PÖTİKARE CEKET

 

 

Sanırım daha ilkokula gitmiyordum; babam ve ablamla yine o parktaydık. Bir pötikare ceketim vardı; parkta da yüzü belli olmayan bir taş aslan heykeli. Az ötedeki Orduevi’nin girişinde ise içindeki siyah mermilerini hala bir türlü çıkartamadığım iki top.

 

Ve Maltepe Cami’nin dibindeki evimize dönerken ceketimi parktaki bankta unuttuğumuzu fark ettik. Geri döndüğümüzde dünyanın en suçlu insanı artık bendim – ceketimi kaybetmiştim.

 

** ** **

 

Aradan geçti yıllar;

hala o parkın bankında kayıp giderken de, 2005’in ilk güneşini karşılar, “işte güneş geliyor küçük sevgili” derken de,

şakır şakır yağmur altında güvercinlere mısır atarken de, pötikare ceketim gelir aklıma

ve içimi bir burukluk, bizimkilere karşı bir mahcubiyet kaplar.

 

Kimbilir; belki de sırf bu yüzden yazılmıştır aşağıdaki satırlar

 

CEKET

 

bir ceketin olacak

çekip giderken

yanına alacağın

 

bir ceket işte

eski meski kendi ceketin

omuzuna atacağın

 

bir çekiç

bir sürü de çivi

cebinde taşıyacağın

 

geçmişin kalacak gerinde

bir de gözyaşların

yeniden kendin olacaksın

 

yollar; sana uzanmış kollar

bekleyecek seni

yolcu olacaksın

 

vardığın yerde

kapıya en yakın yere

bir çivi çakacaksın

 

cebinde bir çekiç

bir çivisi eksilmiş

ceketini asacaksın...

 

düş hekimi yalçın ergir  http://www.ergir.com

(düş hekimi – 4 / çınar yayınları)

(bu yazdıran yazı: http://www.ergir.com/park_bankinda.htm )