Performatif Diş Hekimi

Her şey el imalatı bu muayenehanede. Çuvaldan koltuklar, çay bardağından saksılar, manav kasasından sehpalar, deniz kabuğundan musluklar... Bekleme salonunda trafik ışığı var mesela. Hasta, kırmızı ışık sönene dek duruyor salonda. Sarı yanınca ayağa kalkıyor. Yeşil yandığında içeriye giriyor, dişçi koltuğuna oturuyor. Dişçinin muslukları da bir alem. Terazi biçiminde. Suyun akması için kefesine 20 gr koymak gerekiyor. Sekreter masası ters çevrilmiş bebek karyolası. Kirlenmiş galoşlar, kapağı kocaman bir vinç kancasına bağlı 'Şakir Zümre' markalı sobaya atılıyor. Sekreteri çağırmak için tel fare kapanının içindeki oyuncak farenin sırtına basmak gerekiyor. Garip muayenehanenin kapı zili de bir adet inek çanı. Hastalar paltolarını vişne ağacına asıyor. Doktorun masası da kocaman bir portakal sandığı. Tavadan rendeden kevgirden lambalar... Tuvalette ise sifonu çekmek için telefon ahizesini kaldırmak gerekiyor. Hasta koltuğunun önünde kocaman bir balyoz var. Balyoz tek başına dursa iyi. Üzerinde kırmızı kalemle şu yazılmış: Son Çare!

Gidip bir dişçiden işinin inceliklerini dinleyecektik; baktık ki burada işler sandığımızdan da ince! Bu garip muayenehanenin tuhaf doktorunun adı Yalçın Ergir. Kendisi Ankara'da ikamet eder. 

Yalçın bey, biz hayatta böyle bir muayenehane görmedik. Böyle şeylere niçin gerek duydunuz? Çocuk musunuz siz?

Tanıdıklarım da aynı şeyi söylüyor. "Oğlum büyü artık" diyorlar. Büyümek, ciddi adam, ciddi doktor olmaksa ben olmuyorum. Çocuğum yani.

Ne zamandır durum böyle? 

6 yıldır. Ondan önce klasik bir muayenehaneydi burası. Nasıl olması gerekiyorsa öyleydi. Sonra işin şekli şemali değişmeye başladı. Ben kravatla gidip gelmez oldum. Eskiden nasıldım, diye düşündüm. Atlardım otobüse, sırtımda sırt çantasıyla Side'ye giderdim. Şimdi ben niye buraya Bond çantayla geleyim. Ne değişti, kime neyi ispatlayacağım? Yine sırt çantasıyla, yine bisikletle gidip geliyorum ben. 

Doktor önlüğünüzü de bu tür sebepler yüzünden mi korkuluk gibi astınız? 

Evet. Giymiyorum o önlüğü. Hastaya böyle pozlar atmaya gerek yok bence. Bak şimdi ben doktorum, önlüğüm de üzerimde ona göre bana saygılı davran, demek istemiyorum çünkü.

O zaman sizi ciddiye almayabilirler... 

Almasınlar. Hastalar beni beğensin diye bir kaygım olursa, o zaman hayatım boyunca öyle bir doktor olmak zorunda kalırım. Bu doktor önlüğü, florasan ışıklar beni yansıtmıyor. Mesela klasik müzik filan çalmak istemiyorum ben burada. Rock seviyorum, blues seviyorum. O cd'leri dinliyoruz hastayla birlikte. 
Bunu beğenmeyen hastalar olabilir, herkesin seçme hakkı var. Benim de daha fazla para kazanmak gibi bir kaygım yok zaten.


Az mı kazanıyorsunuz?

Az kazanmıyorum. Çünkü bu frekansta çok insan varmış.

'Boş iş bunlar, ciddi ol' diyenler olmuyor mu?

Oluyor tabi. 'Oğlum manyak mısın, büyü artık' diyorlar. Ben büyümek istemiyorum. Büyüseydim büyürdüm. Arsa aldın mı oğlum, bak yaşlılık var, diyorlar. Yaşlılık yok, gelecek yok bence. Bugün var.

Arsa aldınız mı peki?

Hayır almadım. Yalnızca evim var. O da aman para biriktireyim de bir ev alayım dediğim için olmadı. Para kendiliğinden birikti, ben de aldım.

Dişçiye gitmekten korkulur. Sizin hastalarınız burada epey eğleniyor olmalı.. 

Bir gün bir hastam tuvalette kilitli kaldı. Kapının dili düşmüş herhalde. Fakat içeriden kahkaha sesleri geliyor; içeride neşe içinde. Diyor ki bana 'İlahi Yalçın bey, şakanın bu kadarı da fazla'. Bir yandan da gülmekten kırılıyor. Oysa sahiden kilitli kalmıştı. Burası eğlenceli bir yer gerçekten. Burada kan da olmaz. Diş çekimi olmaz, kanal tedavisi yapılmaz. Kan dökülmez yani.

Eviniz de bu kadar eğlenceli mi?

Kısmen. Burası kadar değil. Aslında herkesin hayatı işyerinde geçiyor ve hep oraya geçici gözle bakılıyor. En güzel müzik cd'leri evde. En güzel bardaklar evde. Herkesin kullanmadığı hayatları evlerinde, halbuki hayatları işyerinde geçiyor.

Buradaki her şey el imalatı değil mi? Köşedeki abaküsu nasıl yaptınız? O nohutları delmeyi nasıl başardınız?

Pek kolay olmadı aslında. Bir gün bütün kapıları kitleyip tek tek bütün nohutları matkapla deldim. Toplam 100 nohut. O sırada kapı çalsa kesin cinayet çıkardı. O kadar hassas bir iş ki. Hepsini tek tek delmek hiç kolay değilmiş gerçekten. Matkap kullanmak dişçiliğime de yarıyor aslında.

Nasıl?

Matkap kullanmayı bilmeyen bir insan ince sinirleri çok daha zor çeker.

Dişçiler matkap kullanmayı bilmeli diyorsunuz, öyle mi?

Evet bilmeli bence. Diş hekimliği kitaptan öğrenilebilecek bir şey değil yalnızca. Hayatta öğrenilebilecek bir şey. Çivi de çakacaksınız, çekiç de kullanacaksınız. Mesela bir kaplamayı dişe takarken iyi oturabilmesi için uçların yuvarlaklaştırılması lazım. Siz tornacıda oturup bir saat adamın ne yaptığını seyretmişseniz, bu okulda öğretilenlerden daha çok fayda veriyor. Espiri anlayışları da benzeyen iki sekreterim var. Matkap kullanmayı da bilirler, dekopaj testeresini de. Onları yan bahçemizde
çam kazığı tutarken, beni de merdivenin tepesinde balyozla çakarken 

ya da elimizde mala muayenehanede koşuştururken görebilirsiniz.

Son bir şey... Dişçi olmasaydınız ne olurdunuz?

Sokak müzisyeni, orada burada sürten, gitar çalan bir adam olurdum. Başka da bir şey olmazdı benden.



Münevver Uyanıker
Fotoğraflar: Kadir Aktay

yukarı

CHIVI © 2000 HER HAKKI SAKLIDIR

ana sayfaya donus