8 yaşında olsaydım
ve ayrı bir odam olsaydı;

tavanın tam ortasında ipten bir salıncak olurdu mutlaka. Kısacık boyumla hoplayıp tahtasına, hep sallanırdım doyasıya. Gözlerimi kapardım yukarıdan aşağıya inerken; içim kalkardı başlayınca yükselmeye.

Başucumdaki lamba, içinde ışık yanan bir Dünya küresi olurdu. Fırıl fırıl çevirip, parmağımı bir noktaya koyar; bitmez sorular sorardım anneme.

Bir kurşun kalem, bir de kağıt dururdu Dünya'nın dibinde. Kağıttan uçak yapmayı öğrenince, komşular şikayete gelirdi, her yer çakılmış uçaktan geçilmeyince.

Bir duvar Güneş sarısı boyanmış olurdu, diğer duvarlar deniz mavisi ve orman yeşili; kapının olduğu duvar da sevgi kırmızısı olurdu herhalde.

Renk renk boya kalemleri ve kalemtıraş dururdu alçak masanın üzerinde. Sarı duvardan başlayıp, hiç yer kalmayıncaya kadar bütün duvarları boyayıp – çizerdim özgürce.

Simsiyah boyardı tavanı; binlerce fosforlu beyaz nokta da koyardı babam, yıldız gibi dursun diye. Hep aynı yıldızlara değerdi ayaklarım, salıncağa bindiğimde.

Perdeleri ardına kadar açardım yatağa girmeden önce, hem yıldızlı tavan devam etsin diye, hem de sabah olurken Güneş ilk bana değsin diye.

Teneke saksısında benim sulamam gereken bir çiçek, koymam gereken ekmek ve su olurdu penceremin önünde.

Bazen ters yatardım yatakta. Bazen de altına saklanırdım kimse bilmese de. Belki Kızılderililer, belki kovboylar; en güzel düşleri kurardım yorganı tepeme kadar çektiğimde.
.
.
Sanırım çok şeyin değiştiğine inandırılıyor insanlar yaşları ilerledikçe;
ama bu oda hususu pek değişmiyor galiba, insan 58 yaşına gelse bile...

düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com

 

http://www.ergir.com

 

  Düş Hekimi Yalçın Ergir

Facebook Paylaşım Sayfası

https://www.facebook.com/dushekimiyalcinergir