Emir Kusturica'nın filmden öte filmi: "Çingeneler Zamanı"nı (bir defa seyrettiyse zaten ikinci defa da) seyretmiş olanınız vardır.

 

Yani bu filmin isminin her geçişinde aklına Ferhan'ın, Ederlezi çalarken kucağında biricik hindisiyle kurduğu düş, nehirde yakılmış ateşler, sevip kavuşamadığı Azra'nın nehirdeki duvağını - gelinliğini çıkarmış hali, onları izleyen babaanne Hüsniye'nin gözyaşları geleniniz;

aşk, suç, ölüm, intikam duygularını yeniden yaşayanımız vardır.

 

Geçen Pazar, gece mi gündüz mü bilmez, ateşler içinde yatarken, bin bir düş gördüğümü hatırlıyorum.

 

O düşleri görürken içimdeki sıkıntıyı;

"şimdi bu gördüğüm düşlerin ücretini kime ödeyeceğim?" diye ter içinde kaldığımı da çok iyi hatırlıyorum.

 

Hani "düşler vardı, satılmazdı - derinde anlatılmazdı?" ya; ateş bacayı değil, vücudu sarınca düşler de bal gibi satılmakta, bir kabus ötekine devrederken, derinlerde anlatılmaktaydı.

 

Artık iyileştiğimde, sevgil Şan Yücetürün'den bir mesaj almıştım.

 

Yüzünü görmediğim dostumun paylaştığı, Fikret Kızılok düzenlemesi Dreams'in tuhaf zamanlamasıyla, düşlerin satılmayacağını, derinde anlatılmayacağını bir kez daha anlamıştım:

http://www.soundclick.com/bands/pagemusic.cfm?bandID=444105

 

düş hekimi yalçın ergir  http://www.ergir.com

 

PANOYA DÖNÜŞ