Çikolata?
Babanlar seni de götürmüşler bayram ziyaretine ve bir köşede
otururken sana da uzatılıyor o şekerlik.
İçinde lokum, bir sürü badem şekeri, birkaç tane de yaldızlı
çikolata. Allak bullaksın malak yalamış gibi taranmış saçlarınla;
için parçalanarak o beyaz şekeri alıyorsun –
ama içi gülen gözlerle sana çikolatayı uzatıyor sımsıcak iki parmak.
Okuldasın; bu kadar mı berbat olabilir ucuz çikolatalar, ama
içlerinden futbolcu resimleri çıkıyor Zambo’ların. Açık hava
sinemasında dudakların, burnun, gömleğin, pantolonun her tarafınla
yemişin frigo buzu, vıcık vıcık ellerin.
Şemsiye çikolatanın neredeyse yaldızı da yenecek. O para çikolata en
fazla 1 saat açılmadan durabiliyor alındığında. “Aaah Belinda” der
gibi “Tavşan Çikolata”.
Yurtdışından üçgen üçgen çikolatalar gelmiş; “günde 1 taneden fazla
yenmeyecek!”miş. Tek tek sayılıyor ve saklanıyor (ve bulunuyor)
üçgenler. Mutfakta en yukarıya konmuş kırmızı kutudaki Kakao; onunla
kaymaklı sütü bile içebilir insan.
Parmak çikolata, draje, Prenses, gofretler, gofretler, gofretler;
hayata girip çıkmış bin bir aşk gofretler. Pastaneler, büfeler,
bakkallar, yılların ardında baş döndürücü Duty Free Shop’lar.
Bir Achilles tendonudur; ama kimsenin CV’sinde geçmez çikolata
kelimesi. Olsa olsa bir Facebook sayfasında geçebilir - kargo ile
kimin gönderdiği belirsiz düş hekimi çikolataları gelişinin ertesi.
Kime teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Gönderen saklamış adını; biraz
araştırsam, belki de Willy Wonka ismine ulaşacağımı düşlüyorum.
Sağlık emek ister;
çikolata yiyebilecek durumda olmak bir sembol ise,
sadece bu hak için bile emek vermeye değer…
düş hekimi yalçın ergir
http://www.ergir.com
|