(müzik için ActiveX denetimlerinin çalışmasına izin vermeniz gerekebilir)
FİRAR PEŞREV (iki gömülü dişin büyük firarı)
TEFRİKA – 1 (iki ayda bir yayınlanır / Mayıs 2010)
Aysel ile Necmi, damağın ortasında, kemiğin derinliklerinde, yatay pozisyonda duran iki gömülü köpek dişiydi.
Üstlerindeki inatçı süt köpek dişleri, dökülme zamanları geldiği halde yerlerini boşaltmamış, bütün kalıcı dişler neşe içinde ağızdaki yerlerini alırlarken, bunlar damağın ortasında öylece gömülü kalmışlardı.
Ağızdaki bütün arkadaşlarıyla (o iki oyunbozan süt köpek dişi hariç) özellikle de küçük azı dişleriyle kökten haberleşiyorlardı; hatta küçük azı dişi çürüdüğünde onu çok teselli etmişlerdi.
Arkadaşlarının hepsi inatçı süt dişlerine diş biliyordu, ama o çürük çarık süt dişlerine orayı terk etmeleri için söz geçiremiyorlardı. Hem bundan sonra terk etseler ne olacaktı ki, altlarındaki güzelim köpek dişleri dik değil yatık duruyorlardı.
Aysel ile Necmi o kadar merak ediyorlardı ki dışarıyı, bir lokmayı kesebilmeyi, pırıl pırıl fırçalanabilmeyi, ipek saçlı diş ipini, azı dişlerinin heybetini, yan keser dişin kardeşliğini - en çok da gülümsemeyi - o paha biçilmez gülümsemeyi. Ama çaresiz, damağın derinliklerinde, tepelerinde sinüs boşluğu, yatıyorlardı işte.
Zindan gibi karalıkta konuşuyorlardı birbirleriyle ve çok seviyorlardı birbirlerini. Özellikle diş perisi masallarını anlatıyorlardı sonsuz gecelerde;
bazen de Necmi, göremediği, ama dinlediği Drakula öyküleriyle korkutuyordu Aysel’i.
Evet; göremeseler de dışarıdaki sesleri duyabiliyorlardı ve kendilerince yorumlar yapıyorlardı. Özellikle Pinhani’nin şarkılarını çok seviyorlar, soğuk kış gecelerinde ağızdaki arkadaşlarının takırdamalarını bile imrenerek dinliyorlardı. Bazen de arkadaşlarının gıcırdamaları ninni oluyordu onlara.
Bir gün onlar da takırdayabilecekler miydi? Zor; hem de çok zordu. Tepelerindeki “ah’ı gitmiş vah’ı kalmış” o inatçı süt dişleri yerlerini boşaltsalar bile pozisyonları uygun olmadığından kendiliğinden çıkamazlardı ki?
Bir gün zinnndan gibi karanlıkta Necmi’nin hüzünlü sesi duyuldu:
- Aysel’ciğim; az önce dışarıdaki konuşmaları duydum. Korkma; ama galiba bizden ümit kesilmiş, bizi ameliyatla çekeceklermiş...
- ...
Hüngür hüngür ağlıyordu Aysel;
yaşlar bembeyaz minesinden süzülüyordu.
Çaresizdi; bir gün ağızdaki arkadaşlarıyla her birlikte inci gibi dizilip, hep birlikte gülümsemeyi düşlerken, Tıbbi Atık poşetinin yolu görünmüştü.
Ama kökünün oluştuğu günlerde, dışarıdan sahibine anlatılan Pollyanna’nın öyküsünü dinlemiş, onun Mutluluk Oyunu’ndan çok etkilenmişti:
- Olsun; en azından kısacık da olsa Dünya’yı görürüz; hem belki aynı poşete atarlar ikimizi, belki hayra açılır ağız, belki kulak duyar, ağızdan çıkanı yel alır belki...
Karanlıklar içerisinde Necmi’nin sesi gürledi:
- KAÇACAĞIZ!...
Sinüslerde yankılandı sesi.
- Ben bizim gibi gömülü olup, tünel kazarak firar eden Fethi’nin öyküsünü dinlemiştim geçenlerde: http://www.ergir.com/gomulu_disin_yolculugundan.htm
Gerçi onun pozisyonu bizim gibi yatay değil, dikti; ama biz yine de tünel kazıp kaçacağız, ağızdaki bütün dişler gizlice yardım eder bize.
Aysel’in özü küt küt atıyordu:
- Necmi’ciğim sana güvenim sonsuz, sonuna kadar yanındayım, dişe diş mücadele edeceğiz; ama ya birimiz kaçabilir, ötekimiz kaçamazsa?
- İkimiz de kaçacağız Aysel’im; en başta buna “inanmak”la başlayacak serüvenimiz.
Bu uzuuun bir süre alacak. Ama hiçbir emek boşa gitmez, ama hiçbiri; gitmiş gibi gözükse de, farkına varmadan çekilsek de. Yolda kim bilir ne aksilikler gelecek başımıza. Ama eninde sonunda gururla dizilimdeki yerimizi alacağız dostlarımızın yanında.
- Peki; nasıl?
- Nasıl bazı kokuları, bazı sesleri insanlar duyamaz ama köpekler duyabilirse; bir köpek dişinin kuracağı mekanizmayı da insanlar göremez, dişler görse bile.
Bizim önce kemikte ve sert damakta böyle görünmez bir tünel kazmamız lazım. Ama uzaklarda tünelin ağzındaki ışık gözükse bile, kendi kendimize çıkamayız; mutlaka dışarıdan sağlam bir dokudan destek alınıp bir kuvvetle çekilmemiz gerekiyor. Tabii bize el uzatanları da biz çıkarken mahvetmememiz gerekiyor.
Dün gece konuştuk, bütün dişler bize yardımcı olmaya seve seve hazır. Hatta birinci azı dişi büyüklüğünü gösterdi ve o oyunbozan iki harap süt dişini “derhal ortamı terk etmeleri !" için uyardı. Çok duygulandım, hatta kamaştım; bizim ait olduğumuz yerlerin öncelikle boşaltılması şarttı zaten.
İnsanların göremeyeceği bir yaylı mekanizma kuracağız ağızda. Bütün dişlerden destek almazsak, tek dişten destek alırsak arkadaşımızı yerinden yurdundan ederiz. Şimdi elastik iplere tutunacağımız zaman titanyum, yaylara karabinalarla bağlanacağımız zamanlarda yay bükülmüş çelik tellerle asılacağız yukarıdan uzatılan sisteme. Bütün dostlar sıkıp dişlerini, var güçleriyle çekecekler bizi gizlice.
Belki de sırtımız dönük yaklaşacağız yukarıya, artık tünele bakan yüzeyimiz neresi olursa; ama olsun, bir kez gün yüzü gördü mü, bir kez o küçük dili gördü minemiz, sırtımız yere gelmez bir daha.
- Peki, bize kuvvet nasıl uygulanacak?
- Tünel kazacağız ya. O tünelin dibinde minemizin bir noktasına bir metal çıkıntı yapıştırılacak. O çıkıntıya bağlanacak ipler, yaylardan gelen incecik çelik teller. Hem buraları hiç düşünme, çıkabilirsek ardımızı bomboş bırakmayacağız, biz çıktıkça aslanlar gibi taze kemik dolduracak yerimizi.
- Tamam Necmi; bütün dokuların sağlığına duacıyım.
Belki birimiz, ya da ikimiz birden çıkamaz, kalırız bu derinliklerde; ama bu ümit bile, bu çaba, belki de yarı yolda kalma bile, karanlıklar içinde sonsuza kadar yatmaktan - ya da kesile biçile yuvamızdan çöpe atılmaktan iyidir.
- Sen dünyanın en güzel köpek dişisin.
Yukarıda görünmez tel ağları kuruyor arkadaşlar; o harap süt dişleri gitti, ışık bekliyor bizi.
Canım Aysel'im; aklını düş'üne, canını dişine tak ve başla kazmaya yaşam tünelini...
TEFRİKA -1’in sonu (devam edecek... mayıs 2010)
dr. yalçın ergir - ortodontist
(TEFRİKA’nın devamı, iki ayda bir: http://www.ergir.com adresinde yer alacaktır)
Çizimler: Pınar Büyükgüral ** ** **
“düş hekimi – 3” kitabından “Ben Bir Küçük Azı Dişiyim”: http://www.ergir.com/kucukazi.htm
|