fonda çalan: against the wind / bob seger

 

 

 

ıslak bir sokak kedisinin yağmur günlüğü

 

 

 

sevgili gecelik;

 

hastalarım bitmişti. Sokak kapısının da kolu bozuktu ve yeni bir kapı kolu almam gerekiyordu. Gerçi hırdavatçı yan sokaktaydı ama yürüyerek gidip çoook uzaklardan almak daha cazip değil miydi? Hem dışarıda şakır şakır yağmur yağıyordu, ne güzel ıslanılır, ne güzel müzikler dinleyerek taa İstanbul’a bile varılırdı.

 

Yağmurluk bir yere kadar koruyordu; zaten ıslanmak, yağmura ve rüzgara karşı yürümek muhteşemdi. Böyle seni sevenler sağlıklı ve huzurluyken yalnız kalabilmek paha biçilmezdi. Zaten aslında sevmeyenler huzuru denize atarlar, senden hep esirgerlerdi.

 

Şimdi felsefeyi boş vermeli, yağmura ve rüzgara karşı yürümeliydi.

 

Güven Park yağmurda ne güzeldi; annemin evi, Maltepe Pazarı derken Rain Man Tandoğan’a gelmişti; yönüm güzelim Bahçeli’ydi.

 

Islak ara sokaklarda fotoğraf makinemin ıslanması pahasına çantamda hep taşıdığım mini tripodu açıyor, akşamın ve boş ıslak sokakların fotoğraflarını çekiyordum.

 

O sırada birileri cep telefonunda birilerinin karşısında hazırolda durmuş: “vallahi aslında öyle demek istememiştim” diye ter döküyor, başka birileri arabasıyla civciv gibi kaçışan yayalara su sıçratıyordu.

 

Kimi teorisyen evinde iç çekerek yağmurlu bir şarkı dinliyor, kimi Arap kızı camdan bakıyordu.

 

Kimisinin ise yürüyüşü bile sanaldı; yürüyüş bandına çıkar, sinirli sinirli ekrana bakarak nabzını sayardı.

 

** ** **

 

Yağmura ve rüzgara karşı yürüyordum, artık Eskişehir Yolu’na çıkmıştım. Yani dalıp soluğu Eskişehir’deki Pino’da bile alabilirdim. Keşke dalsaydım, sonra da "yavaş tren"e atlayıp Ankara’ya gelseydim.

 

Yol boyu solumdan geçen servis otobüslerine ve içindekilere bakıyordum. Bir tanıdık görsem otobüsü durdurup kolundan çeke çeke aşağıya indirmeyi, yağmurun altında üşütünceye kadar konuşa konuşa yürümeyi planlıyordum. Belki de tüm tanıdıklar, mavi kapüşonlu birisini gördüklerinde yüzlerini saklıyorlardı.

 

Aklıma Forrest Gump filminde Forrest’in durup durup birden koşmaya başlaması ve üç yıl, iki ay, on dört gün, altı saat hiç durmadan koşması geliyordu. Bu uzun koşuda peşine takılanlar oluyor ve Forrest bir gün birden duruyordu. Peşine takılmışlar da durup: "Sessiz olun, sessiz olun; bir şey söyleyecek" diyorlardı.

 

Forrest: “Bayağı yoruldum, eve gitmeyi düşünüyorum” deyince de kalabalıktan muhteşem soru geliyordu:

 

- Peki şimdi biz ne yapacağız??

 

Islak bir sokak kedisi, evlerde akşam yemeklerinden kalkılıp üçlü koltuklara yönelinmişken, dandik bir kapı kolu alma bahanesiyle Bauhaus’a varıyordu.

 

Az sonra cebinden çıkarttığı sırılsıklam paraları kasiyere verirken kuyruğunu kıstırmış:

- Diğerleri de böyle, vallahi en kurusu bu…   diye izahatta bulunuyordu…

 

düş hekimi yalçın ergir    http://www.ergir.com

 

 

Forrest Gump'un muhteşem koşusu:

http://www.youtube.com/watch?v=HejX25gKWPU

 

PANO'YA DÖNÜŞ