... ve odaya dolan Eddie Vedder’in Guaranteed şarkısı:
https://youtu.be/Mwx3RvDWvDM?list=RDMwx3RvDWvDM
Bu yoğun iş gününün son diliminde, Charlie Chaplin’in
Şehir Işıkları çıkmıştı karşıma. Albert Einstein ile
fotoğrafları vardı filmin 1931 yılındaki galasında.
Güneş ıssız bir tarlanın çamurlarına gömülürken, gidip
bizim Şehir Işıkları’nın fotoğrafını çekmek için yanıp
tutuşmuştum o anda.
Termosumda çayım, Eti Pizza Kraker, 2 elma ve fotoğraf
makinemle düştüm yola, insafsız balçık tepelere -
insansız tarlalara.
** ** **
Önce Ay gösterdi kendini; vallahi billahi konuştum
onunla. Boyum en az 20 santimetre uzamıştı o yapış yapış
çamurda. Bana en yakın insan, tepemden geçen uçağın
pilotuydu o anda.
Ay, “Selfie”sini verdi bana; biz konuşurken Güneş zaten
çoktan gitmişti başka bir diyara.
Ben de fotoğrafını çekmek, gözleri görmeyen bir çiçekçi
kıza anlatmak için döndüm yüzümü Şehir Işıkları’na.
Cep telefonum arabanın üzerindeydi, bir onunla fotoğraf
çektim, bir de fotoğraf çekmek için yapılmış fotoğraf
makinasıyla.
Ortalık kapkaranlık olmuştu ve köpek sesleri gelmeye
başlamıştı kulağıma.
Resmen bir korku basmıştı o mutlak yalnızlığımda. Hemen
daldım arabama ve o çamurlu yolda bir öne - bir geriye,
bir öne - bir geriye... en az 4 dakika da burnumu
çevirebildim öteki tarafa.
Ve hoplaya zıplaya karanlığı yarmaya başladım, o
karanlık kıvrım kıvrım toprak yolda.
Birkaç yol ayırımında emin olamasam da, hiç sapmadan
devam ettim aşağılara.
Çok mutluydum o anda – ama cep telefonumun olmadığını
fark ettim, telefondan “Guaranteed”i dinlemek istediğim
anda.
TELEFON ARACIN ÜZERİNDEYDİ VE YA ÇAMUR TARLADA, YA DA
YOLDA BİR YERLERDE YUVARLANIP GİTMİŞTİ ARACIN
TEPESİNDEN, O ZİNNNNNDAN GİBİ KARANLIKTA.
Tek başınaydım, başka bir telefonum da yoktu;
o tarlaya varsam bile çaldıramazdım -
bir dosta telefon edip çaldırtamazdım da.
Kimseye haber de veremezdim o akşam:
şehirden uzak, kapkaranlık, çamurlu bir tarlada telefon
aradığımı -
belki köpekler tarafından kovalandığımı da.
Ama garip bir şekilde korku, morku kalmıyordu böyle
zamanlarda.
En kötü ihtimalle sabah gün doğarken yine gelirdim,
hatta belki de telefonu bulamaz, yağmur gibi mesajlar
almaktan kurtulurdum da.
** ** **
Aracın farında bir çift tavşan gözü değil, bir telefon
parlıyordu toprak yolda.
Ay göz kırparken bana; çamurlu telefonda Eddie Vedder
bir şeyler anlatıyordu dönüş yolunda:
GUARANTEED çeviri:
bükülmüş dizler üzerinde
özgür olabilmenin hiç yolu yok
boş bir kupa kaldırıp, sessizce soruyorum
tüm hedeflerim kendim olarak kabullenecek
böyle nefes alabilirim...
çemberler büyüyor ve insanları bütünüyle yutuyor
hayatlarının yarısında hiç tanımayacakları eşlerine
hoşçakal diyorlar
sorularla dolu bir akıl ve ruhumda bir öğretmen
bu böyle sürüp gidiyor...
daha yakınıma gelme, yoksa gitmem gerekecek
beni çeken yerler yer çekimi gibi tutuyor
eğer beni evde tutabilecek birisi olsaydı
o sen olurdun…
aldıkları kafeslerin içinde karşıma çıkan herkes
beni ve gezginliğimi düşünüyor
ama ben asla onların düşündüğü değilim
öfkeliyim ama tüm düşüncelerimde safım
ben yaşıyorum...
saçlarında rüzgar, her yerin parçası olduğumu
hissediyorum
varlığımın altında kaybolmuş bir yol var
gece geç saatte ağaçları duyuyorum
ölülerle şarkı söylüyorlar
başımda…
olacağım bir yol buluncaya dek bana bırak
beni bir uydu farz et, sonsuza dek yörüngede
tüm kuralları biliyordum
ama kurallar beni bilmiyordu
garantili...
** ** **
Ve çamur içindeki ayakkabılarımla varıyordum masama;
bu gece sıcağı sıcağına bu satırları yazmaya -
bir dosta dokuna dokuna bu duyguları paylaşmaya…
yalçın ergir / düş hekimi – garantili
http://www.ergir.com
|