(fonda çalan: benim hala umudum var / mazhar alanson)

 

 

 

 

BENİM HALA UMUDUM VAR

(Mazhar Alanson’un “Benim Hala Umudum Var”ını dinlerken yazılmıştır)

 

 

“Her Şey Çok Güzel Olacak” filmini seyrediyorum, ayvayı çoktan yemiş Bodrum sahnelerini.

 

Ve aklıma Murat Güner’in milattan önce düzenlediği Bodrum gezisi geliyor.

 

Bir mayıs ikindisi; ya 19 mayıs tatili, ya da 27 mayıs tatili kapıda.

 

Çankaya Sineması’nın önünden sırtımda çanta, koşa koşa aşağıya iniyorum.

 

Karşıdan ablam geliyor.

 

- Nereye?

- Bodrum’a

- Annemlerin haberi var mi?

- İdare et işte, muck!

 

Tunus Caddesi’nde Murat’lar ve Tunç Okan’ın “Otobüs”ü bekliyor.

 

Tıka basa bir otobüs; içi öğrenci dolu. Sabaha kadar bağırış çağırış güneye gidiyoruz.

Bulutsuzluk Özlemi’nin “Güneye Giderken”i gibi.

 

Kan çanağı gibi gözler; Bodrum’dayız. Yani “bir zamanlar aşık olunan” “Bodrum Bodrum”da.

 

Pansiyona atılan çantalar; 2. Dünya Savaşı'ndan kalma ciplerle BOMBOŞ Gümüşlük’e varış.

 

Gece, Bodrum Limanı’ndaki mendirekte yatmışız; hepimizin gözü yıldızlarda, Kanadalı

gitarcı Jimmy’i dinliyoruz.  Leonard Cohen’in “Suzanne”ını ilk defa orada, onun ağzından

dinliyorum. Büyülenmiş gibiyim, her an ben de suyun üzerinde yürüyebilirim.

Hepimiz aşık, hepimiz umutluyuz. Güneş doğarken pansiyoncunun bisikleti üzerinde ıssız

sokaklar, ıssız Bodrum Bodrum sahilleri.

 

Ve 2001 yılında bir Cumartesi sabahı; müzik setimde yine Mazhar’ın sesi.

Bu kez “Bodrum Bodrum” değil; “Benim Hala Umudum Var” dolaşıyor ruhumun odalarında.

 

Pazartesi, sabahın köründe Ankara’dayız. Kimsede bağıracak çağıracak güç kalmamış.

Meclisin önünde iniyoruz. Cebimde beş kuruş yok, yürüye yürüye eve dönüyorum;

okula yetişmem gerek...

 

Bir dönemden minik bir kesit. Tatilleri otostoplarla yaptığım, terminallerdeki banklarda

sabahladığım, sabah nereye gideceğime oracıkta karar verdiğim, bir saat sonrasını

kestiremediğim bir dönemden minicik, minnacık bir kesit sizlere.

 

Not: O dönemden fark eden tek şey; şimdi iki saat sonrasını kestiremiyorum...

 

düş hekimi yalçın ergir   http://www.ergir.com

(bu yazı daha sonra Düş Hekimi - 2 kitabında yer aldı)

 

** ** **

 

Bay Murat Güner'i Takdimimdir:

(Liseden dostların mesaj panosundan)

 

 

PAZARtesi

 

İki erik, bir şeftali, bir elma, bir de muz

 

- al işte; yedikçe beni hatırlarsın.

 

Kapıdan çıkıyorum; dağ gibi yaşlı annemin, elime zorla tutuşturduğu torbadakiler.

Daha önceki başarısız teşebbüslerinden sonraki zaferi.

 

Bir ilişkinin ana hatları; yıllarca nasıl olur da bu kadar hiç değişmez?

 

Yine bir emekli evinde, mütevazi ve sıcak bir Pazar kahvaltısı. Yine yemek ısrarları,

yine itirazlar, önüme gizlice yeniden, yeniden konan reçeller, bin defa yıkanmış üzümler.

 

Evin; 3000 metreden aşağı atlamış, motorda 270 km'yi görmüş oğlu gelmiş;  hala:

" aman cereyanda kalmasın"lar, ardımdaki pencereyi kapatışlar, yine daha gitmeden

"bir daha ne zaman gelirsin?"ler...

 

"A Day In Life " şarkısındaki gibi; bazı şeyler hiç değişmiyor mu?

 

Değişimlerin gerisinde kalmak; "değiştirenler"in safında yer alamamak kötüdür.

Ama bazı şeylerin değişmesini de, umutsuzca HİÇ istemiyorum.

 

Önüme bin defa yeniden gizlice konan reçeller gibi;

torbamdaki iki erik, bir şeftali, bir elma, bir de muz gibi...

 

Sevdiklerimizin; yeni katılımlarla hayatımızdan eksik olmaması dileğimle, sizlere

"Şahane Pazar"sız, şahane pazarlar diliyorum.

 

düş hekimi yalçın ergir  http://www.ergir.com

   

** ** **

 

Roller değişeli çok oldu... kahve fincanı üç kere doldu boşaldı...sigara desen bir o kadar...

mahmur gözlü bir çocuk...mis gibi kokan taze ekmek...deminde bir çay...

 

- Baba bana sucuklu yumurta yapsana...

 

- Kac yumurtalı olsun...

 

- İki...

 

- Dedene de sor o kaç yumurta istiyor...

 

Üç kuşak kahvaltı ediyoruz...ama masada eksik var...o elleri öpülesi reçeller yapmış babaanne eksik...

daha doğrusu pazar sabahları eksik...fazla olan ise özlem...keşke bile diyemiyorum artık...

 

Şimdi sizden bir ricam var...benim için...yanı başınızdaki telefonun ucundaki annenize

“seni seviyorum” deyin...diyemeyenler...benimle aynı kaderi paylaşanlar için ise üzgünüm...

 

Ben de gidip diyeceğim...duyacağına da eminim...ama o özlem yok mu...o pazar sabahları

kendi elleriyle yaptığı akıtma...reçeller yok mu...

 

hadiii...

 

 

murat güner

 

 

PANO’YA DÖNÜŞ