Şu anda bir yandan You Tube’a videomu yüklüyor;

bir yandan da Phil Collins’in Against All Odds’unu dinliyorum, dinliyorum, dinliyorum.

 

Üç gündür, üç dakikalık bir video hazırlıyordum: http://www.ergir.com/unutmaya.htm ;

daha doğrusu deneye yanıla video hazırlamayı öğrenmeye çalışıyordum.

 

Web sayfası hazırlamayı öğrenmeye çalıştığım günlerdeki gibi, bu konuyu da sorabileceğim bir dostum olmadığından, kendi kendime çözmeye çalışıyor; çay üstüne çay içerken kare/saniye’ler, kilobyte'lar, mpeg katmanları, codec'ler arasında videoculuğun kafasını gözünü yarıyordum.

 

** ** **

Bir yandan “kalabalıktaki yalnız”ın videosu yükleniyor;

bir yandan da deminden beri, belki yirminci defadır bu sözleri dinliyorum:

 

Burada durmuş, her nefesi seninle alırken;

nasıl yürüyüp gitmene,

hiç iz bırakmadan terk etmene izin verebilirim?

 

Sen; beni gerçekten bilen tek kişisin;

bir de bana şimdi bak…

 

** ** **

 

Neden bu sözlere kendimi bu kadar kaptırıyorum;

neden inimde, masa lambası ışığında bu satırları yazıyorum?

 

Neden bütün dünya,

kurşun duvarların ardında;

 

neden kimseye telefon edemiyor:

 

- Sen; beni gerçekten bilen tek kişisin…

 

ya da yirmi birincisini dinlediğim Against All Odds’daki gibi:

 

- Sana söylemeye ihtiyaç duyduğum çok şey var…

 

ya da:

 

- Hadi...    diyemiyorum?...