YUMUŞAK G TİPİ CEZAEVİ
Bir de “Yumuşak G tipi” cezaevleri vardır, görünmez duvarlardan oluşan.
İhale edilmez, taşeron kullanılmaz; kendimiz atar temelini, kendimiz yaparız inşaatını.
Okula başlarız, işe gireriz.
Acayip, doğaya aykırı bir uygulamanın içerisinde buluruz kendimizi.
Bir sırada, ya da 6 küçük tekerlekli bir koltukta, belki de arkasında demirbaş numarası yazılı bir sandalyede otururuz
sabahtan akşama dek. Bir tezgahın arkasında, bir kasanın başında ya da güzergahı belirlenmiş bir yoldayızdır kimi kez de.
Var mıdır böyle şeyler doğada?
Hangi kaplan, bir sandalyede 08:30 –17:30 arasında mum gibi, çoğu kez gözleri bir ampuldeki satırlarda, sağ ön pençesinin
ikinci ve dördüncü tırnaklarını ara sıra kımıldatarak oturabilir?
Hangi su aygırı, öğlen diğer su aygırlarıyla yemek sırasına geçip, sonra da koşa koşa sandalyesinin başına döner? Hangi kuş
hep o dalda öter, hangi balık hep o kabarcıklara bakarak ömrünün en güzel yıllarını heba eder; insanların eline düşmüşlerin dışında?
Kaçımız tam şu anda pencereden baktığımızda, karşıda gözüken ağacın altına uyuklamaya, aşağıda salına salına yürüyen
karşı cinsi kovalamaya gidebilir ya da dört metre ötede ihtiyacını giderebilir?
Hangi orangutan her sabah aynada telaşla yanaklarındaki, ya da bir ceylan arada bacaklarındaki kılları temizler?
Hangi kertenkele utanır çıplaklığından, ta kendisi gibi oluşundan?
Evleniriz.
Hangi dişi ayının başında izin, hesap, hatta dayak makamı bir erkek ayı vardır; sabaha karşı mağarasına döndüğünde ya da iki,
üç gün inine hiç gelmediğinde? Hangi arı kime sorar hangi çiçeğe konacağını? Hangi tohum yadırganır başka rüzgarlara kapıldığında,
başka topraklarda boy attığında?
Hangi pars kurup ağaca pusu, aşağıdan geçecek başka bir parsı paramparça yapma planları yapar?
Hangi jaguar zorunlu bir misafirlikte bulabilir kendisini ya da hangi sırtlanda olabilir ormanları yönetecek güç, aslanların fillerin arasında?
Hangi gelincik açmak, hangi fırtına esmek, hangi yanardağ patlamak için bir form doldurur, geçmişi soruşturulur?
** ** **
Kurallar, maddeler, “sonra ne derler?”ler, şablon yaşamlar, emredilmiş giyimler, uygun görülmüş görünümler, tırnakları sökülmüş davranış
biçimleri, dikenli tellerle çevrilmiş düşler, düşünceler; başlarında kendileri de hükümlü nöbetçiler...
Doğaya aykırı olan, doğal olmayan her şey eninde sonunda mutsuzluk verir.
Belki hakimler, floresan ışıklar, soluk duvarlar, gri binalar, koridorlar falan affeder,
ama doğada af yoktur; affetmez, cezanı ancak tecil eder.
Şikayet etse de; yaşamda, aşkta, çoğu insan kendi kafesinin sınırlarını kendisi çizer;
kendi kendisini içine kilitler.
Kimisi de ya hiç çizmez, kilitlemez
ya da kazma kürek, tünel kazıp tüyer gider...
düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com
(Steve Mc Queen -"Buyuk Firar" filminden)