri gelir; tamam da, şurdan bi kurtulsaaaaam! Aklıma fotoğraf çekmek geliyor ama makine de, cep telefonu da arka çantada - arka çanta da Venezüella’dan biraz daha yakında.

 

- Hadi oğlum, hadi *%&7#^^!!!  Hadi iki santim daha,  ıııııııııııhhhh; uffffffffffff, offffffffff, hadiiiiiiiiii!!!

 

- A-ha üç santim birden; oleeeey;  oğlum akşam oluyor, devammmmm,  ıııııııııııhhhhh,  offffffffffffff, *%*#+##%/^!!!...

 

** ** **

 

01 Haziran 2014

 

Sağ ve salimim; bundan da sıçramış olarak kuru tişörtümle inimde çay içiyorum. Tam şu anda “Here Comes the Sun” çalıyor:

 

“işte güneş geliyor,

  işte güneş geliyor

  ve her şey yoluna giriyor…”

 

Bu sabah futbol maçındaki soru:

- Bu yağmurda maça motorla gelmek riskli değil mi??

- Bu ne ki??

 

Ve yeni düşler kuruyorum

ve on defa, bin defa, on bin defa yine biliyorum:

 

Bu tek kullanımlık yaşamda,

hiçbir şey denenmemiş, tek iz bırakmamış cumartesi akşamlarının değil -

tırssam da, kabus olsa da, geri dönsem de - hatta dönemesem bile,

göze alınmışların, yola çıkılmışların izleriyle, çıkılacakların düşleriyle,

bu kadar kendim gibi olabiliyor, kendim gibi nefes alabiliyorum…

 

imza:  düş hekimi yalçın ergir  (ta kendisi)

http://www.ergir.com

 

 

(fotoğraflar:  çıkılacak yolun başında & işte bulutlar geliyor)

 

 

 

 

  Düş Hekimi Yalçın Ergir

Facebook Paylaşım Sayfası

https://www.facebook.com/dushekimiyalcinergir