ŞEKER FİL
MOHİNİ MASALI
1. BÖLÜM
(Kasım 2006 – internet ortamına sunuş)
(Nisan 2007’de “Düş Hekimi –
6” kitabında yayınlanmıştır)
Seni Şekersiz
Bırakmayacağız...
Uzak diyarların olmamış masallarını
anlatırız çocuklarımıza;
gerçekten yaşanmış, büyüleyici masallar
dururken yanı başımızda.
Şimdi sizlere, özellikle saçı sakalı ağarmış
küçüklere bir masalımızı anlatacağım.
Mütevazı bir ülkede, aynı “Beyaz
Balina Aydın” masalındaki “balinamız”
gibi, çoluk çocuk onunla yatılıp - onunla
kalkılmış, tek yürek olunup, hep birlikte
coşkuyla bağra basılmış ve ardından gelen
kuşaklara tek satır bırakılmayıp mazide
kalmış “yavru filimizin” masalı, çıkmak
üzere olduğunuz yolculuğun her taşı gerçek
kilometre taşları, konaklayacağınız hanın
gözleri nemli duvarları.
Masal Japonya'da
Başlıyor
Bir varmış bir yokmuş;
evvel zaman içinde, masmavi bir gezegende, adı 1949
konmuş bir senede, ikinci kocaman savaşın hemen
sonrasıymış. Gezegenin insanları, sevdiklerini,
elindekileri, evlerini, düşlerini kaybetmenin ne demek
olduğunu - bir kuşak sonra unutulacak da olsa - çok iyi
bilirlermiş.
Dünyanın bir ucunda, pek
çok yaşıtı mantar bir bulutun dibinde kağıt gibi yanmış,
ama artık şeker de yiyebilmek isteyen Japon çocuklar
varmış.
Hindistan diyarının da,
çocukları çok seven Pandit (Panditji) Nehru isimli bir
başbakanı varmış. Bugüne kadar atom bombasını iki defa
görmüş Japon çocuklar, Nehru Amca’larına bir mektup
yazmışlar. Nehru Amca’ları da onlara daha sonra
Hindistan’ın üçüncü başbakanı olacak kızı Indira
Gandhi’nin ismini verdiği bir dişi yavru fili,
“Indira”yı Tokyo’nun Ueno Hayvanat Bahçesi’ne hediye
etmiş.
Indira dadısı Sultan
Muhammed ile birlikte Japonya'ya gönderilmiş. 25
Ekim 1949'da Tokyo'da binlerce kişi tarafından büyük bir
coşkuyla karşılanmış. Fil günlerce sokaklarda
dolaştırılıp, çocuklara tanıtılmış; yaralı ülke onunla
yatıp, onunla kalkmış. Hatta Indira’ya elini değen
çocuklardan Yoshiro Mori, ileride büyüyüp Japonya
Başbakanı olduğunda, dünyayı etkileyecek kararların
alındığı bir zirvede, o zamandan beri Hindistan’ı ne
kadar çok sevdiğini açıklayacakmış.
Doğan
Kardeş
Güneş imparatorluğundaki çekik gözlü
çocuklar filli rüyalarla; masumiyet ülkesi
Türkiye’deki çocuklar da 23 Nisan 1945’te
Kazım Taşkent’in kurduğu “Doğan Kardeş”
çocuk dergisindeki yazılar, Cemal Nadir
Gürsoy’un öğrencisi ilk Türk kadın
karikatürist Selma Emiroğlu’nun ve Hikmet
Duruer’in çizgi romanları, Suna Kan kardeşin
şiirleri, altı yaşındayken derginin marşını
da bestelemiş olan İdil Biret kardeşin
mektuplarıyla düşlere dalıyorlarmış.
Bir gün, 2 Şubat 1950 günü Doğan Kardeş’in
on beş kuruşluk 175. sayısında Nehru
Amca’nın dünya çocuklarına mektubu
yayınlanmış.
“Asıl masal ve hikayenin kendisinin, bu
üstünde yaşadığımız dünya olduğunu; onları
görebilecek göze, işitebilecek kulağa ve
anlayabilecek kafaya sahip olunması
gerektiğini” yazan sıcacık mektup:
“...büyüklerin kendi kendilerine dünya
üstünde daireler, hudutlar çizmeleri ne
gariptir. Büyükler onun dışında yaşayanları
kendilerine yabancı sayarlar. Onları
sevmemeleri lazım geliyor sanırlar. Allah’a
şükür ki çocuklar bu engelleri bilmezler.
Beraberce oynarlar ve eğlenirler. Yalnız
büyüdükleri zaman bu engellerin farkına
varmaya başlarlar. Bunu da kendi başlarına
değil fakat büyüklerinin yaptığı telkin ve
nasihatlerle öğrenirler…”
diye devam
ediyormuş.
Satırlar, “Japon çocuklarının mektupla
kendisinden bir fil isteyişlerini, Mysore
doğumlu bir yavru filin gemiyle Japonya’ya
gönderilişini, ömürlerinde ilk kez bir fil
görmüş yüzlerce çocuğun fili nasıl görmeye
gittiklerini, kurulan dostluk bağını, başka
memleketlerde yaşayan çocukların da olduğunu
bilmemiz gerektiğini” anlatarak devam
ediyormuş.
Hindistan Başbakanı'na
Mektup
Bir hafta sonra da 9 Şubat 1950’de Doğan
Kardeş’te bu sefer çocuklardan Hindistan
Başbakanı’na hitaben bir mektup
yayınlanıyormuş:
Sevgili Pandit Nehru Amca;
Dünya çocuklarına gönderdiğin mektubu
Doğan Kardeş’te okuduk. Verdiğin güzel
öğütleri kulağımıza küpe yaptık. Birçok
işlerin arasında bizleri düşünmeye vakit
ayırmandan anlıyoruz ki, sen çocukları çok
seviyorsun. O kadar ki, Japon ve Amerikan
çocuklarına birer fil yavrusu bile hediye
etmişsin. Biz Türk çocukları ömrümüzde daha
canlı bir fil görmedik. Onun için biz de
senden bir fil yavrusu istesek, acaba büyük
bir ayıp işlemiş olur muyuz? Eğer ayıpsa,
Doğan Kardeş mektubumuzun bu parçasını
basmasın.
Türk çocukları büyük dostlarının elini
saygı ile öperler.
Yüzden fazla imza ile aldığımız bu
mektubu aynen bastık. Pandit Nehru Amca’mız,
Japon ve Amerikan çocuklarına karşı
gösterdiği cemileden Türk çocuklarını
herhalde mahrum bırakmak istemeyecektir.
Doğan Kardeş dergisi, sayın Pandit Nehru
tarafından gönderilecek fil yavrusu ile
meşgul olmayı memnuniyetle kabul ettiğini
şimdiden bildirmekten zevk duyar!
Ve masumiyet ülkesindeki masal başlıyormuş.
Önce Doğan Kardeş dergisi, yine bir Perşembe
günü yayınlanmış 2 Mart 1950 sayısında:
“Ya bir fil gelirse!...” başlığıyla fil
yavrusu isteme hikayesinin ağızlarda
dolaşışını, büyük - küçük herkesin gelecek
filden bahsedişini yazıyor ve iki çocuğun:
“Gelecek fili İstanbul sokaklarında,
önünde bando mızıka ile dolaştırmalı.
Göğsüne de “Ben Hindistan Başbakanı Pandit
‘in Türk çocuklarına hediyesiyim” diye bir
levha asmalı”
ve
“Gelecek filin Türk çocukları tarafından
nasıl karşılanacağını anlatan bir yarışma
açsana Doğan Kardeş!”
diyen mektuplarına yer veriyormuş.
Doğan Kardeş dergisi de “fil gelsin,
gelmesin” böyle bir karikatür yarışması
açmaya karar veriyor, beyaz kağıt üzerine
çini mürekkebi ile yapılarak en geç 15
Nisan’a kadar idare evlerine gönderilmiş
karikatürlerin en güzellerini basıp, küçük
çizerlerine birer kitap hediye edeceğini
ilan ediyormuş.
Artık bir fildir gidiyormuş; bütün çocuklar
her sayıyı, o sayıda yayınlanacak fil
karikatürünü, fil öykülerini merakla
bekliyormuş.
Önce 4 Mayıs 1950’te yayınlanan Doğan
Kardeş’in kapağı “Hintli Fili Böyle
Karşılayacağız” diye:
boynu çiçekli, tepesi “Doğan Kardeş”
kurdeleli fil yavrusunun sırtına oturmuş
“hoş geldin fil kardeş” yazısı tutan
çocuklarıyla,
hortumunda “hoş bulduk Türk çocukları”
yazısı tutan filiyle,
“Kara Kedi Çetesi”nin çizeri Selma Emiroğlu
ablanın karikatürüyle basılıyor;
ardından da her hafta Doğan Kardeş
dergisinin 3. sayfasında beğenilmiş bir
karikatür yayınlanıyormuş.
Kimi karikatürde fil çocukların önündeki
çocuk bandosuyla İstiklal Caddesi’nden
geçerken,
kimisinde de:
sırtındaki çocukların “yaşa Nehru Amca”
yazan konuşma balonuyla,
ya da Doğan Kardeş kitap sergisini gezerken,
Yeşilköy Hava Meydanı’nda uçaktan inerken,
Galata Rıhtımı’nda vapurdan iner, altına
halılar serilirken,
yıllar sonra Tarkan’ı, Bizimkiler’i çizecek
Sezgin Burak kardeşin karikatüründe İstanbul
sokaklarında gezerken,
sınıf tahtasında, öğrencilere Hindistan’ı
gösterirken,
Beyazıt Havuzu önünde hortumuyla su
fışkırtırken,
İstanbul sokaklarını temizlerken,
Florya Plajı’nda banyo yaparken,
çocuk sinemasında bir fil filmi seyrederken,
izci kardeşlerle yürürken,
Üsküdar’da balık avlarken,
Doğan Kardeş müsameresinde konser verirken,
çantasıyla okula giderken,
hortumuyla yangın söndürürken çiziliyormuş.
Çocukların "Ya Bir Fil
Gelirse?" Karikatürleri
Fil Uçakla Gelirse
İdil Biret kardeş, Paris’ten gönderdiği
mektubunda, fil karikatürlerin çok hoşuna
gittiğini, hele bir tanesini çok
beğendiğini, filin köprüye indiği
karikatürde tıpkı “sahici bir fil hali”nin
olduğunu yazıyormuş.
Bu arada yaz tatilinde Hindistan’ın Türkiye
elçisi Bay Jha, İstanbul’da yaşayan Hintli
çocuklarla Doğan Kardeş’in sanatkar
okuyucularını Yeniköy’deki Salahaddin Adil
Paşa yalısındaki Hindistan elçiliğinde bir
çay toplantısıyla tanıştıracakmış. 16
Ağustos 1950 Çarşamba günü ileride Devlet
Sanatçısı olacak 10 yaşındaki Gülay Uğurata
kardeş ve Arın Karamürsel kardeş ve Ayşegül
Sarıca kardeş piyano, Gönül Gökdoğan kardeş
ise keman çalarlarken, Hindistan Elçisi’nin
eşi de sitarla Hint ezgileri çalacakmış.
Yaz sonu okullar yeniden açılıp siyah
önlüklü, beyaz yakalı çocuklar sınıfları
yine doldurduğunda, karikatür yarışması
sonlanıyor ama fil heyecanının arasına acı
bir haber giriyormuş:
Orhan Veli Amca’mız Öldü
Hani bize La Fontaine’nin masallarını
tercüme eden, Nasrettin Hoca’nın
hikayelerini, manzum olarak yazan bir şair
Orhan Veli Amca’mız yok muydu? İşte o, 15
Kasım Çarşamba günü, genç yaşında öldü.
Üzüntümüz çok büyüktür. Onun ölümsüz
eserlerini okudukça onu daima rahmetle
anacağız. Allah rahmet eylesin…
Gün oluyor; çocukların Orhan Amca’sı
yelkovan kuşlarının peşi sıra, alıp başını
gidiyormuş.
Derken kara kış gelip kapıyı çaldığında
Hikmet Feridun Es’in geçtiği Kore Savaşı
haberlerinin arasında Yeni Delhi kaynaklı
müjdeli bir haber patlıyormuş:
MÜJDE!
MÜJDE!
MÜJDE!
Fil Geliyor!..
Haberde, Hindistan Başbakanı Nehru’nun Türk
çocuklarının ricasını memnuniyetle kabul
ettiği, Başbakan Adnan Menderes’e mektupla
bildirdiği; beş yaşındaki, bir ton
ağırlığındaki yavru fil Mohini’nin (Şirin),
Indira’nın da dadısı olan Sultan Muhammed
ile Hindistan’dan gemi ile yola çıktığı,
yakında İstanbul’da olacağı yazıyor;
altında da Nehru’nun Türk çocuklarına
gönderdiği mesajı yer alıyormuş:
“Aziz çocuklar;
size bir Hindistan fili gönderiyorum. Bu
benim hediyem değildir; fakat daha çok Hint
çocuklarının sizlere gönderdiği bir
hatıradır. Fil ile beraber bütün Hindistan
çocuklarının sevgi ve iyi temennileri de
beraber gelmektedir.
Fil gayetle büyük ve kuvvetli bir
hayvandır, fakat cüssesi kadar da zeki ve
iyi tabiatlıdır. Eğer iyi muamele görürse
çocuklarla oynamasını sever. Gönderdiğimiz
filin Türkiye’de dostlar kazanacağını ve
orasını ev gibi telakki edeceğini ümit
ediyorum
sevgilerimle
Jawaharlal Nehru.
Derhal kollar sıvanıyor, heyecan doruktayken
Tokyo’daki Indira’dan, yoldaki Mohini’ye
mektuplar yazılıyormuş. Kısa bir süre önce
milyonların son nefeslerini verdiği,
birbirinden acayip bombaların atıldığı mavi
gezegende, çocuklar nefeslerini tutmuş
birbirlerine mektuplar atıyormuş.
Doğan Kardeş dergisi de ümit gemisinin şirin
yolcusu beklenirken, Mohini’ye bir Türk
soyadı arıyor; en güzelini gönderecek olan
kardeşe, Yapı ve Kredi Bankası’nın ev
şeklinde bir radyo hediye edeceğini
yazıyormuş.
Indira, Doğan Kardeş’te yayınlanan Mohini’ye
yazdığı ilk mektubunda ise:
“Japonya’da şeker az, vesikaya bağlamışlar;
Türkiye’de ise her köşe başında bir şekerci,
bir muhallebici dükkanına rastlanırmış.
Senin dişçiden korkun yok tabii; fil dişi
şekere bile dayanır” diyor, Florya Plajı’na
götürürlerse, fazla derine girmemesini
öğütlüyormuş.
Gemideki
Yavru Fil ve İstanbul
Mohini gemide iki metre yüksekliğinde, sağa
sola dönemediği bir kafes içinde geliyormuş.
İtalyan gemiciler yol boyunca uğurlu
maskotları haline gelen Mohini’ye “Sinyorina
Mohini” diye hitap ediyorlarmış.
Derken büyük gün, büyük yolcu, gerçek
büyükelçi 25 Aralık’ta İstanbul’a geliyor,
gemi Dolmabahçe Rıhtımı’na yanaşıyormuş.
Gemiden vinçle kafesinin içinde indirilen
Mohini, önce dadısı Sultan Muhammed ile
Dolmabahçe Stadyumu’na getirilip geceyi
orada geçiriyormuş.
Alnında Ay-Yıldız;
Kalabalık Meydanda Şeker Fil Mohini
26 Aralık 1950 günü saat 14:00’de genç bir
gelin gibi süslenmiş şeker mi şeker Mohini stadyumun
kapısında görülüyormuş. Alnındaki
ay-yıldızın dışında, gerisi Hint adetlerine
göre boyanmış, yanaklarında kırmızı
çiçekler, sırtına örtü konmuş Mohini
kendisini heyecanla bekleyen halka ve
kordiplomatiğe gösterilmek üzere Dolmabahçe
Meydanı’na getiriliyormuş.
Çocuğu, genci, ihtiyarıyla binlerce kişi
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk fili Mohini’yi
görmek için akın ederken, Beyoğlu ve
Beşiktaş ilçelerinin sevinç içindeki ilkokul
öğrencileri de ellerinde:
“Mohini, safa geldin”,
“Mohini seni şekersiz bırakmayacağız”,
“Pandit Nehru Amca’ya teşekkürler”,
“Fil kardeş; senin kara boncuk gibi
gözlerinden öper, hoş geldin deriz”
yazılı levhalar taşıyormuş.
Önce Hindistan Büyükelçisi Jha, Mohini’yi,
nasıl Güney Hindistan’da annesiyle
dolaşırken yakalandığını anlatıyor; ardından
söz alan İstanbul Valisi aynı zamanda da
İstanbul Belediye Başkanı olan Profesör Dr.
Fahrettin Kerim Gökay kendisini dinleyen
kalabalık kitleye, Pandit Nehru tarafından
Türk çocuklarına hediye edilen filin
milletler arasındaki ilişkilerin sadece
protokollerle sınırlı kalmayıp, sevgi
esasına da dayandığının bir tezahürü
olduğunu söylüyor, Ganj diyarındaki
Tagore’un çocuklarına teşekkür ediyormuş.
İki çocuğun ve Doğan Kardeş ailesi adına
Vedat Nedim Tör’ün konuşmalarından sonra
Nilüfer Hatun ve İnönü ilkokulları
öğrencileri Boğaziçi kıyılarından
sevgilerini Hint Denizi’ne gönderiyor,
minik Mohini çocuklar ordusunun arasında yokuştan
çıkarak Taksim’e götürülüyormuş.
Taksim Cumhuriyet Anıtı;
Bir Yavru Fil ve Coşkuyla İstiklal Marşı
Cumhuriyet Anıtı’nda sanki tüm bir ulus hep
bir ağızdan coşkuyla İstiklal Marşı
söylerken, Şeker Fil Mohini de “Hazır ol”da
duruyormuş.
Ardından Mohini alkışlar, gözyaşları
arasında hortumuyla “Hint çocuklarından Türk
çocuklarına Mohini eli ile sevgiler” yazılı
çelengi koyuyormuş.
Daha sonra minik Mohini, Spor ve Sergi
Sarayı’ndaki Sümerbank Pavyonu’nda kendisine
tahsis edilmiş elektrik sobalı özel alana
götürülüyor, orada 25 kuruş karşılığında o
sıralarda kanayan bir başka yara olan,
Bulgaristan’dan gelen göçmen çocukları
yararına ziyaretçilere gösteriliyormuş.
Bakkallar çuval çuval pirinç, teneke teneke
yağ gönderirken, Hacı Bekir Amca’dan kutu
kutu lokum, şeker gelirken, o gece Spor ve
Sergi Sarayı’ndaki güreşlerden dönenler
Mohini’yi görmek ona şeker vermek için
kapıyı vurarak onu uyandırıyor, o da
telaşından kapıyı kırıyormuş.
Trendeki
Şeker Fil Mohini ve Ankara
Türkiye’de o sırada Ankara’dan başka bir
şehirde Hayvanat Bahçesi olmadığı için 28
Aralık akşamı özel Sıhhiye Vagonu’na
bindirilen Mohini, dadısı Sultan’la beraber
Ankara’ya doğru yola çıkarılıyormuş. Trene
bindirilirken direniyor, hortumuyla demir
sütuna sarılıyormuş.
Timur’un savaşcı Mohini isimli filinden o
yana ilk kez bir fil 29 Aralık Cuma sabahı,
07:30’da önce Ankara Garı’nda bekleyen
yüzlerce çocuk tarafından coşkuyla
karşılanıyor, ardından aynı trenle Atatürk
Orman Çiftliği istasyonuna götürülüp trenden
indiriliyormuş. Biricik filimiz, ağır
adımlarla bir ömür geçireceği müdürü Necdet
Pençe’ye teslim edilmek üzere Gazi Hayvanat
Bahçesi’ndeki yuvasına yürüyormuş.
Aynı gün, 8 Nisan 1950’de Hindistan’la
Liaquat-Nehru dostluk paktını imzalamış olan
Pakistan’ın Büyükelçilik Basın
Ataşeliği’nden de bir açıklama yapılıyor;
Pakistan Hükümeti’nin Türk çocuklarına Azadi
(Hürriyet) isimli bir dişi yavru fil hediye
ettiği, filin Aralık ayı başında Doğu
Pakistan’ın (günümüzdeki Bangladeş’in)
Chittagong Limanı’ndan Asiria gemisiyle
hareket ettiğini, Hindistan’ın Madras
(günümüzdeki Chennai), Yemen’in Aden ve
Mısır’ın Port Said limanları yoluyla
İstanbul’a gelmekte olduğunu duyuruyormuş.
Bu arada Mohini Ankara’da anjin oluyor,
boğazına tentürdiyot sürülüyormuş.
Derken Doğan Kardeş 11 Ocak 1951’deki
dergisini tamamen Mohini’ye ayırıyor,
kapağına da Selma Emiroğlu’nun çizimiyle
kendisini karşılamaya gelmiş çocuklara
gemiden bakan Mohini’yi altına da “Hoş
Geldin Mohini Kardeş” yazısını koyuyormuş.
12 Ocak 1951’de önce İstanbul Dolmabahçe
Rıhtımı’nda, ardından Samsun Postası’na
bağlanan özel bir vagonla Atatürk Orman
Çiftliği istasyonunda indirilen Azadi’nin de
gelmesiyle, bir anda iki file kavuşan
Ankaralılar çoluk çocuk her hafta sonu
Hayvanat Bahçesi’ne akın ediyormuş.
Azadi, hep Mohini’nin önünde durup
ziyaretçilerin bütün şekerlerini,
portakallarını ön ayağı ile önce ezip
kendisi yerken, bir süre sonra durum
dengeleniyormuş.
Ayşe Abla, Doğan Kardeş’deki satırlarında
Mohini’nin her yağı yemeyip, ancak tereyağ
istediğini; Tur Yağ’ın da Mohini’nin aylık
yağ gereksinimini üstlendiğini yazarken,
bir canlı oyuncağa kavuşmuş bir ülkenin çay
takımlarına kadar giren Mohini desenleri yok
satıyormuş.
Mohini’ye aranan soyadı da bulunuyor; Doğan
Kardeş’e gönderilen beş yüz soyadından Sevin
Nart’ın önerdiği “Birtanem” soyadı
seçiliyormuş.
Mohini soyadına kavuşurken, adresini yazmayı
unutmuş Sevin Nart kardeş de Yapı ve Kredi
Bankası’nın ev şeklindeki radyosunu kazanıyor
- onlar muratlarına ererken, çocuklar
kerevetine çıkıyormuş.
Şeker Fil
Mohini'nin Sırtında Bisikleti Olmayan
Çocuklar
Hafta sonları Ankaralı çocuklar koşa koşa
Şeker Fil
Mohini’ye geliyor, Mohini’nin sırtına binip
Hayvanat Bahçesi’nde turlar attırılıyormuş.
Şehir, bir bisikleti olmayan, ama “bir filin
sırtında turlama”nın normal olduğu
çocuklarla doluymuş. O günlerin çocukları,
bir başka milenyumda bu satırları “yaşlı”
gözlerle okuyormuş.
Bu 20. Yüzyıl masalında;
çocukların sevgilisi Hindistan Başbakanı
Nehru Amca, çocuklara ve eğitimlerine
adanmış bir yaşamın, gerçekleştirdiği köklü
sosyal reformların ardından 1964’de ölüyor,
1972’de bir Afrika fili olan yine dişi Şirin
de Mohini ve Azadi’nin yanına geliyor;
Ankaralılar artık bir ziyarette üç file
kavuşuyormuş.
Bakıcısı Fİlci Kaya
(Kaya Dilber) ile
Bir süre sonra Azadi ölüyor,
1983’de Tokyo’dan Indira’nın ölümü ve Japon
ulusunca tutulan yas haberleri geliyormuş.
Birtanem'in Sessiz Vedası
Masumiyet
zamanını paylaşan Ankaralı
çocuklar da, Mohini de
artık yaşlanmış. 1994'e gelindiğinde, artık
kavramlar değişir, koca hortumlar
sayısallaşırken, çok şeker
fil ölüyormuş.
Büyük coşkuyla karşılanan, Kore Savaşı
kaygısında, çocuk ruhlara renkli bir düş
olan Sinyorina Mohini, Şirin'i yapayalnız
bırakarak Ankara Hayvanat Bahçesi'nde
toprağa veriliyormuş.
2006 sonbaharında ise mutsuz
Şirin, her yaştan Ankaralılar
ayakta uyurken, kendilerine “elveda”
diyormuş.
Gökten üç elma düşer,
giden üç filin ardında kocaman bir boşluk
kalırken,
aynen yaşanmış bu masal da burada bu
satırlarla gelecek kuşaklara kalıyormuş.
Hindistan
Başbakanı'na Mektup
Bu gece çocuğunuza hangi ülkenin, hangi
yaşanmamış masalını anlatacaksınız?
Yarın sınıfta hangi parlak gözlere, kimin
çevirilerini okuyacaksınız bilemiyorum -
Ama az sonra Hindistan Başbakanı’na
aşağıdaki mektubu göndereceğimi çok iyi
biliyor,
şimdiki Hindistan Başbakanı’nın yıllar önce
başka bir ülkenin çocuklarına armağan
edilmiş yavru bir fil taşıyan geminin
ardından el sallamış bir çocuk olmasını
diliyor;
bayramlıklarını giymiş, alnı ay-yıldızlı bir
yavru filin Dolmabahçe’den, ülkedeki tüm
çocuklara ve çocuk kalmışlara yeniden
hortumunu sallayacağı günü sabırsızlıkla
bekliyorum…
** ** **
Sevgili Hindistan Başbakanı Sayın Manmohan
Singh; 1950’de Hindistan Başbakanı Sayın
Pandit Nehru’nun Türk çocuklarına armağan
ettiği filimiz Mohini uzun süre önce, son
filimiz Şirin ise geçen hafta öldü. Her
yaştan Ankaralı çocuklar olarak şu anda hiç
filimiz yok. Onun için biz de sizden bir fil
yavrusu istesek, acaba büyük bir ayıp
işlemiş olur muyuz? Bir çok işlerin arasında
bizleri düşünmeye vakit ayırırsanız çok
seviniriz ve yavru fili hiç şekersiz
bırakmayacağımıza söz veririz… her yaştan
çocuk adına saygılarla
düş
hekimi yalçın ergir -
7 Kasım 2006
Daha sonra posta kutuma Ankara’daki
Hindistan Sefareti’nden S.K. Verma imzalı 11
Aralık 2006 tarihinde yazılmış bir mektup
geldi. Mektubumun alındığını ve bir gelişme
olduğunda haber verecekleri yazıyordu ve
masal kendisini yazmaya devam ediyordu…
düş hekimi yalçın ergir
http://www.ergir.com
** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** **
** ** ** ** ** ** ** ** ** **
1. bölümün sonu
** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** **
** ** ** ** ** ** ** ** ** **
|