Remzi Kitabevi'nin sofrasından;

tabaklar artar, lokmaları paylaşırken...

 

Bilmediğim bir şey daha var;

dünkü imza günü ile ilgili teşekkür ettiğimi sansam da çok şeyler eksik kalacak.

 

Ama bildiğim bir şey var;

belki onu bile yanlış biliyorum. Onu da yazının sonunda yazacağım.

 

 

** ** ** 

Alaylısıyım ben bu işin; yani notasız çalan bir göçmen akordeoncunun müziği gibi, kural bilmez bir sokak kedisinin satırlarıydı Armada Alışveriş Merkezi’nin güzelim kitap fırını Remzi Kitabevi’nde dün imzaya açılmış duygularım.

 

İstanbul’dan Çınar Yayınları’nın kurucusu Aydın Ilgaz Ağabey ile sevgili eşi Nilgün Ilgaz da atlayıp Ankara’ya gelmişlerdi, bu birlikteliği paylaşmak, beni alışveriş merkezinin tam ortasında, plastik bir palmiye gibi bırakmamak üzere. Gelirken kara bile yakalanmışlardı Cankurtaran Geçiti’nde.

 

Ama gelmişlerdi işte; sanki İstanbul’un trafiğini de getirmişlerdi beraberlerinde

ve korkunç trafiği yarıp tam 14:00’te ancak varabilmiştik Remzi Kitabevi’ne.

 

Kitabevinin yöneticisi sevgili Gülşen Karakadıoğlu’nun sarı gülleri, Ankara Diş Hekimleri Odası’nın çiçeklerinin arasında almıştım masadaki yerimi ve hiç ara veremeden 16:00’ya kadar eğri büğrü satırların altına basmıştım pati izimi.

 

(Aydın Ilgaz & Gülşen Karakadıoğlu ile)

 

Geçen hafta İstanbul’daki TÜYAP Kitap Fuarı’ndaki imza günümde daha rahattım; sohbet de edebiliyor, fotoğraf da çektirebiliyordum gelenlerle – Ankara’daki yuvamda ise bir damga makinasıydım. Sanki (ve iyi ki) bir fabrikada, üzerinde kitapların olduğu bir yürüyen bantın başında, önümden geçenleri imzalıyor, imzalıyor, imzalıyordum.

 

       

  (fotoğrafları büyük görmek için üzerlerine tıklayabilirsiniz)

 

 

Yüz küsur kitap imzalamıştım iki saatin bitiminde;

yani en fazla yetmiş iki saniyede bir kitabı imzalıyor, ziplenmiş bir sohbete bile başlayamadan, önümde başka bir kitabın ilk sayfalarını buluyordum.

 

Osman Şentürk dostuma 1990’da, henüz ilk kitabım daha çıkmadan - çıkması da zayıf bir ihtimalken taslağını vermiştim – Osman’a 2005’te, beşinci kitap yerine o taslağı imzalarken, boğazıma bir şeylerin düğümlendiğini hissediyordum.

 

Dünden aklımda kalan bir not da, okuma yazma bilmediği halde elinden kitaplarımı düşürmeyen sevgili Ekin’e ileride çözebileceği satırları yazışım, küçük Ata'nın en sevdiği kitabı imzalayışımdı.

 

Geçen seneki imza gününün maskotu eli kitaplı bebek Efe Özçelik ile, askerlik zamanı geldiğinde çıkacak Düş Hekimi – 18’in imza gününde de bir arada olabilmeyi umuyordum.

 

** ** **

 

El ayak çekilince; evli evine, Polatlı’dan imzaya gelmiş rehber öğretmen sevgili Özge evine gidince

ve ben yine yalnız kalıp; Murathan Mungan gibi “kimdi giden – kimdi kalan?” deyince,

şu soluk olmasa da - kimisi net olmayan fotoğraflara bakıyordum.

 

Sevgili Ece ve Rabia’nın çektiği bazı fotoğrafları sayfamda “yerim olmadığı” için değil, “yenim olmadığı” için  - yani net olmadıkları için koyamıyorum.

 

** ** **

 

Bu akşam soğuk bir Pazar akşamı; ama “mutluluk” olması gerekirken dünün bıraktığı,

içimde bir hüzün, kulağımda - gözlerimde Kitrini Poli’nin Mandalina Kabukları.

 

Bu iki milenyumun tanığı yaşamdan, beş kitaplık yolculuktan öğrendiğim tek şey ise:

üç milenyum daha kalsam da bu yaşam sofrasında,

sindire sindire çiğnesem de zerreleri,

hiçbir şeye;

ne sevmeye, ne sevilmeye,

ne öğrenmeye, ne uygulamaya, ne de paylaşmaya doyamadan,

karnım şiş, Afrika’lı aç çocuklar gibi öleceğim.

 

Şu anda da karnım şiş, ama hamileyim;

araya yıllar da, yollar da, olaylar da girmiş olsa,

kendimi “aynen” Osman Şentürk’e dün imzaladığım taslaktaki ruh halinde hissediyor,

ultrasonda altıncının minik ayaklarını görebiliyorum.

 

Şimdiden adını da,

beş çocuğumdan hangisine benzeyeceğini çok iyi biliyorum...

 

(Sahur’da Polatlı’ya çorba içmeye gelen?) 

 

düş hekimi yalçın ergir   http://www.ergir.com

 

( 27 kasım 2004'te, "Düş Hekimi - 4" çıktığında, Remzi Kitabevi'ndeki imza günü:  http://www.ergir.com/tesekkur.htm

 

Remzi Kitabevi

İmza Günleri