Bu ayki Atlas  Dergisi'ni, teki evimde, teki de işyerimde dursun diye iki tane aldım.

 

Çünkü bu sayıda yer alan, Osmanlı'nın en çarpıcı, en renkli ama bir yandan da en hazin mirasını barındıran "Balkanlar" yazısı ve fotoğrafları o kadar muhteşemdi ki - her boş vaktimde defalarca okuyabilmek, fotoğraflarına defalarca bakabilmek istedim.

 

Muammer Ketencoğlu, bugün Ankara'daydı ve birlikte önce (yine) Piknik'e, ardından da Remzi Kitabevi'nin Ankara yöneticisi sevgili Gülşen Kadıoğlu'na gittik.

 

İşte bu göçleri onlarla konuşmanın nasıl tadına doyulmaz bir duygu olduğunu anlatmam çok zor.

 

Bu insanlar buralara nasıl, hangi perişan şartlarda geldiler bu yüzyılın başında;

nasıl  geçti kan gövdeyi götürürken o çamurlu yollardaki uzun yolculuk?

 

** ** **

Ben bugün Ketencoğlu'nun Karanfilin Moruna albümünde yer alan Karyolamın Demiri'ni,

albüme aynen annesinin söylediği şekilde söyleyebilmek için nasıl Tire'ye gidip annesine söylettiğini dinlemeye de yine doyamadım.

 

Öğreneceklere, paylaşacaklara, yaşanacaklara doyulamayacak,

zaman asla yetmeyecekken,

uyumakla vakit kaybetmek öyle ağırıma gidiyor ki...

 

düş hekimi yalçın ergir   http://www.ergir.com

 

 

Karyolamın demiri

Yandım Ayşem

O yar benim değil mi

 

O Yar benim olmasa

Yandım Ayşem

Öldürürüm kendimi

 

Karşı karşı evimiz

Yandım Ayşem

Yeni düştü sevimiz

 

Bu seviler bizdeyken

Yandım Ayşem

Çatlar ölür birimiz

 

Bahçelerde papirim

Yandım Ayşem

Hasta olur yatarım

 

Hekim doktor istemem

Yandım Ayşem

Sevdiğimi getirin...

 

 

eski bir Ketencoğlu yazısı: http://www.ergir.com/muammer_ketencoglu.htm

 

PANO'YA DÖNÜŞ