PATTIE

 

Akşamın geç saatleridir. Pattie giyeceği kıyafetleri seçer, makyajını yapar,

uzun sarı saçlarını tarar ve sorar:

 

-İyi görünüyor muyum?

 

-Evet; bu akşam muhteşem gözüküyorsun...

 

Pattie için bir efsane şarkı daha doğmaktadır; aynı George Harrison’un

“Something”inde, aynı Eric Clapton’un “Layla”sında olduğu gibi.

 

“Wonderful Tonight”ı bestelemektedir Eric Clapton; o akşamki partiye gitmeye

hazırlanırken muhteşem gözüken Pattie için.

 

 

Pattie Boyd; hiç bir zaman “hikayesini” ya da başka deyişle, ruhunu satmamış;

şu anda Londra’da Rod Weston isimli bir gayrimenkulcünün yanında fotoğrafçı

olarak çalışmaktadır. Kendisini uyuşturucu ve alkol bağımlılarına yardıma adamış,

yaşlılığa merdiven dayamış, basından uzak duran bir hanımdır.

 

AMA; NE HAYAT YAŞAMIŞTIR PATTIE BOYD.

 

Patricia Anne Boyd, 17 Mart 1945 de İngiltere’de, büyük savaş yerini bebek

patlamasına bırakırken doğdu. Kardeşleri Paula ve Helen’in doğumlarından sonra

babalarının görevi nedeniyle uzun yıllar Kenya’da yaşadılar. Gençlikleri tomurcuklanırken

İngiltere’ye geri döndüler.

 

Pattie, 1962 de de muhteşemdi. Kardeşi Helen (“Jenny” olarak tanınır) ile birlikte

Londra’da modellik yapıyor, sık sık New York’a defilelere gidiyorlardı. Pattie aynı zamanda

Paris’de ünlü modacı Mary Quant’ın yanında da modellik yapıyordu. Ayrık dişleri, bebeksi

yüzü, uzun bacakları, yıllar sonra bir yaşayan efsanenin önünde de taradığı uzun sarı saçlarıyla

çok güzeldi.

 

Ve, 1964 de Beatles’ın filmi “A Hard Day’s Night”da küçük bir rol önerildi. Filmin çekiminde

kardeşi Helen ile George Harrison’dan imza istediler. John Lennon’a yaklaşmaya korkuyorlardı.

George; Helen’in resmine bir, Pattie’nin resmine yedi öpücük kondurdu. Ardından buluşma

teklifi de gelince yüzü kıpkırmızı oldu, kalbi o an durabilirdi. İki yıldır beraber olduğu fotoğrafçı

Eric Swayne’den gizli buluşmalar başladı. Eric’in haberinin olamayacağını düşünüyordu ama

o bir Beatle ile buluşuyordu. Bütün dünyanın gözleri üzerlerindeyken, Eric hiçbir şeyden haberi

olmadan deklanşöre basamazdı – basamadı, ayrıldılar.

 

1964 bütün güzelliği ile geçerken, George ve Pattie güya gizlice İrlanda’ya tatile gittiler ama

flaşlar orada da gözlerini kararttı; tek istekleri berbat olan tatillerini kesip Londra ‘ya dönebilmek

oldu.

 

Orada, kirli çamaşır sepetlerinde gizlice havaalanına gitmek zorunda kaldığında anladı Pattie;

Beatlemania’nın ne berbat bir şey olduğunu. Yolda yüzüne tüküren Harrison hayranları, hatta

ölüm tehditleri derken 1966 da George Harrison ile evlendiler.

O artık Pattie Harrison idi.

 

İlk defa bir Beatles üyesi kendi tercihi ile (hamilelik nedeniyle değil) evleniyordu.

 

George Harrison, Pattie için; bir kuşağı, iç dünyalarındaki limanlarından kopartan “Something”i

besteledi.

 

-... hiçbir kadın, beni onun kadar baştan çıkartmıyor...

 

diye devam ediyordu şarkının sözleri, muhteşem gitar sololarının arasında.

 

George artık basından nefret ettiğinden Pattie modelliği bırakmak zorunda kaldı ve uyuşturucu

ile tanıştı.

 

Artık onun yolunu, şarap kadehlerinin yerini alan Marijuana, LSD, eroin bekliyordu. Zaten bütün

Beatles üyeleri uyuşturucu bağımlısıydı, ilaçlı şekerler elden ele dolaşıyordu. Alkol denizinden çıkıp

LSD kumsallarına yatıyorlardı. Bir tripten diğerine geçiliyor, halusinasyonlar arasında kayboluyorlardı.

 

Pattie kendini hep yalnız hissediyordu, George gökyüzünde bir yıldızdı. Korumalar, basın, kendini

kaybetmiş hayranlar, arasında boğuluyordu.

 

Pattie, Georga’a sonradan pişman olacağı; Hindistan’a - Yogi Marharishi Mahesh Yogi ye -

gitmeyi önerdi ve George’un hayatı değişti (Pattie’ninki de). George, kendini Hint felsefesine kaptırdı,

hatta adadı; bambaşka bir adam oldu. Ayrılığa giden yolda ilk adımlar atılmıştı. Artık kocasını gurular,

uzak alemlerin mistisizmi avuçlarına almıştı.

 

LSD, Marijuana hayatlarında su gibi, hava gibi vazgeçilmezdi. Mick Jagger, Marianne Faithfull’un

partileri,  polis baskınları, evlerin aranması, tutuklanmalar, tripler birbirini takip ederken, Beatles’ın

gay meneceri Brian Epstein aşırı dozda uyuşturucudan öldü.

 

George dozu arttırdıkça ve kendini Pattie’den izole ettikçe evlilikleri iyice bunalıma girdi.

John Lennon bile Pattie nin cazibesine kapılmışken, Pattie kendini John’dan uzak tutabildi.

 

Bu arada George, kendisi gibi mükemmel gitar çalan bir dost edindi: Eric Clapton.

Ve beraber “While My Guitar Gently Weeps” i yaptılar.

 

Clapton artık George’ların evinden çıkmaz olmuştu. Her bahane ile evlerine geliyordu. Pattie, George’un

ilgisini çekebilmeye, onu kıskandırmaya çalışırken Eric ile çok samimi oldu. Fakat plan ters tepti ve Eric,

Pattie’ye; en iyi arkadaşının karısına  köpekler gibi aşık oldu.

 

Eric, Pattie ile daha çok beraber olabilmek için Pattie’nin kardeşi Helen ile çıkmaya başladı. Donovan’ın

kendisi için “Jennifer Juniper”ı bestelediği Helen (Jenny) ile.

Clapton’un obsesif aşkı artık Pattie’yi korkutmaya başlamıştı.

 

Pattie artık Eric ile huzursuz buluşmaların içindeydi.

 

Eric, Pattie’yi deliler gibi severken ve uyuşturucu bataklığına gırtlağına kadar saplanırken 12. yüzyılda

Nizami’nin yazdığı Leyla ile Mecnun’dan etkilenerek, Pattie için Jim Gordon ile beraber muhteşem

“Layla”yı ortaya çıkarttı.

 

...Layla, dizlerimin üzerindeyim

   Layla yalvarıyorum, sevgilim lütfen...

 

ve birgün Eric, Pattie’ye rest çekti:

 

-ya artık hep benimle olursun ya da kendimi tamamen uyuşturucuya veririm...

 

ve Pattie bu ültimatom karşısında tamamen Eric’den uzaklaştı; onu uyuşturucu bataklığında bırakarak

perdeyi kapattı.

 

O sırada, Eric’in arkadaşı Jimi Hendrix aşırı dozdan öldü. Sıra yavaş yavaş Eric’e gelmekteydi.

 

Dört uzun yıl sürdü Mecnun’un uyuşturucu bataklığındaki çırpınışı; korkunç depresyonu.

 

O arada Pattie’nin de problemleri büyümüştü. Modelliğe tekrar başlamış, gitarist Ron Wood ile gizli

bir ilişkinin içerisindeydi. George ise artık tamamen uçmuştu.

 

George ile düzenledikleri partilere hala depresyonda olmasına rağmen Eric Clapton’da geliyordu.

 

Ve bir gün, bir partide Eric, George’un kolundan tuttu:

 

-senin karına aşığım; onu istiyorum…

 

George’un beklenmedik yanıtı geldi;

 

-iyi, sen onu al, ben de senin kız arkadaşını alayım…

 

Eric’in artık dayanamayışı, George’un hissizliği karşısında şok olan Pattie ağlayarak orayı terketti.

 

Ve ardından Harrison’u terk geldi

 

1974 de George durumu düzeltmek istediyse de artık çok geçti. Pattie, Los Angeles’e Fleetwood Mac’in

davulcusu Mick Fleetwood ile evli olan kardeşi Helen’in yanına gitti. (Helen’de daha sonra Mick’den ayrılıp,

King Crimson’un davulcusu Ian Wallace ile evlendi)

 

Pattie, daha sonra da Miami’ye Mecnun’un yanına gitti. Rüyalarının kadını artık Eric’in yanındaydı.

 

Pattie artık akşamların muhteşem kadınıydı

Pattie artık muhteşem hissettiren kadındı

Onun gözündeydi artık aşkın ışıltısı

Artık muhteşem günler başlamıştı

 

Pattie ve George 1977 de resmen boşandılar.

 

Eric’in hayatı alkol ile özdeşmişti ve artık Pattie’nin önünde başka kadınlarla beraber oluyordu. İlişki

koparken menejerinin ısrarıyle Eric Pattie’ye evlenme teklif etti.

Pattie zor da olsa kabul etti. Pattie ve Eric ile 27 Mart 1979 da Tucson, Arizona’da evlendiler. Davetliler

arasında Paul McCartney, Ringo Starr, Elton John, Mick Jagger, David Bowie gibi isimler vardı. Düğünde

“Something” bile çalındı. Partiye George Harrison yeni karısı Olivia ile geldi.

 

Düğünden sonraki gece, daha unutulmaz bir gece oldu. Eric Clapton, Pattie’yi sahneye çıkarttı ve

“Wonderful Tonight”ı birlikte söylediler.

 

O geceden sonraki gün ise en unutulmazı oldu: Eric Pattie‘yi zorla İngiltere’ye gönderdi.

 

Paketlenip gönderilen Pattie için yine yalnız günler başlamıştı. Yine gökteki bir yıldızla evliydi.

 

Öyle bir yıldız ki, artık evde gitar çalarken, kendisine “konsantrasyonunu bozduğu” gerekçesiyle orada

bulunmasına dahi izin vermeyen, bir alkol komasından diğerine geçen, beraber yemek yiyemedikleri,

kendisine artık “muhteşem” gözüyle bakmayan bir yıldız.

 

1985 de Pattie, YETER! dedi. Clapton’un farklı kadınlardan iki ayrı çocuğu olmuştu. Kendisini çok

aşağılanmış hissetti, ayrıldılar - 1988 de resmen boşandılar.

 

Layla, geçmişini tamamen geride bırakarak Londra’da yaşamaya başladı.

Eric Clapton’un albümünün kapaklarını yaparken başladığı fotoğrafçılığa devam etti, Ringo Starr’ın karısı

Barbara Bach ile SHARP isimli, uyuşturucu bağımlılarına, alkoliklere yardım eden bir kuruluş ortaya çıkarttılar.

 

1999 da Greenpeace’in endüstriyel gıdalara karşı eyleminde Pattie de işbaşındaydı.

 

Anılarını hiçbir zaman satmadı ve çok saygı duyuldu. Mİck Jagger’la dostlukları hiç kopmadı.

 

Eric Clapton’un İtalyan aktris Lori Del Santo’dan olan dört yaşındaki oğlu Connor,1990 da Manhattan’da

49. kattan aşağıya düşüp öldüğünde, Pattie yine Eric’in yanıbaşındaydı.

“Tears In Heaven” başlamıştı.

 

1992 deki “Unplugged” albümünde; gözlüklü bir adam kasırga girişli “Layla”yı yeni yumuşak haliyle söylüyor,

Grammy ödüllerine boğuluyor ve “Pretty Girl” Pattie, Londra’da ağlıyordu.

 

En güzel aşk şarkılarının, bestelendiği Pattie Boyd’un,

Layla’nın hikayesi burada bitiyor MU?

 

Sanmıyorum;

 

en güzel yer, henüz gidilmemiş olan;

en güzel aşk şarkısı, henüz yazılmamış olandır.

 

dus hekimi yalcin ergir   http://www.ergir.com

 

diğer müzik yazıları:

http://www.ergir.com/dmuzik.htm

 

 

"DÜŞ HEKİMİ - 2" KİTABINDAN