Balon

 

'Şşşşt, uyan artık, saat 03.30 ve bütün ekip aşağıda kahvaltıya başladı bile.'

 

Kalkmalıyım, bugün Alman balon ekibi Kapadokya’da uçuş yapacak ve o

sepette ben de olmalıyım.

 

Tabii ki, otelin uyandırma servisi koca ekibi uyandırmayı unutmuş ve bir sene

önce Türkiye’deki hava oyunlarına katılan ve bizi az çok tanıyan bu ekip,

birbirini uyandırmak zorunda kalmış.

 

Dokuz adet balon, sepetleri ve diğer ekipman önceden kamyonla Almanya'dan

buraya gönderilmiş. Ekip geldiğinden beri hava uygun olmadığı için uçamamış.

Yarın bu işin sponsorluğunu yapan Mercedes grubundan otuz kişi uçuşa

gelecekmiş. Üç gün sonra da hepsi dönüyorlarmış, belki de seneye Peru'da

uçmak üzere.

Ee, anlayacağın şimdi kalktın-kalktın, bu sabah uçtun-uçtun, yoksa seni Atakule’nin

önündeki uçan baloncu bekliyor, haberin olsun!

 

Balon uçuşlarının güneş doğarken, hava ısınmadan, rüzgar kuvvetlenmeden önce

yapılması gerekiyor. Bambu sepetlere ince çelik halatlarla bağlanan balona önceden

vantilatörlerle hava veriliyor. Daha sonra propan gazının yakılması ile elde edilen

sıcak hava, balonun içine doluyor ve balon yavaş yavaş dikiliyor.

 

Balonlarda yön ayarı yok. Ancak yüksekliğini ayarlayabiliyorsun. Onun için de,

kalktıktan sonra aynı yere dönemiyorsun. Aşağıdan bir minibüs seni takip ediyor

ve görerek ya da telsizle seni indiğin noktadan alıyor. Sen de bu yüzden, yola

çok yakın biryerlere inmeye çalişıyorsun. Bir çok balonda GPS (global positioning

system) mevcut. Böylece yüksekliğini, bulunduğun yeri, yönünü uydu aracılığıyla

çok hassas belirleyebiliyor, telsizle de bildirebiliyorsun. Sepette taşınan insanların

ağırlığı ve balonun hacmi önceden hesaplanıyor. Hava raporları da büyük bir

ciddiyetle değerlendiriliyor. İniş; ya balondaki hava ısıtılmayıp doğal olarak, ya da

balonun tepesindeki pencere açılıp, içerdeki sıcak havanın tahliyesi ile gerçekleşiyor.

 

Bu iniş bazen çok sert olabiliyor. İsviçre'de bir iniş sırasında yere çarpmanın şiddetiyle,

“sepetten düşen balon pilotu ve bu düşüşle hafifleyen balonun, içindeki acemi

yolcularıyla tekrar havalanması” hikayesini çok değerli bir Türk balon pilotu olan, s

evgili dostum İsmail Keremoğlu'ndan, içeride bütün hastalarımı bekletme pahasına,

zevkle dinlemiştim.

 

Yine sevgili İsmail, henüz balonla dünya turunun yapılamadığını, çünkü çok uygun

bir rüzgar yakalansa bile, üzerinden geçilecek ülkenin o anda hava sahasını

yasaklamasıyla rüzgarın kaçtığını, sempatik üslubuyla tatlı tatlı anlatmıştı. Balonla

çok yükseğe çıkıp rekor kıran ve sarhoş olup daha yükseklere çıkmamak için

hemen aşağıya inen sevgili İsmail.

 

Balonda yön tespitinin olmaması cazip bir özellik. Vantilasyon ile yönlendirme

olabileceğini, ancak o zaman bu işin büyüsünün bozulacağını da Alman pilot

Hans-Bernd Martin esmer birasını yudumlarken anlatmıştı. Yazın, balon içi hava

ile dış hava ısı farkının daha az olduğunu, bu yüzden uçuş kalitesinin bahar

aylarında daha yüksek olduğunu da.

 

Evet, artık kahvaltıdayım. Geçen sene Türkiye'de düzenlenen hava oyunlarına

katılan balon ekibi, uyandırılmamanın siniri ile kahvaltı yapıyor.

 

Saat 04:30, bütün ekip minibüslerle, Almanya'dan gelen sepetleri almaya, Ürgüp'ten

Göreme'ye gidiyoruz. Bütün ilçe mişıl mışıl uyuyor ve uçmak için Rusya’ya-Çin’e

giden ekip, yine sinir içinde sepetleri taşıyacak minibüs şoförü Mehmet'i bekliyor.

Mehmet yok. Vakit geçiyor, güneş doğacak, daha balonlar kurulacak.

 

Mehmet geldiiiii. Herhalde şu anda Helmut Kohl gelse, böyle dalgalanma olmazdı.

Bütün sepetler, balonlar yüklendi, ver elini futbol sahası.

 

Hava aydınlanıyor ve propan gazının yanma ayarları yapılıyor. Çok ürkütücü bir

görüntü. Sönük balonlar sepetlere bağlandı ve yere uzatıldı, içine hava üfleniyor.

Sonra da ısıtma işlemi başlıyor. Balonlar birer ikişer canlanıyor; rengarenk, muhteşem.

 

Utanmasam, “hadi artık uçalım” diyeceğim. O sırada ayağımı kırsam belli etmeyeceğim.

Ve sepete ilk ben atlıyorum. Sepette pilot dahil 6 kişiyiz. Balon iyice sıcak hava doldu

ve ben o sırada anladım; niçin bu beş adamın sabahın köründe şapka giydiğini.

Kuaförde fön makinasının altında unutulmuş gibiyim, havayı ısıtan alevin ısısından biraz

sonra saçlarımdan toplam yedi tel kalacak.

 

Ve hoooop, kalkıyoruz, olmaz böyle şey, aşağıdaki insanlar, minibüsler gittikçe küçülüyor,

ufuk gittikçe genişliyor. Artık ben bir kuşum, güneş tepenin ardından gözüktü, altımda

peri bacaları.

 

Bu muhteşem bir rüya. Beni herhalde üçbuçukta uyandırmadılar.

Diğer balonlar da aynı rüzgara kapılmış, koro halinde bir arya söylüyoruz, artık güneşin

sofrasındayız.

 

Yükselmek demek, alevin açılması demek, alevin açılması da benim için “yandım anam”

demek. Altımızdaki dünya, bizim dünyamız değil. Burası başka bir gezegen, bizler de

uçan balonlu yaratıklarız, onbin ışık yılı öteden.

 

Renkli bir yoyo gibi, kayaların arasına inip çıkıyoruz. Aşağıya düşmek korkusu, baş

dönmesi vs. yi biz dünyada bıraktık. Biliyoruz ki halk otobüsüne binmek bundan daha

tehlikeli.

 

Artık gazımız azaldı, rüzgar kuvvetlendi, hava ısınıyor. Bizi Göreme'de, menemen ve

çay bekliyor. Çavuşin kasabasına iniyoruz, aşağıda çocuklar, uzaylı yaratıkların peşinden

koşuyor.

 

Balonumuzu topladık, hepimiz üzerine oturduk ve bütün havasını boşalttık, ciğerlerimizdeki

hava ile birlikte. Toprak bir yol kenarı, çiçekler ve dünyalıları karşılayan kuş orkestrası.

 

Göreme'deyiz,

“Oğlum, hepimize menemen ve çay getir, hadi aslanım !”

 

(nisan 98)

 

dus hekimi yalcin ergir   http://www.ergir.com

 

12. Avrupa Sıcak Hava Balon Şampiyonası Görüntüleri

 

21. yuzyilin, akli dokuz bin karis havadakilerine

 

bir balonun ardindan

 

T.B.M.M. önünde koca bir uçan balon