fonda çalan midi: funiculi funicula
Yaşasın Sonunculuk? (1)
Henüz 57 yaşındayım ve büyüyünce çok şahane yapacağım bu işi.
Kafaya koydum; tenis oynamayı çok iyi öğreneceğim. Bugüne kadar idare ettim ama artık utanmak yok kapının dışında.
** ** **
Yola Çıkmadan Önce
O yaz raket alacak durumumuz yoktu ama öğretmen annem bir öğrencisinden öğrenmiş, ablamla beni tenis okuluna yazdırmıştı. 2 hafta raketsiz gitmiş, sonra da Ulus’tan aldığımız bir raketi dönüşümlü kullanmaya başlamıştık.
Tenis Hocası Demir Ağabey: “Sen öğleden sonraları da kal!..” dediğinde dünyalar benim olmuştu. Artık sabahtan akşama kadar kortlardan çıkmıyordum. Ağır üyeler geldiğinde korttan sepetleniyor, oradan da kovuluncaya kadar başka kortta - gerekirse kızgın asfaltta tenis oynuyorduk. Tişört altında kalan yerler bembeyaz – yüzüm, kollarım simsiyah dolaşıyordum. Hep güneşten dolayı da kan çanağına dönüyordu gözlerim.
Gündüzleri müthiş özgürdüm; ama tenisçi Cimcime’nin: “Bu akşam Mini Golf’e gidelim mi?” sorusuna “Tamam” dedikten sonra ona ikindi telefon etmiş:
- Ben gelemeyeceğim; banyo yaptım, saçlarım ıslak… gibi appppppptal bir mazeret uydurmuştum.
Çünkü söylemeye utandığım bir neden vardı: "Akşamları annem beni dışarıya göndermiyordu”. Karizma bozulmasın derken daha salak bir duruma düşmüştüm.
Sonra turnuvalarda teneke kupalar geldikçe takım oyuncusu olmuş; kulübe para ödenmesinden de kurtulmuştum. Üniversiteye başladığımda artık tenis antrenörlüğü de yapmaya başlamış, hayatımın ilk maaşını kazanmıştım.
Hemen eve çikolata, kendime mavi Adidas Gazelle ayakkabı almış; o akşam Günseli’yi de “Acaba burada bir gün yiyebilecek miyim?” dediğim Pizza Pino’ya götürmüştüm. İki dirhem, bir çekirdek evine gittiğimde kapıyı babası açınca kalbim duracak sanmış, hele adam halıya yatarak bir şeyler anlatınca ter içinde kalmıştım.
O pizzacıda: “Hesap lütfen…” derken ve ilk kazandığım parayla öderken fark edecektim: O gün birden büyümüştüm. Yanıldığımı çok sonra anlayacaktım.
Üniversitede Hacettepe’nin tenis takımının hem oyuncusu, hem de antrenörüydüm. Cebimde harçlık, resmi izinle üniversite - üniversite turnuvaları gezmekteydim. Fena halde popüler ve torpilliydim.
“Tenis öğreteyim mi?” gibi şahane bir mazeretim vardı – çantamda raket, etrafımda tenis öğrenmek isteyen öğrenciler – hocalar, yıllar birbirini kovalıyordu.
Askerlik yaparken tenis öğrenmek isteyen ve hayatında hiç spor yapmamış Göz Doktoru komutanım gelip beni evden alıyor, sürekli dağa taşa attığı toplarını topluyordum. Ama Silahlı Kuvvetler Tenis Turnuvası süper tatil oluyor, Jandarma’ya az ötemde duran madalyayı kazandırıyordum.
** ** **
1999 – “Sonuncu!..”
Derken hayatıma tenisin Eric Clapton’u (bence Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük milli tenisçisi) Hakkı Özgenel giriyordu. Artık Prenses Caroline'in önünde bile maç kazanmış Hakkı'yla muntazam tenis oynuyor, sürekli 6-0, 6-0 yeniliyor; ama çook şeyler öğreniyordum.
Ve Hakkı’yla oynayabilmenin farkını görüyordum. Turnuvaları kasıp kavuruyor, 1999’da Veteran Tenis Milli Takım oyuncusu oluyor, göğsümde Ay Yıldızlı forma ile ülkemi temsilen Almanya’daki önemli "ITF Italia Cup" tenis turnuvasına gidiyordum.
“Rezalet”tim.
Buralarda havam bin beş yüzdü, ama sınır dışına çıktığım anda bir zavallıydım. Karşımda mesleği tenis olanlar, Dünya turnuvalarının gedikli isimleri vardı ve kurallar gereği benimle de oynamak zorundalardı.
Allah’ım; bu kadar mahcup olduğumu hatırlamıyorum. Kortta ürkek bir fare gibi dolaşıyordum. Karşımdan füze gibi servisler geliyor, canımı zor kurtarıyordum. Bazı servislerde raket elimden metrelerce öteye düşüyor, izleyenlerden utanarak gidip alıyordum. Puan almaya değil, şişlenmemeye konsantreydim. Kimse, ama hiç kimse seyretmesin istiyordum maçlarımı. Seyircilerin: ”Koşun, koşun; şur’daki maçı bi seyrediiin :))))” dediklerini düşünüyordum. O topun rüzgarının uğultusu - rakibin raketinden çıkan top mermisi sesi hala kulaklarımdadır.
SONUNCU’ydum. Tek oyun alamadan arka kapıdan ülkeme dönmüştüm. Ama burada yine kupalar almaya başlamış, kendimi yine bi bok sanmaya başlamıştım.
** ** **
Dünya Tıp Ve Sağlık Oyunları Sonuncusu?
2014; on gün sonra tenisçi olarak Avusturya’daki “Dünya Tıp & Sağlık Oyunları”na katılıyorum.
VE ÇOK KARARLIYIM!!!! Sonuncu olmayacağım!!!! Bir garibanı bulup evire çevire yeneceğim!!!!
Bu turnuvayı tenis hayatımda milat kabul edip artık çok ciddi çalışacağım.
Şu anda her gün belimde zaman ölçer, izbe bir duvarın karşısına geçip setler halinde kesintisiz backhand, forhand… çalışıp duruyorum. İzlerken: “Dizlerini kıııır…” diye bağırıyor eski milli tenisçi Yasemin Sobutay. Devaaam, aynen devam… ediyorum. Canım çıktıktan sonra da Dr. Jekyll gibi hastalarıma koşuyorum.
Kararlıyım ve farkındayım: sadece tenis değil, milyonlarca güzellik bekliyor kapıda; aslında sonunculuklara da razıyım, yeter ki o kapıları bir açayım.
Artık başlıyorum birer birer, emek emek öğrenmeye; bakın görün, büyüyünce hepsini çok şahane yapacağım…
düş hekimi yalçın ergir
http://www.ergir.com/ve_tenis.htm
573 NUMARA (Yaşasın Sonunculuk - 2) http://www.ergir.com/2014/573_numara.htm
SON SONUNCU (Yaşasın Sonunculuk - 3) http://www.ergir.com/2014/son_sonuncu.htm
|