yazarken dinlenen karışım

http://www.youtube.com/watch?v=tyBQ_EHEpqI&list=RDtyBQ_EHEpqI&index=1

 

 

Kastamonu diye yola çıkılıp, Moskova'ya gidilen yolculuk -

(kaç brüt - kaç net gün vardır insan yaşamında?)

bir dünya gezisi yazısı değil; dünyaya bir bakış açısı

 

BAŞI - 1. bölüm:

 

21 eylül 2014 sabahı / dünya, ankara

 

Şu anda, bu gece Moskova’da mı, Kastamonu’da mı, Ankara’da mı uyuyacağımı bilmiyorum;

ama birazdan atıp sırt çantamı bagaja, cebimde pasaportla havaalanına doğru yola çıkıyorum.

 

İnsan ne zaman öleceğini bilse, o gizemli tadı kalabilir mi yaşamın? Ben de bilet, yer durumlarına hiç bakmadan gidiyorum. Tek bildiğim Pazartesi randevu vermediğim ve çocukluğumdan beri kurtulamadığım hep yollarda olma isteğim.

 

İzmir’de otobüs terminalindeki bankta yatıp, sabah 5’te uyanınca: “Nereye gitsem?” diye otobüslere baktığımdan farklı bu sefer; havaalanı terminalinde direkt: “Moskova uçağında yer var mı?” diye soracağım.

 

** ** **

Varsa oh ne ala; nasıl olsa kalacak bir otel, bir hostel, bir park bankı bulurum orada –

tabii bütüüün sokakları adım adım yürümekten, o feci meraktan uyumaya zaman kalırsa.

 

Sonra da dönerim Ankara’ya,

kaldığım yerden devam etmek üzere, buradaki amansız koşturmaya.

 

** ** **

Yoksa da yine oh ne ala; sürerim ben de arabamı Ilgaz’a, Kastamonu’ya, Daday’a. Cide de kalırım belki bu gece, Rıfat Ilgaz’ın bankına oturup bakarım simsiyah Karadeniz’e.

 

Sonra da dönerim Ankara’ya bir dağ yolundan, termosumda deniz kokusu - mandaların arasından geçe geçe.

 

** ** **

Bir ihtimal daha var; belki de gitmem bir yere.

 

Gitmezsem de oh ne ala; o zaman da gidip Kızılay Meydanı’ndaki parka, ilk fırsatta:

Kızıl Meydan’da bağdaş kurup oturmanın, açlık ve yorgunluğun hiç farkında olmamanın,

metroda Kiril alfabesini çözmeye çalışırken kaybolmanın, sıcak bir borç çorbasıyla ısınmanın,

ya da Daday – Azdavay dağ yolunda mutlak yalnızlığı, mutlak iletişimsizliği, mutlak mutluluğu bulmanın,

daha önemlisi dönebilmenin, ama en önemlisi kavuşabilmenin düşlerini kurup Ankara’mda uyurum –

tabii heyecandan uyku tutabilirse bu gece.

 

Hiç fark etmez nereye; ama çantamı kapı fırlamadan önce

plansız, gönül yolculukları, sağlık, selamet dilekleri

ve çocukluğumdan beri kurtulamadığım sevgilerimle…

 

 

bir zamanlar Katmandu’da Kral’a karşı çatışmalar devam ederken, beyaz bayraklı bir otobüsle havaalanına gidip, hangi ülkeye gittiğini uçakta öğrenen düş hekimi yalçın ergir

 

** ** **

 

 

DEVAMI - 2. bölüm:

 

22 eylül 2014 sabahı / dünya, moskova

 

Kayaş ve Sincan, Ankara'nın iki ayrı ucundaki banliyö istasyonları. Buralara trenle gidip, yürüyerek şehre dönmek müthiş keyiflidir.

 

Onun için istasyona bilet almaya gittiğimde, bilet satan görevliye:

- 1 banliyö bileti...     dediğim zaman:

- Kayaş'a mı, Sincan'a mı??  diye sorulduğunda:

- Fark etmez...

- Nasıl fark etmez?? (sinirli)      diyalogu yaşanabilir.

 

Dün Esenboğa Havaalanı'nda bu sefer direkt:

- Moskova'ye yer var mı?     diye sordum ve ayakta gitmeye razıyken yer bulup, gece hangi ülkede yatacağım belli olunca, atlayıp geldim buralara.

 

Akşam başıma gelenler ayrı, ama şimdi başıma gelecekler için karışmalıyım sokaklara;

bu fotoğraf da Kızıl Meydan'da bir Pazar gecesi;

solumda dünya markalarının vitrinleri, sağımda Lenin'in mozolesi...

 

Rusya'dan Sevgilerle...           dhye-007

 

** ** **

 

 

SONU - 3. bölüm:

 

24 eylül 2014 sabahı / dünya, güzel ankara

 

İnsanların da merkezi işlem birimleri ısındığında, bellek yongaları şiştiğinde,

kilitlenmiş bir mavi ekrana dönüşmeden önce arada bir kapatılıp açılması -

hatta pillerinin çıkartılıp takılması gerekiyor.

 

Sürekli komut ve bilgi sayan mekanizmanın kapatılıp güncellenerek açılması da,

kimi zaman Ilgaz Milli Park'ına, kimi zaman çok uzaklardaki Gorky Parkı'na,

kimi zaman da iş çıkışı Maltepe - Neyzen Tevfik Sokak'taki parka gidip

yalnız kalabildiğinde - özleyebilip, kavuşabildiğinde olabiliyor.

 

Hoş bulmuştum; "birden çıkılmış yolculuk"tan, festina lente* dönmüştüm.

 

2 günde büyür müydü insan?

Bambaşka dereler görmüş, hiç durmadan yürümüş;

yaşam aynasına dönüp de baktığımda, büyümüştüm...

 

(Ankara diye yola çıkarken, "Gidişler" ekranında yH 121 / Vladivostok yazısını gören)

düş hekimi yalçın ergir

 

(* festina lente: yavaşca acele ederek)

 

KÜÇÜK MUTLULUKLAR - 2014

 

Küçük derelerdir büyük nehirleri oluşturan

 

Küçük mutluluklar, küçük, küçücük derelerdir

Büyük nehri ararken üzerinden atladığın

Arkana dönüp de bakmadığın

 

Küçük mutluluklar

Çıtır çıtır Kızılay simitidir, çayın yanında

Aniden radyoda karşına çıkan şarkı

Kar yağınca tatil olan okul

 

Başarılı bir rejimin birinci günü

Sokakta sevebildiğin kedi

Yürüyen güvercinin kafası

Tenekedeki fesleğen

 

Kurumuş çamaşırlar, bir kış ikindisi

Geri gelen elektrik

Babanın hikayeleri

Annenin yemeği

Tamir ettiğin alet

 

Yeşil tişörtün, yatarken giydiğin

Bir dostun başarısı, neler çektiğini bildiğin

 

Elini sımsıkı tutan minik el

Dudağında ıslık yürüdüğün yol

BİRDEN ÇIKTIĞIN YOLCULUK

 

SANA AÇILAN KAPILAR

SANA KAPIYI AÇANLAR

HOŞ GELENLER

HOŞ BULDUKLARIN

 

YALNIZ KALABİLMEK DİLEDİĞİNDE

KAVUŞABİLMEK ÖZLEDİĞİNDE...

.

.

.

(Gerisini ve milyonlarca satırı boş bırakıyorum;

kendi küçük mutluluklarını yazman,

bundan da küçücük bir mutluluk duyman dileğiyle...)

 

düş hekimi yalçın ergir            http://www.ergir.com

 (Küçük Mutluluklar: "Düş Hekimi - 2" kitabından - Çınar Yayınları)

 

 

 

 

 

 

  Düş Hekimi Yalçın Ergir

Facebook Paylaşım Sayfası

https://www.facebook.com/dushekimiyalcinergir