Ben Bir Küçük Azı Dişiyim…

(bir diş masalı)

 

Ben bir küçük azı dişiyim. Bıkmıştım üzerimdeki süt dişinin ayak kokusundan, sürekli iltihaplanmasından, dökülmemekte direnmesinden.

 

Bir sabah uyandığımda tepemde ışık gördüm; benimki çekip gitmişti.

 

Belki de çekilip gitmişti; sıram gelmişti ve sürüyordum. Dış dünyayı görebilmek için sahibim hep dişlerini göstererek gülsün istiyordum.

 

Arkamda O’nu gördüm: “1. Büyük Azı Dişini”

 

Babacan, deneyimli bir bakışla gülümsüyordu bana. Hani eskiler derler ya:

“çok nev-i şahsına münhasır” bir dişti. Öyle, üzerinde dökülmesini bekleyeceği bir süt dişi hiç olmamış, bütün süt dişlerinin arkasından, kimsenin yerini almadan, kimseye “eyvallah” demeden çıkıvermişti.

 

Bana çiğnemeyi, şekerli gıdalardan kendimi korumayı, çevre dokularını öğretti.

 

Artık yemeklerde ben de görev almaya başlamıştım.

 

O çok güçlü ve ustaydı; zorlandığım gıdaları ona devrediyor –

gururla paramparça yapışını seyrediyordum.

 

Sakız çiğnerken onu taklit ediyor, bir gün “büyük azı dişi olabilmenin” düşlerini kuruyordum.

 

Bir gece bana sırrını açtı: Aşıktı…

 

Yeni gelen “20 yaş dişi”ne özünü - pulpasını tüm gönlünü kaptırmıştı.

 

Ben küçüktüm ama o aşık olduğu 20 yaş dişinin gelişini pek beğenmemiştim. Eğri geliyordu, sancı veriyordu; kendine yer açmak için bencilce önündeki dişleri itiyor, ön kesici dişlerde sıkışıklığa yol açıyordu.

 

Ama 1. Büyük Azı dişi,  kök ucuna kadar sırılsıklam aşıktı;

gözü artık 20 yaş dişinden başka bir şey görmez olmuştu.

 

Hatta Köpek Dişi uyardığı halde; o dalgınlıkla pilavdaki koca taşı görememiş –

tüberkülü kırılmış, façası bozulmuştu.

 

İyice içine kapanmış, kendini şekere vermişti. Yılların dostu diş fırçasını bile istemiyor, lokmaları öğütmeden direkt mideye gönderiyordu.

 

Mideden şikayetler gelmekte gecikmedi ama değişen bir şey de olmadı.

 

2. (güya büyük) Azı Dişi, hiç etliye sütlüye karışmazken –

20 Yaş Dişi’nin kendi arkasını yavaş yavaş çürüterek oyduğunun farkında bile değildi.

 

Bu yeni diş hepimiz için bela olmuştu, ağzımız bozulmuştu…

 

Biricik dostumun üzerinde, kullanılmamaktan, temizlenememekten bir karış taş oluşmuşken –

bu yanlış aşkın felakete dönüşmesine karışmaya utanıyor, uyarıda bulunmayı erteliyordum.

 

Gerçi ağzımız bozulduğu için artık bütün lokmaların yükünü ben taşısam da, çook yorgun olsam da

diş eti hastalığından beter, mutlaka bir operasyon gerektiren bu durumda bile,

dostumun günden güne oluşan kemik kaybına –

“aşka saygı” adına müdahale edemiyordum.

 

Bir gece uykum kaçmış, ortalığı seyrediyordum.

 

Karşı kıyıdaki akranlarım dans ediyordu. “Diş gıcırdatma” dedikleri herhalde bu oluyordu.

 

Benim tarafımda kapanış bozukluğu olduğundan, karşı taraftaki o uyuma çok imreniyordum.

 

Bademciklere bakarken gözüm huzurumuzu bozan 20 yaş dişine takılıyordu –

kıpkırmızıydı çevresi, bütün yiyecek artıklarını cebine doldurmuştu.

 

Derken ağrı başladı. Cahil sahibimiz gecenin bir vakti bizi bir yere götürdü; sahte bir diş hekimine düşmüştük – tehlike büyüktü. Teker teker dişlere vurulurken, zaten bir vursan bin ah işiteceğin dostumun tepkisi de doğal olarak “bin ah” oluyordu.

 

(güya) Suçlu bulunmuştu.

 

Oymaya başladılar canım dostumu; üstüm başım hep mine olmuştu.

 

Bağırmak, o dolma parmakları ısırmak, dostumu kurtarmak istiyordum. Ama hiçbir şey yapamıyordum, ben de ilacın etkisiyle uyuşmuştum.

 

Kanalına girdiler, sinirini aldılar. Yılların “1 numara”sı, idolüm; hissiz, duygusuz –

Guguk Kuşu filminin sonunda benliğini yitirmiş Jack Nicholson gibi içi bomboş bakıyordu.

 

Bu arada ağrı tabii ki geçmedi; bu sefer yanımdan hışımla bir davyenin geçişini, dostumun boğazına sarılışını görüyordum.

 

Bir sağa, bir sola kuvvetlice çekiştirilmeye başlanmıştı. Kökleriyle korkunç direnişine şahit oluyor, hiçbir şey yapamıyordum.

 

20 yaş dişine takıldı gözüm - çıtı çıkmıyordu. Esas çıt sesi arkamdan geldi, dostumun çoktan kırık kalbi gibi, kökü kırılmıştı ve gerçek bir hekime gidilmediğinden çıkartılması için de bir çaba sarf edilmiyordu.

 

Dostum; 1. Büyük Azı Dişi artık yoktu; arkamda kocaman bir boşluk, içinde ondan yadigar küçücük bir kök parçası duruyordu.

 

Beni soracak olursanız:

 

Hep onun yerini doldurma, onun gibi öğütme çabalarım

ve her tatlı yenişte ta derinlerden hissedilen sızlamalarla geçti senelerim.

 

Ben küçük gelmiş, küçük gidecek,

sevdiğinin yanlış aşkına engel olamamış,

olma hakkını kendinde görememiş,

bunu saygısızlık bellemiş,

sonuçta koruyamamış bir küçük azı dişiyim.

 

Ya da o geceden beri ben bir küçük cezveyim -

verin benim yarimi; elden ele gezmeyim…

 

düş hekimi yalçın ergir   https://www.ergir.com

 

 

TÜM ORTODONTİ MAKALELERİ:

https://www.ergir.com/ortodonti.htm

adresindedir

 

 

 

  Düş Hekimi Yalçın Ergir

Facebook Paylaşım Sayfası

https://www.facebook.com/dushekimiyalcinergir