BİSİKLETLE İNEBOLU'DAN - CİDE'YE

2017 Temmuz

 

 

 

- Gitme o yoldan bisikletle...

dedi, bölgeyi çok iyi bilen sevgili Orkun Yılmaz.


- İnebolu’nun batı sahil yolu çok ıssızdır, çok rampalıdır, virajlıdır, dardır, bozuktur. Kimse kullanmaz o yolu; başına bir iş gelse kimsenin haberi olmaz. Gel sen İnebolu’nun doğusuna, işlek Abana yoluna git...


diye devam etti hastamın babası, Kastamonu Eczacı Odası Başkanı dostum.
** ** **


Ama ben çook istiyordum; kan ter içinde de kalsam, bu sağ tarafı deniz, sol tarafı orman ıssızlıkta yol almayı - akşam çadır kurmayı ve sadece hiç ışık olmadığında görünen yıldızlara bakıp düşler kurmayı.


İnebolu – Amasra arasının bakirliği yakında viyadüklerle, tünellerle, bol şeritli yollarla son bulacak. Bu yol böyleyken, böyle hissedilirken ve gidilebilirken, şimdi güzel.


Avrupa’da bisiklet tutkunları, böyle bir ortamın hala olduğunu öğrendikleri an, soluğu orada alıyorlar.

 

Geçenlerde 2 bisikletli kız geçmiş Çin’den gelen – otobüs molasında çay içerken hep bunları anlattılar.


GİDEBİLMEK Mİ?


O da ayrı bir hikaye bir Ankaralı için. Çünkü bisikleti bagajına koyup, İnebolu’ya direkt giden bir otobüs yok!
Gece 24:00’de Kastamonu otobüsüne binip 04:30’da terminalde inip, İstanbul’dan gelecek İnebolu otobüsünü beklemeniz lazım.


Aslında Kastamonu’dan İnebolu’ya saat başı minibüsler var ama büyük bir bagaj yeri yok; yolcuların kucağında gidecek hali de yok.


- Olsun... dedim; hele bir Kastamonu’ya varayım, onu da orada düşünürüm. Burada düşünmek demek; garanti gidememek demek.
** ** **


Sabah 07:30 AŞTİ’de, koydum bisikleti otobüsün bagajına; çıktım ne olacağını tam kestiremediğim yolculuğa.


Kaptan İnebolulu; çok sevdik birbirimizi. İner inmez Kastamonu’ya, seferber etti terminali.


Sonuç: İnebolu’ya giden dolu bir minibüs; şoförün arkasında kocaman bir bisiklet: “neymiş - adamın bi düşü varmış...”
** ** **


İnebolu’da; eski Türkiye’deyim. Daracık daracık sokaklar; sanki değil - kesin hep iyi insanlar.
Bu sıcaklıkta esnaftan sevgili Fatih Gözen’den o kadar çok detay öğreniyorum ki.


Dükkanında çay içerken babasının 1948’de çekilmiş fotoğrafı dikkatimi çekiyor. Saygı ve hayranlıkla inceliyorum fotoğraftakileri.
** ** **


Şu anda solumda kara bir deniz; önümde çay bardağı, paylaşıyorum hissettiklerimi.


Yarın sabahtan itibaren en önemli kavramlarım: sağlık ve su.


Şarj, internet vs. çok önemli değil.
Tesis ihtiyacım da yok; sol arka çantamda çadırım, uyku tulumum ve yıldızlarım var –
her koy benim.


Nereye kadar gideceğim de önemli değil –
bugün İnebolulu kız her ne kadar:


- Tavsiye etmem; çok bozuk o yol... dediyse de, gideceğim yön önemli.


Bu bir tercih meselesi; son derece konforlu bir araçla gidilecek, omuz omuza yürünüp sofradan kalkamaz hale gelinceye kadar yenilecek bir tatil de bir seçim.


Güneşte ya da bardaktan boşanırcasına yağmur altındaki ıssızlıkta, telaşsız yol almak da.


Ben tercihimi zahmetten yana yapıyorum; bir şey olacağını da sanmıyorum.


Zaten içinde bir kötülük yoksa, çok da istiyorsan, sürekli: “ya bir şey olursa?” diye kendin gibi yaşanmayacağını, dört yaşından - dizlerimdeki kabuklardan beri iyi biliyorum.
** ** **


Yarın sabah erkenden nereye kadar gidebilirsem, ıssızlığa kanat çırpmaya başlamayı diliyor;
"Uçarkuş'un Yeri" Çay Bahçesi / Boyranaltı -İnebolu'dan sevgilerimi sunuyorum...

dhye

*******************************
 

 

 


Hava kararırken Fakaz’a vardım; ama ben böyle dik, uzun, sık, keskinden de keskin virajlı, mıcırlı rampalar hayatımda görmedim.

 

Geçen yaz bisikletle 5 ülke gezdim, bugünkü kadar insanüstü kuvvete ihtiyaç hissetmedim.


Fransa Bisiklet Turu’nda yarışmacılar yüksüz 6-7 kiloluk bisikletlerle tırmanıyorlar kaymak gibi asfaltlı - karşıdan kamyon çıkıvermeyen rampaları.


Benim yolumda keskin virajlarda 2 araç karşılaşırsa önce teki bekleyip yol veriyor; ardından kendisi geçebiliyor.


Keskin virajlı asfaltta hep ama hep mıcır var. Yani yavaş gitmezsen inişte, kayıverip 300 metreden denize uçmak an meselesi.


Dayanıklılığın dibine kadar test edildiği bu ortamdan benden önce de bir bisikletli geçmiş
ve %10 eğimle uzuuuuuuun tırmanışı gösteren tabelalara hep kalemle: “%100 yazıp bir de bisiklet resmi çizmiş. O kadar iyi anlıyorum ki onu, bazısına kalp şekli koyuşunu.


ÇÜNKÜ bu az hak verecek olsa da; muhhteşem bir eziyet. Kova kova terlesem de, içtiğim 4,5 litre suyu sadece ter ile atsam da bu yol mutlaka yaşamda bir kez böyle metre metre geçilmesi gereken, çok babayiğit bir yol.


Fakaz’a vardığınızda kendi yanaklarınızdan öptürebilecek bir zafer sarhoşluğu.
Bugün talihim vardı – bu dik mıcırlı virajlar bir de yağmur yağsaydı; yüklü bir bisikleti kamikazeye dönüştürürdü.


Umarım yarın “daha da beter” dedikleri gideceğim yolda yağmurda santim santim gitmek zorunda kalmam.
 

Yağmurda bisiklet kullanmak aslında şahanedir – ama bu diklikteki kaygan dönemeçlerde yüklü iki tekerle yolculuk; tsunamide yelken yapmaktan daha az riskli değildir.


Ekte bugünden kareler,
taşlaşmış eklemler,
kapanan gözler
ve tabii ki sevgiler...

dhye
 

 

 

 

 

 

 

 

*******************************

 


bu sabahki sıkı kahvaltı da bu yüzer otelde;
sonra isterse gelsin %10,5'lar...
dhye


 

*******************************

 



bizim dünkü tabelalara: %100 yazan bisikletçi buralara gelememiş ya da yazacak hali kalmamış :)= Fena yağmur geliyor, arkadan sallananlar sırılsıklam tişörtler...
dhye
 


 

*******************************

 

 

 

Şahane Perişanlıklar...

 

 

 


Bu yazıyı; tam şu anda Cide’de fırtınadan sonra gökte beliren Ay-Yıldız’a yazıyorum. Onlar ellerinden geleni yaptılar - artık okumasalar da olurlar bana hissettirdiklerini.


Bir şahane perişanlık gecesinde; yaşamı daha da değerlendirenin:
hazır, “son tüketim tarihi: yüzyıllar” olan, genetiğiyle fena oynanmış düşlerin değil –
“bugün var - yarın yok” “kişiye özel” düşlerin peşine - (o da bugün) düşmek olduğuna inanıyorum. (yarın’ı gören var mı Güneş’ten başka?)


Bu konuda verilecek emeğin; farkına varılmadan ölünse de asla boşa gitmeyeceğine inanıyorum.
Yüklü bir bisikletle; bir amansız güzergah İnebolu – Cide rampaları. Evet; perişan oldum – çook perişan oldum;

"ne gerek var??" dendi,
bu fırtınada sahile kuramadım çadırımı... vs vs.


Ama sonuç?:?:


"Şu anda tarifsiz mutluyum"


“Bu seni mutlu ediyorsa; o kadar da yanlış değildir” diye bir şarkı var ya -
tam şu anda: “N’olacak; çok istersem Ay-Yıldız’a bile gidebilirim...” diye hissetmiyor muyum?


“Sonuç doğruysa, çözüm de doğrudur diyor, armağan yaşamın: “sahibinden / az kullanılmış” olarak iade edilmemesi gerektiğine inanıyorum.
** ** **


Artık işime gücüme dönme zamanı geliyor;
ama önce Rıfat Ilgaz’ın “kiminle konuşsam kültür fışkıran” diyarının tadını çıkartmayı diliyorum.


Ay-Yıldız’ın altında bol düşlü geceler, mutluluk verecek şahane perişanlıklar hepimize
ve içten sevgiler –


bana mı öyle geliyor ama; çook teşekkürler esirgemeden hissettirdiğiniz sevginize.
Yakında yine Ankara’dan görüşmek üzere...


düş hekimi yalçın ergir / cide
http://www.ergir.com

 

*******************************

 


yaşamda süzülmek… (emek emek tırmanıp)

https://youtu.be/fEadiKzzbgE

 

 

 

tavukların görünür -
insanların görünmez kanatları vardır


bu kanatlar komutları beyinden değil -
yüreğin derinliklerinden alır


belki niceliğini ters etkiler ama
tek kullanımlık yaşamın niteliği -
yürek komutlarıyla anlamlıdır…


düş hekimi yalçın ergir
http://www.ergir.com


müzik: free bird / lynyrd skynyrd

 

 

 

YAZININ DOĞAL FİNALİ:  DÖNMEK...     http://www.ergir.com/2017/donmek.htm

 

 

 

 

  Düş Hekimi Yalçın Ergir

Facebook Paylaşım Sayfası

https://www.facebook.com/dushekimiyalcinergir