BİR ÜNİVERSİTEDE KONUŞMAK…

 

Öğrenciyken, Boğaziçi Üniversitesi’nde Üniversitelerarası Tenis Şampiyonası olmuştu; ben de Hacettepe Üniversitesi’nin tenis takımı kaptanı olarak yurtlarında misafirdim.


Sabah otobüsten inip kampüse vardığımda muhhhteşem bir ortamın içinde bulmuştum kendimi. Maçlar yokken varyanttan Boğaziçi’ne inip, turluyor, sonra da o ince kapıdan girip üniversiteye tırmanıyordum. Günlük yaşam da çok kaliteliydi, orada hele Mayıs ayında ders çalışmak falan imkansızdı.

 

İyi ki orada öğrenci değildim. Bu güzellik insanı yoldan çıkarırdı; çaka çaka başım döner, mahvolurdum.

** ** **

 

2015 MAYISI

 

Silmekle başa çıkmak mümkün değil; hatta bulaştıkça daha beter oluyor – kask camındaki sinek ölülerinden yolu göremiyorum.


Ama görebildiğim de tarifsiz bir güzellik; motosiklet ile eski yoldan Bolu’ya gidiyorum.
Eğitim Fakültesi Öğretim Görevlisi sevgili İlknur Karageyik ve Bolu Vali Yardımcısı sevgili Abidin Ünsal’ın çok içten davetleri ile konuşmacı olarak İzzet Baysal Üniversitesi’ne davetliyim; o ortama başka nasıl gidebilirim??


Gölköy’e varıyorum. Giriş kapısında konuşmacı olduğumu ispat ettikten sonra akademik kadro ile göl kenarındaki kampüste yemekteyim. Çevrede öğle tatilindeki öğrenciler; hepsinde huzuru, güler yüzü görebiliyorum.

 

 

Arka planda Aladağlar ve sanki sonsuzluğa uzanan yemyeşil orman. Yıllar önceki düşüncemdeyim:


- İyi ki burada öğretim üyesi değilim; bütün öğrencilerle yoldan çıkar, ormanda kaybolurdum…
** ** **


GÜZEL SANATLAR TOPLULUĞU


İlknur Karageyik, Resim-İş Eğitimi Ana Bilim Dalı’nda öğretim görevlisi; tanıdığıma çok mutlu olduğum, çok güzellikler öğrendiğim bir gönül insanı. Her yeri ama her yeri boyuyor; gerek üniversite – gerek köy okullarının öğrencileriyle. Okulları, alt geçitleri, düşleri…


Ve köy ilkokullarından gelmiş paha biçilmez el yazısı mektuplar dolu masasında, gözleriniz dolar okuduğunuzda. Mudurnu’nun nasıl Dünya Mirası niteliğinde olduğunu anlıyorum birikimlerini paylaştıkça. Tombalacık Halime’nin buruk öyküsü de var, öğrendiklerimin arasında.


Bolu Belediyesi Başkan Yardımcısı sevgili Emine Davarcıoğlu da gelmiş konuşmamıza. Öyle mutlu oluyor ki insan, bir şehir idaresindeki insanların kapılarının, ardına kadar düşlere açık olduğunu gördüğünde. Bunun “işi - gücü bırakıp gelmek…” değil; “düşlerin de iş – güç” olduğunu anlayınca.

 

 

 

 

Vali Yardımcısı sevgili Abidin Ünsal’ın, Köroğlu heykelciğini verdiği konuşması da, klasik bir bürokrat konuşmasından çok uzaklarda – galiba hepimiz çok mutluyuz – çok da kendimiz gibiyiz o ortamda.

 

 

 

Az kalsın konuşma yaparken hiç fotoğraf olmayacaktı şu anda paylaşabileceğim. Dişhekimliği Fakültesi Dönem 2 öğrencisi sevgili Sinem Savaş, çektiği kareleri verdiği için ona da, selfie çektikleri arkadaşlarına da (ertesi gün sınavları olmasına rağmen dinlemeye geldikleri için kızarak :) teşekkür ediyorum.
** ** **


KONUŞMA SONRASI


Resim-iş eğitimi Anabilim Dalı Başkanı sevgili Alpaslan Uçar’ın fantastik dünyasının, fantastik odasındayız. Büyüleniyorum odasındaki detaylardan, çantamı filan unutuyorum odasında, resim sergisinin açılışına giderken.

 

 

Sevgili Mahmut Öztürk’ün ve sevgili Burcu Günay’ın sergilerini geziyoruz. Bolu’da acayip bir dünya kurulmuş, musluklarından kalite, güzellik ve emek akıyor sanki – bu hissi yemekte Müzik Eğitimi Anabilim Dalı öğretim görevlileri sevgili Serkan Ece, Dolunay Akgülbarış ve Murat Uçar, Resim-iş’den sevgili Meral Per Dabancalı ile sohbet ederken de hissedebiliyorum.

 

 

Öğrenci sevgili Hatice Kurnazaslan’ın mavi tablosunun içinde düşüyorum. Bu kadar mütevazı bir görüntünün altında, acayip derin bir evrenin ucunu görüyorum. O mavi tablo yeteri kadar büyütülebilse, içinden bir milyon ayrı tablonun çıkacağını sanıyorum.

 

 


Akşam öğrencilerin “Mecburiyet Caddesi” dedikleri İzzet Baysal Caddesi’nde, Oklava’dayız. Öğrencilerden sevgili Ersin Alemdar’ın mekanı; bir daha İstanbul’a gidersem mutlaka uğrayıp mantı gibi yaptıkları gözlemelerinden yiyeceğimi biliyorum.
** ** **


GECE


Vali Yardımcısı sevgili Abidin Ünsal’ın efkarlandıran bağlamasını dinledikten sonra, o gece üniversitenin orman içindeki sosyal tesislerinde kalıyorum. Sabah 5’te muazzam bir kuş korosu uyandırıyor. Betona döndüğümde, sabahları dinleyebilmek için bu senfoniyi kaydediyorum.


Bu orman içinde öğretim üyelerinin lojmanları da var. Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Başkanı sevgili Zeynep Balkanal’dan, geçen senelerde çöpleri karıştırmaya gelen ayı hikayesini dinliyorum.


Göl kenarında ders çalışanlar, kuş sesleriyle uyananlar, sınav soruları hazırlarken ayı görenler…


Aklıma “Beyaz Balina Aydın” öyküsünde: “Aydın…” diye bağırdıklarında kıyıya gelen balinanın başını sevip okullarına giden Gerzeli çocuklar geliyor.
** ** **


ERTESİ GÜN


Bir grup öğrenciyle yaylalardayız. Önce ver elini Gölcük Tabiat Parkı. Yanımda yeni arkadaşım: sevgili Sinan Karaman. İşletme Fakültesi öğrencisi ve akşamları mekanlarda klarnet çalarak geçiniyor. Boş zamanlarında da tek başına ormanlarda dolaşıyor. O kadar benzetiyorum ki yalnız gezgin ruhunu kendiminkine - büyük ihtimalle ayıların dibinden birlikte de geçeceğiz.

 

 

ODTÜ’de yaptığım bir konuşma sonrasında bir öğrenci yanıma gelip: “Bu deney tüpünün bende çok anısı var, onu size vermek istiyorum” demişti. Aynı duyguyu yine yaşıyorum; sevgili Sinan’ın o sırada yanında “Bolu Pasaportu” diye Bolu’nun detaylarını anlatan küçük kırmızı kitapçığı verdiğine onu armağan ediyor bana. O kadar farkındayım ki nasıl değerli bir şey paylaşıldığının.


O sırada Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nden sevgili Arzu Selçuk telefon ediyor ve 12 Mayıs’taki Bilim Şöleni’nde konuşma yapmaya davet ediyor. Çok üzülüyorum bu kadar onur veren bir davete gidemeyeceğim için; artık odamdan çıkacak vaktimin olmayacağı bir haftanın beklediğini biliyorum.


Göksu Tabiat Parkı’na vardığımızda, fotoğrafçılıkta da almış başını gitmiş öğrenci sevgili Emre Özalp ile sohbet ederken, bütün kollarımıza karıncalar atlamış halde yuva fotoğrafı çekerken, gruptan kopuyoruz.

 

 

 

Sonra da ver elini Aladağ Orman İşletmesi, bin bir billur pınar, fedakar ormancılar…
** ** **


DÖNÜŞ:


Bu kadar oksijen fazla, otobüste herkes bağıra çağıra oynaya şarkılar söyleyerek giderken, dönüşte hepimiz pestil gibiyiz; daha da yolum var benim –
uykum vaaaar ; ben nasıl atlayıp motora Ankara’ya döneceğim??


Yarın öğleden sonra da Başkent Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Öğrencileri’ne bir konuşmam var; hazırlanmam gerek ve acayip zamanım dar. Tam bu satırları yazarken sevgili Çiğdem Cengizhan geliyor ziyarete ve bazı satırlar onun yanında, onun sayesinde oluşuyor.

 

 

** ** **

 

DÜŞ


İlk, Boğaziçi Üniversitesi’ne bir tenisçi olarak gittiğimde başımın ne kadar döndüğünü fark etmiştim, eğitim ortamının bu kadar güzel yüzüne tanık olduğumda.


2015’de İzzet Baysal Üniversitesi’nin güzel ortamı ve güzel insanlarından koparken, ilanen Boğaziçi Üniversitesi idarecilerinden de rica ediyor; seneye bir düş hekimi olarak o ortama yine gelmeyi, öğrencilerle paylaşımda bulunabilmeyi düşlüyorum...


düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com

8 mayıs 2015 / ankara

 

 

 

  Düş Hekimi Yalçın Ergir

Facebook Paylaşım Sayfası

https://www.facebook.com/dushekimiyalcinergir