- Peki dersi kim veriyor??
- Boğaçhan Teleri.
- Geliyorum…
** ** **
Çok kızgınım bu gece kendime, çook;
bir o kadar da kırgın, şu masaya gelip oturunca -
şu satırları yazarken fona Vangelis’in:
"Denizin Küçük Kızı"nı (La Petite Fille de la Mer'i)
koyunca.
Çünkü az önce denizi olmayan Ankara’da su üstüne çıktım
yıllar sonra ve uzun süre bir balık gibi çırpınıp durdum
yol boyunca.
Çünkü yıllar önce bana dalmayı öğreten, sualtına fena
halde aşık eden, balık adam brövemi aldıran Boğaçhan
Teleri’nin, Ankara Sualtı Kulübü'ndeki scuba dersini
dinledim yine nefesimi tutarak -
neredeyse yanımdaki öğrenciye işaretle:
- Havam bitti… diye ahtapotuna talip olarak.
Ne kadar özlemişim gelecekte “Bir Boğaçhan Teleri
vardı..." diye anlatılacak öğretmenimi dinlemeyi,
ne kadar özlemişim anlatım stilini, anlattığı sualtının
büyülü hikayelerini,
ne kadar özlemişim çook yüksekleri özlediğim kadar, çook
derin mavileri.
Kaç sayılı gün varken tek kullanımlık yaşamda,
sadece bu ülkeyi tanımaya sığmayacak zamanda,
ne göller, ne çöller, ne dağlar, ne ormanlar, ne
insanlar varken bir günlük uzaklıkta,
daha bu sabah Uranüs – Jüpiter ve Satürn aynı hizaya
gelmişken bulutların ardında -
hiç değer mi zamanı, coşkuyu, incir nukleolusunu
doldurmayacak nafile hesaplaşmalara kaptırmaya?
“Çok insan 25 yaşında ölür; 75 yaşında gömülür…” dedi
Hasan az önce. Doğru; bence de kimi insan 75 yaşında
doğar, Benjamin Button gibi gençleşir azim ve aşkla
devam ettiği yolda.
Çok kızgınım bu gece kendime, çook;
bir o kadar da kırgın, şu masada dinleyicisiz satırları
yazdıkça
ve içimde Olympos’un ateşi yandıkça.
Bu akşamki ders de bir ders olsun bana;
asla ara vermemeliyim bu çook sevdiğim okula.
Tüm dersleri alırken yolculuğumda,
öğrendiklerimi uygulamalı ve öğretmeliyim
dört dakikalık hayatım boyunca
ve her sabah, ama HER sabah yeniden doğmalıyım -
eğer Hüseyin Gazi sırtlarından güneş o gün de ilk
doğduğu heyecanla doğacaksa…
düş, ama çok düş hekimi yalçın ergir (canlı)
www.www.www.www.www.... |