Kavun Hikayesi...
 

SICAK!
Yolda yürüyorum ve inanılmaz güzel bir kavun kokusu geliyor burnuma. Az ötemde bir tekstil atölyesi var ve önünde kavun yiyen işçiler.

İçim yanık; ağzımın suyu akıyor ve yanlarına gidiyorum:

- Bir dilim de ben yiyebilir miyim?

- (son derece içten) Ne demek bir dilim? Buyurun, istediğiniz kadar yiyin; Denizli kavunu bu.

Bir tane yiyorum; ısrar ediyorlar – zorla veriyorlar ikinci dilimi de. Muhabbetle ayrılıyorum yanlarından.

Az ötemde bir market; 2 ayrı cins kavun satılıyor. Soruyorum çalışanına:

- Hangi kavun daha iyi?? Bir teşekkür olarak alacağım da...

- Kırkağaç daha iyi... deyip, canla başla seçmeye çalışıyor. Farkındayım; o kadar istiyor ki en iyisini verebilmeyi.

Elimde kavun; yine tekstil atölyesinin kapısındayım:

- Size çoban armağanı bir teşekkür edebilir miyim? Kırkağaç kavunu bu; afiyet olsun - mutlu olma sırası bende :)

Hal, hatır, sohbet - - - bu güzel insanlardan ayrılıyorum...
** ** **



Bir kavun çekirdeğini doldurmaz belki bu öykümüz.

Eğer dilenci değilse; New York’ta yürüyen kimsenin durup da hiç tanımadıklarına:

- Bir dilim de ben yiyebilir miyim? diye soracağını pek sanmıyorum. Sorarsa da, alacağı yanıtın terslik dozunu kestiremiyorum.

Ama; Anadolu’da birbirini hiç görmemiş, bir daha da hiç görmeyecek insanların yukarıdaki muhabbetinin de:
bu ülkeye özgü bir doğal zenginlik olduğunu,
sevgiye aç gönüllerin paylaştıkça doyduğunu,
bu satırların, yazılan duygularla okunduğunu,
ardımızdakilere iz bırakan en güzel yolların da -
bu kavun çekirdeklerinden oluştuğunu biliyorum...

düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com

15 ağustos 2017 - sevgi’li ankara

(& can çıkar - huy çıkmaz, eski bir yazı):  
http://www.ergir.com/2010/kucuk_bir_kebap49_oykusu.htm

 

 

 

 

  Düş Hekimi Yalçın Ergir

Facebook Paylaşım Sayfası

https://www.facebook.com/dushekimiyalcinergir