bu yazı PowerPoint sunum olarak:
http://www.ergir.com/nar_lekesi.htm adresindedir;
fonda çalan müzik: rumelaj / makedon halk ezgisi
Nar Lekesi Piknik – 3 “Açılırken”
14 Kasım 1953, Cumartesi; Ankara.
Daha dört gün önce Ata’sının naaşının Etnografya Müzesi’nden alınıp Rasattepe’deki Anıtkabir'e getirilişini gözyaşlarıyla izlemiş bir şehir günlük telaşındaydı.
O zamanlar okulların da, devlet dairelerinin de hafta sonu tatilleri Cumartesi öğleden sonra başlar, sabahtan herkes işine, okuluna giderdi.
Tek farkla; hafta boyunca saat tam 17:00’de bütün Ankara’dan duyulan “paydos sireni” Cumartesi günleri öğlen çalmazdı. Yıllar sonra pek çok küçük detay gibi Ankara, bu 17:00’de şehirde yankılanan “paydos sireni”ni de unutacaktı.
O Cumartesi, yani bundan bir milyon sene önce, genç Reşat Önat, Yenişehir’de bir öğle vakti, Atatürk Bulvarı ile Tuna Caddesi’nin kesiştiği köşede, yanındaki iki hanım: Aytekin Girgin ve Ankara Koleji’nden sınıf arkadaşı Bedia Yağız için iki tane Türk Bayrağı asılı bir kapının kilitlerini açıyordu.
Açtığı kapı ertesi gün resmen “Piknik” adıyla faaliyete geçecek şarküteri – lokantadan başka bir şey değildi. O kapı ertesi gün öyle bir açılacaktı ki, orada yaşananlar, orayı yaşatanlarla bir Atatürk Bulvarı Klasiği olarak Ankara’nın efsane mekanı olacak, 14 Kasım günü heyecanla kapıda bekleyen Aytekin Hanım ise Reşat Bey’le evlenip son nefesine kadar sevgili kocasına destek olacaktı.
O gün içeri girdiklerinde Reşat Bey, Aytekin ve Bedia Hanımlara nar suyu ikram edecekti.
Nar bereket demekti.
Nar, aynen hurma, üzüm ve zeytin gibi, Kur’an-ı Kerim’in En’am suresinde “meyvesinde ayetler vardır” diye - Rahman suresinde ise “eşsiz”, “her narda bir damla cennet suyu vardır” diye geçmekteydi. İbn-i Sina'nın “El-Kanun fi't-Tıbb” kitabında da nar suyu ve çekirdeğinin faydaları yazmaktaydı.
Nar suyu gerek göçmenlerce, gerekse Harran gibi bölgelerde çok iyi bilinirdi. Yakın tarihe kadar Harran ve Suruç ovaları nar ağaçlarıyla dolu, konuklara hep nar suyu ikram edilen bir bölgeydi. Ödemiş’ten, Trabzon’a konaklarda, Topkapı’nın Helvahanesi’nde bol bol uğur ve bereketi temsil eden nar resimleri vardı.
Ancak bu gizemli su, Ankaralılarca pek bilinmezdi, ama Ankara’nın yerlilerinin de bir “nar kırma” adeti vardı.
Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Merkezi’nin müdürü sevgili Zeynep Önen’den, bu unutulmakta olan adet ile ilgili, Vehbi Koç’un kızı Sevgi Gönül’ün kendisine anlattıklarını dinlemiştim. Sevgi Hanım bu bilgileri ölümünden bir yıl önce, 29 Aralık 2002’de Hürriyet Gazetesi’ndeki “Sevgi’nin Diviti” köşesinde de yazmıştı:
… evinizin bereketi için yeni senede evinize girer girmez mutlaka bir nar alın ve kapınızın eşiğinde narı kırın. Ama yeni yıla zaten evde giriyorsanız, o zaman saat 12'den hemen sonra narınızı kapınızda yere vurup patlatın. Ama dikkat edin, narları daha önceden bir naylon torbaya koyun ve torbanın içinde patlatın…
Bu nar kırma adeti Koç Ailesi’nce devam ettirilecek; Koç Holding’in Nakkaştepe’deki merkezinde her yılbaşında nar kırılacaktı.
15 Kasım 1953’te Piknik, Reşat ve Vahit Önat kardeşlerce resmen açılmıştı.
Beş dili ana dili gibi konuşan şef garson Vasil Lupi, daha o akşamdan eşsiz servisine başlamıştı. Keyiflendiğinde yüksek sesle Arnavutça şarkılar söyleyeceği servisler yakındı.
Vasil Lupi daha sonraki yılarda Amerika'ya eğitime gidecek genç Türk subaylarının İngilizce öğrenmelerini teşvik için, Türkçe siparişlerini almayacak, siparişi Türkçe verenden ceza olarak ortaya yirmi beş kuruş atmasını isteyecekti. Nasıl Reşat Önat alttan tekme atıyorsa, Vasil de müşteriye teşekkür etmeyi unutan kasiyerin eline cetvelle vuracaktı.
Piknik Ankaralıların sevgilisi olmuştu; bir ara Vehbi Koç’tan sonra Ankara’daki vergi sıralamasında 2 numaraya kadar yükselmişlerdi.
Bu detayların dışında, Celal Bayar’dan, Bülent Ecevit’e, ihtilal yapanlardan, ihtilal yapılanlara, diplomatlardan, yazarlara, sanatçılardan, gazetecilere, öğretmenlerden, öğrencilere kimler gelip kimler geçmiş Piknik’in, Ankaralıların üzerinde - özellikle de bir önceki kuşağın belleklerinde, yüreklerinde bıraktığı izi daha önce geniş olarak yazmıştım:
Piknik - 1: http://www.ergir.com/Piknik.htm Piknik - 2: http://www.ergir.com/Piknik_2.htm
O yazılarda arozözlerle yıkanan, yayaların birbirine selam verdiği, kışın dalları cıvıl cıvıl kuşlarla dolan kestane ağaçlı Atatürk Bulvarı’nda başlayan yolculuk, Armada Alışveriş Merkezi durağında devam etmekteydi.
Ancak daha sonra giderlerle başa çıkamayacaklardı. 2006'nın Aralık ayında Armada’daki yerlerini kapatırlarken Piknik’in sonsuza kadar elveda dediğini;
onun da Karpiç’in, Gar Gazinosu’nun, Süreyya’nın, Sandviç’in, Tuna’nın, Özen’in, Kutlu’nun, Golf Kulübü’nün, Restoran Cevat’ın, Bekir Lokantası’nın yanına gittiğini sanıyordum.
Ama öyle olmadı, iyi ki olamadı. Reşat Amca, kızı Gülen’le birlikte Piknik’i yeniden açıyor.
Bir Aralık günü kapanmış Piknik, 1 Aralık günü, Gazi Osman Paşa’da bir öğle vakti, güzelim bir başkentin, bir başka bin yılının bambaşka bir kuşağının selamlaşma mekanı olacak.
Eskiler ve yepyeni bir kuşak, bir milyon sene önce bir Kasım günü heyecanla nar suyu sıkan bir adamı, bana “Atatürk’ün Ankara’daki Son Günü”nü anlatan son kuşlardan Reşat Önat’ı ve mekanını tanıyacak.
Belki Yenişehir’de olduğu gibi, o zamanlar Gar Gazinosu'nda aryalar söyleyen Nico da Castino, Piknik'in önünden geçerken durup başını içeri uzatıp bir arya okuyarak yoluna devam etmeyecek;
ama konukları artık Arjantin bira olmayacaksa da yine Piknik’in doyulmaz lezzeti, yine doyulmaz sohbetiyle yaşlı Reşat Amca ve bayrağı devralmış kızı Gülen karşılayacak.
1 Aralık Cumartesi günü Piknik’in kapısına 14-15 Kasım 1953’te ve ardından gelen her bayram ve 10 Kasım’larda asılmış, buram buram 1953 Kasım’ı kokan, bugüne kadar özenle saklanmış aynı Türk Bayrakları asılacak
ve kapısında nar kırılacak.
Nar lekesi asla çıkmaz; Piknik’te karşılaşabilme, selamlaşabilme, ve bir kuşak Ankaralıların yüreğindeki nar lekesine sahip çıkabilme dileğiyle…
düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com
|
||
|
|
Adres: Filistin Sokak, 9/D, G.O.P. Tel: 4670042 - 43 |
Reşat Önat’ın anlatımıyla "Atatürk’ün Ankara’daki Son Günü":
http://www.ergir.com/Ataturkun_Ankaradaki_Son_Gunu.htm