ELEKTRİK KESİLMİŞTİ…
(daha ne istenebilirdi?)


- A-ha; elektrik kesildi!..


Resmen cart diye gidivermişti elektrik; o kesintisiz güç kaynağı da bitmiş, bi bok seyv edemeden o innncecik ekranın karşısında kalakalmıştı.


Aslında n’olacaktı, alt tarafı Metin3 beta oynuyordu, ama beterin beteri olmuştu:
internet minternet hiççç yoktu ve feysdeki o iki bin yedi yüz “yüzünü görmediği” arkadaşından kopmuştu.


O gün ilk defa erken çıktı işinden. Sokakta iki çocuk gördü, gözlerine inanamadı:
sokakta iki gerçek çocuk oynuyorlardı; hatta galiba teki kahkahalar atıyordu.


N’olmuştu; dershanelerin, internet kafelerin bir jeneratör alacak parası mı yoktu? Yoksa jeneratör koyacakları köşeye, iki sandalye daha mı konmuştu?


Galiba metro da çalışmıyordu. Şimdi POS cihazları da çalışmazdı; bir AVM’ye gidip kazanacağı parayı altı taksitle borçlanamazdı. Altı bin senedir ilk defa o saate, hem de yürüye yürüye evine doğru gitmeye başladı. Trafik lambaları çalışmazken, o yeşil lambadaki yürüyen adamdı.


Oflayıp poflarken yoldaki detayları, komik şekilli ağaçları, kediye kafa tutan saksağanı gördü – çok keyif aldı. Bu yürümeler, gülümsemeler falan hiç hayra alamet olamazdı, elektrik kesilince galiba onda da bir kısa devre olmuş, seksen –doksan dakikadır bir twit bile atmamıştı – galiba Mayalar haklıydı.


Derken bir at arabası belirdi. Bu gerçek olamazdı, bir oyuna fazla kaptırmış olmalıydı.


- Atla gardaş…


Android bir bakış atıp bindi ona, oturdu arabacının yanında. Bir pala bıyıklı, ensesi kırış kırış arabacıya, bir ayaklarının altından geçen yola, bir de ata bakıyordu. Atın kuyruğuna, süslemelerine, birden durup yola pislemesine. Bir “Deeeeh!..” sesiyle tekrar ilerlemesine bakarken 6 yaşında bir çocuk halini alıyordu.


Bu nalların yolda çıkarttığı ritmik sesleri, arabanın gıcırtısını, arabacının “Çüüüüüş...”ünü, dudaklarını titreterek kişner gibi: “Brrrrrrrr…”ını hiçbir siteden mp3 olarak indiremeyeceğini biliyordu.


Evlerine yakın bir yerde indi; bir yandan yürüyor, bir yandan “şimdi tahta mandallarla yüksek gerilim hatlarına nasıl kocaman çamaşırların asılabileceğini” düşünüp sarı bir ikon gibi gülüyordu.


Kar yağıyordu. Geçen yüz yıldan beri selam vermemiş olsa da sitedeki komşularına, o şişko kardan adama kimseye çaktırmadan selam veriyordu. Acaba bu kardan adam hep var mıydııı, yoksa yolda hep telefonla konuştuğundan farkına mı varamamıştı???


Güneşin hep erken battığı koca bloklardaydı. Asansör çalışmıyordu, merdivenlerden çıkacaktı ve çıktı. O bacaklar ilk defa bu kadar çalışıp, bu kadar bir işe yaradı. Lastik izli göbeğinden bir miligram azalmış, kalp damarlarındaki tıkanma süreci 5-6 dakika duraklamıştı.


Kapının önüne geldiğinde harekete hassas ışık yanmamıştı – ama kapının dibinde ruha hassas bir mum vardı. Tepede zavallı bir akıllı sayaç ona bakarken, o kör güvenlik kamerasının önünde burnunu karıştırdı.


2 kısa tak, 1 kuvvetli tak’la kapıyı çaldı. Karısıyla evlenmeden önce de penceresini böyle parolalı çalardı. Şimdi her parola dendiğinde annesinin kızlık soyadının birinci ve üçüncü harflerini anımsıyordu. Zaten artık evlenmişti, öyle parolalara, bir yerlere kaçmalara, el ele yürümelere, bir duvarda ayakları sallamalara falan ne gerek kalmıştı?
Kapı bir düğmeye basılmadan elle açılmıştı, karşısında kişisel telefon sesi olmadan, “Slm” bile yazmadan, karısının ta kendisi vardı.


Ağlayabilirdi; sofrada bile mum vardı. Kimsenin bakabileceği bir ekran, yazabileceği bir klavye yoktu.


Elektrikli ocak, mikrodalga çalışmadığından ortalığı mangaldan yükselen nefis bir koku sarmıştı. Doğalgaz da olmadığından ev çok soğumuştu; elde mumlar, dolaptan baklava desenli kazaklar çıkartılıyordu.


O akşam konuştular;
o akşam ilk defa karşılıklı oturup bir ekrana bakmadan,
hatta tabaklarını alıp ayrı odalara kaçmadan konuştular,
konuştular, konuştular.


Yıllardır en sıcak gecesini yaşayan kaloriferlerin yanmadığı evde,
yemekten sonra da aynı odada oturdular;
aynı yatağa yatıp birbirlerine sımsıkı sarılarak ısındılar.


** ** **
O gece telefonlar değil,
ruhlar şarj edilmişti.


Ama sabah gözlerini açtıklarında hüzünle fark etmişlerdi;
başlarına elektriğin kesilmesinden daha büyük bir felaket gelmişti.


Onlar ormandan odun kesme, kuyudan su çekme,
bir motifli kazak örme düşlerindeyken - düş bitmişti:
elektrik geri gelmişti…


düş hekimi yalçın ergir

 

http://www.ergir.com

 

 

 

  Düş Hekimi Yalçın Ergir

Facebook Paylaşım Sayfası

https://www.facebook.com/dushekimiyalcinergir