serseri bir "Blues" yazısı

 

 

Ben ve Mr. Johnson

(ya da “Ben ve Üst Komşum”)

 

 

 

Üst komşum muayenehanenin kapısına dayanmıştı:

 

- Bir iş görüşmesi yapıyoruz, her taraf zangır zangır titriyor; müziğin sesini biraz kısabilir misiniz?

 

- Özür dilerim; tamam…

 

** ** **

 

“Tamam”dı ama aslında “eksik”ti; çünkü aslında yapmam gereken müziğin sesini kısmak değil, onu bir düelloya davet etmek ve içerideki halılı odama alıp divana oturtmaktı.

 

- Boş ver şimdi onları, yukarıdaki çatık kaşları, kireç gibi suratları;

dinle sana anlatacaklarımı…  deyip başlamaktı:

 

** ** **

 

Blues’un bir bebeği oldu;

adını Rock 'n' Roll koydular…

 

Blues;

Rock’ın atası, Amerika’daki siyahilerin, hüznün müziği. Kimi zaman pamuk tarlalarında gözünü masmavi gökyüzüne dikmiş ezilmişin yanaklarından akan; kimi zaman da ağlayan gökyüzünün sokaklardan akan gözyaşlarıdır.

 

1930’ların “Büyük buhran” yıllarında Robert Johnson diye bir Delta blues gitaristi vardı. Çok mahcuptu; dinleyicilere yüzünü dönemez, muhteşem bestelerini hep sırtı dönük duvara bakarak çalardı. Bu yüzden çekilebilmiş sadece iki fotoğrafı vardı.

 

Yere, duvara, tavana bakıyordu ama çok yürek yakıyordu; “bütün” kadınlara ve viskiye aşıktı, ölümü de 1938’de henüz 27 yaşındayken çalıştığı bar sahibinin karısına aşık olunca içkisine zehir katılmasından olacaktı.

 

Mississippi deltasında bir efsane kavşak vardır: Crossroads. 49. ve 61. otoyolların kesiştiği bu kavşakta Robert Johnson da Faust gibi ruhunu şeytana satmıştı.

 

Tam 29 inanılmaz beste yapmış – ölümünden sonra Eric Clapton’dan, Jimi Hendrix’e, Stevie Ray Vaughan’dan, B.B. King’e, Muddy Waters’dan, Bob Dylan’a, Lynrd Skynyrd’dan, Led Zeppelin’e bu Delta blues kralının bestelerini yorumlamışlardı.

 

Sayıları en fazla “onlar - on beşler”le ifade edilen dünyanın en pahalı taş plaklarının kahramanı da Robert Johnson’du.

Johnson için Eric Clapton “Me and Mr Johnson” albümünü yaptığında bu elimdeki kapağın içinde:

 

 

Şimdi ve onca yıldan sonra,

onun müziği en eski dostum gibi;

daima aklımda ve ufkumda.

 

Bugüne kadar dinlediğim en güzel müzik;

saflığına daima güvendiğim

ve daima güveneceğim…

yazacaktı.

 

Ve sevgili komşum, 1986’da Crossroads’un filmi çevrilecekti.

 

 

Filmde;

New York’taki son derece prestijli ve ciddi Julliard müzik okulunda klasik gitar eğitimi gören 17 yaşındaki Eugene Martone, aslında hocalarının “ilkel” deyip yasakladığı blues müziği - özellikle de Robert Johnson aşığıydı. Robert Johnson’un bir kayıp “30. bestesi”nin daha olduğunu duymuş, onu bulup ilk çalan olmak için yanıp tutuşmaktaydı.

 

Kayıp besteyi ancak hükümlü olarak bir huzurevinde bulunan Johnson’un unutulmuş arkadaşı, armonikacısı ve vokalcisi yaşlı “Kör Köpek” Willie Brown bilebilirdi.

 

Bir temizlik görevlisi gibi huzurevine sızmış, yaşlı devin yanına varmış, kendisini New York - Long Island’lı bir “blues adamı” olarak tanıtmıştı. Siyahi Willie Brown, beyaz ve kuzey doğulu Martone’un “bir blues adamıyım” lafına çok gülmüştü.

 

Kör Köpek de, bir zamanlar arkadaşı Robert Johnson gibi Crossroads’ta kontrat yapıp ruhunu şeytana satmıştı.

 

 

 

Şimdi bu New York’lu “beyaz” blues adamına bir teklifi vardı. Martone onu hastaneden kaçırırsa, birlikte Crossroads’a gidip hem Johnson’un kayıp otuzuncu bestesini bulacaklar, hem de bir zamanlar şeytanla yapılmış kontratı yırtacaklar, yaşlı Brown’u ebedi lanetten kurtaracaklardı.

 

Ve hastaneden kaçıyorlardı. Paraları otobüse yolun yarısı Memphis’e kadar yetiyor, ardından oto-stop, daha doğrusu kasasından bacaklarını sarkıttıkları bir kamyonet-stop başlıyordu.

 

Mississippi deltasında – Crossroads’a gelmişlerdi;

şeytan Scratch de gelmekte gecikmemişti.

 

Kontrat yırtılacaktı, ama şeytanın bir teklifi vardı:

önce kafa koparan bir gitar düellosu yapılacaktı.

 

Martone, şeytan Scratch’ın manyak gitarcısı Jack Butler (beş büyük gitar virtüözü’nden Steve Vai) ile yapacağı bu altı telli düellodan zaferle çıkarsa, Kör Köpek’in kontratı yırtılacak, yenilirse onun ruhu da şeytanın olacaktı.

 

Düello’dan önce yaşlı armonikacı, Martone’a tüm ezilmiş Lousiana’lıların uğurlu bildikleri voo doo büyüsü “Mojo” kesesi veriyor; bunun dünyadaki “son gerçek Mojo” olduğunu ve tüm sihriyle Martone’a şans getireceğini söylüyordu.

 

** ** **

 

Ve nefes kesen düello başlıyordu.

 

Şeytan’ın gitarcısı Butler’ın penası tellerde deli gibi dolaşıyor, *Martone ise sırası geldiğinde umulmadık bir performansla karşılık veriyordu.

 

Blues adamının boş olmadığı belli olmuştu. Butler üstünü çıkartıyor, daha da korkunç bir solo atıyor, Martone ise yaşlı Brown’un korku dolu bakışları arasında altta kalmıyordu.

 

Artık nefes alınamıyordu; heyecan doruğa ulaşırken ak sakallı koca gözlüklü Kör Köpek de armonikasıyla çarpışmaya katılıyor, inanılmaz güzellikteki notalar, filmi izleyenlerin büyük dolaşımlarına katılıyordu.

 

 

Tam “her şey bitti” denirken, Butler pis pis gülen şeytan Strach’e selam verirken, Martone dört uzun tırnaklı klasik gitar parmakları ve korkunç arpejleriyle Niccolo Paganini'nin 5. Caprice’ini “bu bir film değil – bu bir film değil” dedirtecek şekilde yorumluyor,

 

şeytan Butler, dört parmağa penayla yanıt vermeye çalışıyor,

çalışıyor, çalışıyor, ama tıkanıyor,

ince mi telinin en ince hudutlarında takılıp kalıyor

ve susup, kimseden de çıt çıkmazken allak bullak Martone’a bakıyordu.

 

Kafa koparan düello bitiyor; güzelim Ibanez gitarını fırlatıp atıyor,

belki de bir daha asla ortaya çıkmamak üzere oradan ayrılıyordu.

 

Ekrana atlayıverip katılabileceğin coşkulu kutlamada soluk bir kontrat yırtılıp tarihin çöp sepetine atılırken,

bambaşka bir ülkede, gitar sesleriyle inim inim inleyen birinci kattaki bir iş görüşmesinde, bambaşka kontratlara tarih ve imzalar atılıyordu.

 

** ** **

 

Sevgili komşucuğum sana anlatacaklarım şimdilik bu kadar;

işte bu yüzden yukarıda titriyor camlar, tabağı kesme şekerli bardaklar,

 

işte bu yüzden bu dünyada, “iş”ten başka şey yokmuş gibi davranamamam,

işte bu yüzden "tamam” desem de, iş'te müziğin sesini kısamamam.

 

 

Şimdi yukarı çıkabilirsin,

izin isteyip bilgisayarın başına geçebilir:

http://www.youtube.com/watch?v=D0QKbnCDW94

adresinden bu acayip düelloyu izleyebilirsin.

 

Bir defa izledikten sonra,

bin defa izlemeden önce, ses düğmesini en sağa çevirebilir

ve elinde kalmış ses düğmesiyle:

 

- Görüşme bitmiştir beyler…  diyebilir,

 

son ayların en güzel duygularını tattırmak üzere,

gözlük camları kırılmış üst komşunu bekleyebilirsin…

 

düş hekimi yalçın ergir    http://www.ergir.com

 

** ** **

 

Derin Mavilerde Dip Notlar:

 

Bu düellonun inanılmaz notaları hoparlörlerden ruhunuzun derin mavilerine ne yazık ki stereo değil – mono bir sunumla ulaşacak;

bu yüzden sizi bir sağdan - bir soldan gelen iki ayrı gitar atışı arasında bırakamayacak.

 

Düello kapsamlı link: http://video.google.com/videoplay?docid=2532824540210704919&q=Crossroads+Guitar+Duel&hl=en

 

Diğer müzik yazıları: http://www.ergir.com/dmuzik.htm adresindedir.

 

*Aslında filmde Martone’un partisyonunu da Steve Vai’nin çaldığı iddia edilse de, çalan Slide Gitar virtüözü Ry Cooder’dır.

Robert Johnson’un 30. bestesi de yoktur,

son zamanlarda bulunduğu iddia edilen 3. fotoğrafı da sahte çıkmıştır.

 

** ** **